Bazı şeyler için hep “keşke” deriz ya… Bende şu an onu
diyorum. Keşke, gidip “merhaba ben sizi çok seviyorum” deseydim.
Dün Ankara Bahçelievlerde bir kafeterya’da otururken oğlum
telefon etti. “Anne Süleyman Seba vefat etmiş” dedi. İnanamadım. Gerçekten
yıkılmıştım. Rahatsızlığını biliyordum ama bu haberi hiç beklemiyordum. Oğlum
benim hangi değerlere, hangi insanlara, hangi spor adamlarına önem verdiğimi
gayet iyi bilir. Şimdiye kadarda hiç böyle bir haber vermemişti.
Süleyman Seba gerçekten büyük bir değer, büyük bir insan,
büyük bir spor adamıydı benim için. Oğlum haklıydı ve çok üzüleceğimi biliyordu. O nedenle telefon
etmişti. Sanki aileden birisini kaybetmiş gibi hemen eve geldim ve hatıralarımı
yokladım.
Galiba 1985 yılıydı. Spordaki en kötü dönemlerimdi. Arçelik’te
oynadığım yıllarımdı ve sakatlanmıştım. Ameliyat sürecinden sonra fizik tedavi
için Beşiktaş’ın Akaretlerdeki binasına neredeyse her gün gidiyordum. Menisküs
ameliyatından sonra bacağımın kuvvetlenmesinde bana Beşiktaş Jimnastik Kulübü
yardımcı oluyordu. Her gün sakat bacağımla o yokuşu çıkar ve Necati beyin
gösterdiği egzersizleri yapardım. İyileşme sürecinde çok önemli bir yeri vardır
Beşiktaş Jimnastik Kulübünün.
Bu süreçte sadece birgün kapıda karşılaşmıştım büyük başkan,
büyük insan Süleyman Seba ile. O zaman nasıl bir spor adamı ile karşılaştığımın
farkında değildim. Çok ilgilenmemiştim. Çünkü o yıllar çok gençtim, gözlerim
sadece Metin-Ali-Feyyaz’ı ve bir de Bursaspor’dan Sedat 3’ü görüyordu. Biraz
daha büyümem, görmem ve anlamam
gerekiyordu yaptıklarını veya yapmadıklarını. Sonraki yıllarda yine Galatasaray’ın büyük
başkanı Özhan Canaydın’ı da fark ettim ve izledim. Birbirlerine çok benzettim
ve çok şey öğrendim.
Birde bir hentbol maçında takımını seyretmeye gelmişti büyük
başkan. Hangi yıl olduğunu net hatırlamıyorum. Ama, galiba 2006-2007 sezonuydu.
Tribündeki duruşunu, takımını alkışlayışını ve maç sonrası takımı ile
bütünlenişini hatırlıyorum. Hiçbir olaya, hiçbir kurala, hiçbir düdüğe müdahele
etmeden, sıradan bir hentbolsever gibi, dün Feyyaz Uçar’ın yazdığı mektupta
olduğu gibi, elindeki mendili ile nasıl keyifle maçı seyrettiğini hatırlıyorum.
Artık biraz büyümüştüm ve nasıl bir başkan, nasıl bir insan
olduğunun farkındaydım. Keşke o gün, “Başkanım sizi çok seviyorum, siz benim
için çok özelsiniz, siz benim için çok değerlisiniz.” deseydim.
“Biliyor musunuz başkanım, sizin kulübünüzün imkanları
sayesinde ben iyileştim, çok teşekkür ederim.” deseydim.
Keşke hiç çekinmeden yanına gidip, “Başkanım, üç büyüklerden
sadece sizin hentbol takımınız var. Bunun içinde ayrıca teşekkür ederim.”
deseydim.
Keşke, keşke, keşke… Bunları demediğim için çok üzülüyorum
tabii. İnsanların yaptıkları güzel şeyleri duymaları gerektiğini düşünüyorum. Ama bir daha böyle başkanlar gelmeyecek diye
daha çok üzülüyorum. Böyle insanlar
gelmeyecek diye daha çok üzülüyorum. Spor camiasında örnek alacak böyle
insanlar, böyle değerler, böyle spor adamları kalmadı diye çok üzülüyorum.
Sabah televizyonu açıp haberleri dinlerken Fox Tv ‘de İsmail
Küçükkaya’nın siyah beyaz gömlek giydiğini gördüğümde, sadece spor camiasında değil, Süleyman
Seba’nın herkesin kalbinde nasıl bir iz bıraktığını bir kez daha görmüş oldum.
Büyük bir insanı kaybettik. Herkes büyük sözler söylüyor
arkasından. Örnek insan, efsane başkan, onursal başkan, büyük insan, yeri
doldurulamayacak spor adamı ve daha birçokları.. En kötüsü ne biiyor musunuz?
Bir daha, tüm bunların hepsini
söyleyeceğimiz bir insanımız, bir spor adamımız yok artık. Başımız sağolsun.
Caner Coşkun’un, Süleyman Seba’nın vefatından sonra attığı
tweet gibi. Yılın en büyük transferini “Cennet” yaptı. Mekanın cennet olsun büyük başkan. Senin yerin
gerçekten doldurulamayacak.