Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

8 Temmuz 2015 Çarşamba


Bir hentbol takımının en önemli unsurlarından birisi kalecidir. Oyun içerisinde bir takımı etkileyebilecek en önemli pozisyon olarak da ifade edilebilir. Rakibin amacına ulaşmasındaki son engel kalecidir. Takımın gücü zayıfladığında yaptığı iyi bir kurtarış ile takımını ayağa kaldırabilir ve moralini yükseltebilir. Kalecinin başarılı olabilmesi için programlı ve devamlı olarak da kondisyon, teknik-taktik ve psikolojik çalışmalar yapması gereklidir. 

Kalecinin genel olarak; temel duruş, aldatma hareketleri, top kesme ve yakalama, topu oyuna sokma, değişik atış türlerinin savunulması, kalecinin hücum ve savunmadaki oyunu, hızlı hücum başlatma gibi konularda çalışmalar yapması önemlidir. Ayrıca kalecilerin antrenman ve müsabaka hazırlıkları ile ilgili de ön hazırlık çalışmaları yapması da önemlidir.Bu nedenle kaleciler her zaman antrenmanlarda özel bir yer tutmaktadır. Bu çalışmalar için antrenörlerin kalecilerle özel olarak ilgilenmeleri yararlı olacaktır. Antrenman ve müsabaka sırasında da verilecek doğru geribildirimlerle beklenen davranışların kazanılması sağlanabilir.

Bir oyuncunun kaleci olarak tercih edildiği durumlarda ona öğretilmesi gereken temel davranışlar şöyle belirtilebilir:

1. Kalecinin kale sahası içerisindeki alan algısının geliştirilmesi gerekir. Kalede doğru pozisyon alma, atış pozisyonlarına göre topu karşılamak için alacağı pozisyonlar önemlidir.
2. Kaleci, kale içerisinde her zaman kısa ve çabuk yana kayma adımları kullanmalıdır. Asla topa karşı yan dönmemeli ve hareket ederken çapraz adım almamalıdır.
3. Esas olarak topa konsantre olmalı, topu da görmeye çalışmalıdır. Fakat aynı zamanda, bireysel olarak hücum oyuncularının atış türlerini ve nerelere atış yaptıklarını bilmelidir.
4. Kaleci ellerini her zaman yukarıda tutmalıdır. Eller yukarıda iken, eller aşağıda olduğundan daha hızlı hareket ettirilebilir.
5. Asla topuklarının üstünde beklememelidir.
6. Uzak atışlarda kendi reflekslerine güvenmelidir.
7. Elleriyle ve kollarıyla, kısa mesafeden atış yapan oyuncunun kafasını karıştıracak değişik hareketler yapmalıdır.
8. 6 metreden atışlarda rakibin gözlerini yakalamaya çalışmalıdır.
9. Rakiplerine karşı tedirginliğini göstermemelidir.
10. Gözlerini asla kapamamalıdır.
11. Savunma oyuncularını yönlendirmeli ve desteklemelidir.
12. Asla çaresiz hareketler yapmamalıdır. Çünkü savunmanın en son savunma çizgisi kaledir ve kalecinin oyunu bıraktığını gören takım kendi takım ruhunu da kaybeder.
13. Bir topu savunduktan sonra, en kısa zamanda topu oyuna sokmalı, ancak bir panik halinde olmadan ve en yakın takım oyuncusuna pası vererek organize bir hucum çıkışı sağlamalıdır.
14. Takımı ne zaman topu ele geçirirse, ihtiyaç halinde kale sahasından çıkarak saha oyuncusu gibi oyuna katkıda bulunmalıdır.
15. Savunma bir atışa blok yaptıysa, bu topu savunmak için dokunmaya çalışmalı ve topun rakibinizde kalmasını engellemeye çalışmalıdır.
16. Kaleci antrenmanlarda çok alternatifli atışlara maruz kalmalıdırÖrneğin; Paravan arkası atışlar, kalecinin atıcıyı göremeyeceği atışlar ve alternatifli temel atışlar gibi.
17. Antrenmanda yapmadığı birşeyi sahaya taşıyamaz mantığından hareketle, antrenmandaki 1-1 atışları çok daha ciddi bir atmosferde çalışmalıdır.

 

21. yüzyılda dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Danimarkalı süper yıldız KasperHvidtkaleci olarak hentbolde başarılı olabilmek için bazı önerilerde bulunuyor. Kaleci olarak takımınız adına bir fark yaratmak, diğerlerine göre ortalamada bir avantaj sağlamak için kalecilerin uzun vadeli hedeflerinin olması, özel çalışmalara çok zaman ayırması, rakip oyuncuları çok iyi analiz etmesi ve kendi takım oyuncuları ile iyi bir işbirliği sağlanması gibi önemli noktalara dikkat çekiyor.

 

Yukarıda genel olarak verilen kaleci davranışlarına başka eklemeler de yapmak mümkündür. Ancak bir kalecinin genel olarak bunları bilmesi ve uygulaması iyi bir kaleci olma yolunda önemli bir adımdır.

 

 

 

 

KAYNAK: 

 

http://www.dragoerhb.dk/e_index.html

      http://www.handball-planet.com/the-secret-of-success-kaspers-goalkeepers-school/

 

NOT: Bu yazının hazırlanmasında benimle görüşlerini paylaşan, Türkiye’nin en iyi kalecilerinden biri olan ve halen milli takım antrenörlüğü görevini sürdüren değerli arkadaşım Hakan Dinler’e teşekkür ederim.

 Zeki Pehlivan

 

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 22:33  No comments »

4 Temmuz 2015 Cumartesi


Bardağın dolu tarafını göstermek, aslında bir yerde bardağın boş tarafını da göstermektir. Ama ben bu yazımda, diğer bir çok yazımda olduğu  gibi hentbolun dolu tarafını, güzel tarafını sizlere göstermek istiyorum.
Önümüzde,  aşılması büyük ve güç bir barikat gibi duran, her zaman nefes alan, su alan, güneş alan devasa yapısı, devasa bütçesi, milyonlarca izleyeni ve milyon dolarlık oyuncuları ile herşeye fazlasıyla sahip olan futbol; kapalı alanda oynanan, bazen nefessiz, bazen susuz, bazen güneşsiz, genellikle seyircisiz, çoğu zamanda parasız kalan  oyuncuların olduğu hentbol gibi amatör branşları tamamen gölgesinde bırakmış durumda.
O nedenle, bu barikatı aşıp ne birisi yolumuzu soruyor, ne  birisi gelip kapımızı çalıyor, ne kimse içeride neler olduğunu biliyor, ne de merak ediyor.  Bizler 90 dakika oynanan bir  futbol maçında neler olduğunu, neler yaşandığını, 90  programdan, 90 yorumcudan, 90 açıdan ve en az 90 kez öne-geri alınan görüntülerden izliyoruz, dinliyoruz, öğreniyoruz.
Bu kadar çok zaman, bu kadar çok sayfa, bu kadar çok insan, bu kadar ekran kaplayan bir branştan hentbola sıra gelmediği için, hentbolda neler olup bittiğini ne yazık ki hentbolcudan başkası bilmiyor. Onun için bu yazımda ben, özellikle bu sezon veya son zamanlarda hentbolumuzda olan güzel şeyleri yazmak, duyurmak  istedim.
Futbolu hepimiz seviyoruz, hepimiz izliyoruz. Ama futbolu konuşurken, hentbolda olanları ve aşağıdaki yazdıklarımı da bilin istedim. Güzel şeyler hentbolda da var, duyun  istedim.
·         Beşiktaş Mogaz Hentbol takımının VELÜX  EHF Erkekler Şampiyonlar Liginde gruplara kalması, tüm maçlarda çok başarılı mücadele sergilemesi, Sinan Erdem Spor Salonunda oynanan KIF Kolding maçında seyirci rekorunun kırılması, Ehf tv’de yayınlanan haftanın “En İyi Golü”, “En İyi İlk Yedisi”, “En İyi Kurtarışı”, ”En İyi Oyuncusu” gibi görüntülerinde sık sık oyuncularımızın yer alması, EHF Başkan ve yardımcılarının FC Barcelona maçında tribünde yer alması,  
·         Kürşad Erdoğan-İbrahim Özdeniz hakem çiftimizin, VELÜX EHF Erkekler Şampiyonlar Liginde ve  Macaristan ile Hırvatistan’ın ortaklaşa düzenlediği Kadınlar Avrupa Şampiyonasında düdük çalmaları,
·         A milli takım oyuncumuz Can Çelebi’nin Hırvatistan gibi güçlü bir hentbol ülkesine transfer olması ve daha ilk senesinde başarılı bir grafik sergilemesi, kendini kabul ettirmesi,
·         U17 Bayan Hentbol Milli takımının Tunus’ta düzenlenen Akdeniz Konfederasyon Kupasında final oynaması ve ikinci olması,
·         U17 Erkek Hentbol Milli takımının İtalya’da düzenlenen Akdeniz Konfederasyon Kupasında üçüncülük-dördüncülük maçı oynaması ve dördüncü olması,
·         Trabzon’da düzenlenen Uluslararası Okul Sporları Hentbol Şampiyonasında kızlarda İstanbul Doğa Kolejinin Dünya Şampiyonu olması,
·         Antalya Muratpaşa Belediyesi kadın hentbol takımının daha önceki başarılarına bu sene de bir yenisini ekleyerek  EHF Cup’ta yarı finale kalması,
·         Kenan Gökmen arkadaşımızın Uluslararası Gözlemci olmayı başarması ve yurtdışında  görevler almaya  başlaması,
·         Ardeşen Gençlik ve Spor Kulübünün hentbolu bir ilçeye sevdirmesi ve bütün maçlarını dolu tribünler önünde oynaması,
·         1.Lig Erkekler Liginde mücadele eden Göztepe Spor Kulübünün kombine bilet satması ve her maçını yüzlerce taraftar önünde oynaması,
·         Kastamonu Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübünün, “Kastamonu Hentbol Fabrikası” adı altında bir proje yapmaları, Kastamonu GSK antrenörü Osman Kalyoncu ve ekibinin  3 bin 170  öğrenci arasından seçtikleri 440 öğrenci ile güzel bir açılış gerçekleştirmeleri ve bu projeyi anlatmaları, 
·         Yazılı ve görsel basında, sosyal medya da hentbolun daha fazla yer alması, sesinin daha fazla duyulmaya başlanması,
·         Yurtiçi ve yurtdışından bütün hentbol haberlerinin yer aldığı aylık Hentbol Magazin Dergisinin yayınlanıyor olması,
·         Hentbolla ilgili haberlerin takip edilebileceği Hentbolhaber.net, Hentbol Gazete gibi,  hentbolla ilgili internet sitelerinin olması, Hentbolhaber’in milli takımlar, kulüpler ve sporcularla ilgili videolar, özel röportajlar, özel haberler yapıyor olması,
·         Sezon sonunda Hentbol Magazin Dergisinin düzenlediği Ödül Gecesi’nin yapılıyor olması,  bu gecede hentbolun en iyilerinin seçiliyor ve buluşuyor olması,
·         KNN Sports koordinatörlüğünde  Antalya Manavgat’ta, Manavgat Veteran Hentbol Turnuvasının düzenlenmiş olması,
·         Eskişehir’de, Sinan Öner’in başlattığı “Hentbolcular Buluşuyor” etkinliğinin, İstanbul’dan sonra bu sene Adana’da  düzenlenecek olması ve bunun  geleneksel hale gelmiş, her sene başka bir ilde yapılacak olması,
·         Yenimahalle Belediyesi Spor Kulübü kadın hentbol takımı antrenörü Serdar Eler’in, IHF Lektörü olması,
·         Mersin Hantaş  Sportif  Spor Kulübünün kendi sahalarında Beşiktaş Mogaz hentbol takımı ile oynadıkları Süper Lig maçında, Beşiktaş Mogaz  takımını  sahaya çıkarken, VELÜX EHF Erkekler Şampiyonlar Liginde gösterdikleri başarılı mücadeleden ve Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmelerinden dolayı tebrik etmeleri ve alkışlamaları, spor sahalarında görmek istediğimiz Fair-Play davranışını hentbolda sergilemeleri, 
·         Mardin Beşiktaşlılar Derneği başkanı Kadir Kerimoğlu’nun çabalarıyla Mardin’de bir Hentbol Panelinin gerçekleştirilmesi ve bu panele Beşiktaş Mogaz Menajeri Berk Karahan, oyuncu İbrahim Demir, hentbol yazarı  Zeynur Pehlivan ve  yorumcu Barış Uzel gibi isimlerin davet edilmesi,
Hentbolun dolu tarafıdır, öğrenin istedim.

                                                                                                                        Zeynur PEHLİVAN


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 08:16 in    No comments »

3 Temmuz 2015 Cuma



Bir kitap okudum, yaklaşık bir haftadır kafam da bu dönüp duruyor. Stefan Klein’ın "Yaşamın Hammaddesi Zaman" isimli kitabı. Sizlere kitaptan bazı bölümleri alıntılayacağım. Daha sonra da bazı sorular soracağım ancak cevaplarını siz kendi kendinize vereceksiniz. Ve bunun için de kendi yaşamınızı, kararlarınızı, yaşam tercihlerinizi belki de tamamen sorgulayacaksınız. Çünkü bu konuda çok kesin bilgiye sahip olduğumu düşünmüyorum ve bu konuda da yorum yapabilecek bir konumda değilim. Sadece, ben de kendi geçmiş sporculuk deneyimlerimi ve gözlemlerimi sorguladım. Aşağıda yaptığım alıntıları sizlerle paylaşıyorum:

“Öyle anlar vardır ki, bu anlarda zamanın yasaları artık geçerli değil gibidir. Bunlara büyülü anlar deriz. Bir dağın zirvesinden manzaraya bakarken ya da okyanus dalgalarının kıyıya vuruşunu seyrederken, bir şeyler yaratmanın esrikliği içindeyken ya da aşk ateşiyle kavrulurken; işte böyle anlarda artık plan, kaygı ve bellek önemini yitirir. Zaman durmuştur. O an, olmuş ve olacak her şeyi kapsıyordur.

Bazen, eski dostlarla geçirilen neşeli bir akşam ya da insanın kendini kaptırdığı bir iş bile yeterlidir; ardından saatler birer dakika gibi akıp geçer. Ancak bir an gelir ki zaman kaçınılmaz bir biçimde bilince geri döner. Sarhoşluk uykusundan uyanmak gibidir bu. Sonra gözler saate takılır. Bu aletin üzerimizdeki çekimini böyle acıyla hissettiğimiz anlar enderdir. Günümüz toplumunda hiç kimse saatlerden kaçamaz. Saatler her yerdedir. Bütün yaşam onlara göre düzenleniyor. Kendimizi bir girdaba kapılmış gibi hissediyoruz ve sürüklenmekten korkuyoruz. Ancak acelemizin bir ödülü yok. Tam da en aceleyle yaşanan günler, anılarda en az iz bırakanlar oluyor.

Amerikalı mucit ve devlet adamı Benjamin Franklin, “zaman yaşamın hammaddesidir” diye yazmıştı. Peki, yaşamımızın zamanı, saatlerin gösterdiği zamanla gerçekten aynı mı? Kimi saatler hızla ilerler, kimileri ise hiçbir şeyden etkilenmeden her zamanki gibi turunu tamamlamıştır. Sanki saatlerin ilerleyişi, başka ikinci bir zamanla, içimizde oluşan bir zamanla iç içe geçmiştir.

İç zaman kendi gizemli yasalarına itaat eder. Peki, neden tam da sıkıntılı durumlar uzayıp gider de, mutluluk anları çabucak geçiverir? Neden insan tam da en güzel saatlerde kendini kaybeder? Neden biz yaşlandıkça yaşam da daha hızlı akıp gider? Bu sorun sadece ayrıntılı takvimlerle ve görev listeleriyle çözülecek gibi değildir. Çünkü bunlar sadece saatlerin dış zamanını içerirler. Oysa koşturmaca duygusu bilinçle ortaya çıkar; bilinç de iç zamana göre yönlenir. Demek ki iç saatle iyi geçinebilmek için onun yasalarını anlamak gerekir. Kişisel günlük ritmimizi incelediğimizde, iç zamanla dış zaman arasındaki farklar göze çarpar. Organizmanın kendini gün boyunca nasıl yönettiği yalnızca kol saatinin ölçüsüyle açıklanamaz.

Her sabah yataktan çıkıp güne başlamak kimileri için bir eziyettir, bazılarıysa aynı saatte kendini enerji dolu hissederler. Saatin gösterdiği zaman, güneş ışığı ya da kahve ölçeği herkes için aynıdır. Demek ki bu zıtlık bizim içimizde yer alıyor olmalı. Peki, neden bazı çağdaşlarımız durup dinlenmeksizin, bir randevudan diğerine koşarken hiç zorlanmadıkları halde, bazıları da gün içindeki bir iki işi bile oflaya puflaya yapıyorlar? İnsanların çoğu için zaman, bir biçimde, onların dışında akıyordur. Zamanın onlarla bir ilgisi yoktur. Zaman basitçe vardır (ya da yoktur) ve onların da zaman uyum sağlamaları gerekiyordur. Bedenimizde mükemmel ayarlanmış ama bizim okuyamadığımız bir zaman ölçüm aleti neden vardır?

Organizmadaki birçok olay bilincin dışında gerçekleşir. Bedenin ve bilincin zaman ölçülerinde durum aynıdır. Zamanın içinde yönümüzü bulabilmek için birden fazla ölçütü gereksinir ve kullanırız. Bir anı yaşamamız saniyelerimizi alır. Buna karşılık organizmanın kendini gündüze ve geceye ayarlaması için en azından 24 saat boyunca çalışan bir saate ihtiyacı vardır. Bedenin ve bilincin saatleri tamamen farklı biçimlerde ölçer. Beden saatini otomatik olarak saptar. Uyandıktan 16 saat sonra, işimize gelsin ya da gelmesin, yoruluruz. Bedenin ölçütü sabittir.

Buna karşılık iç zaman bilincin o sırada neyle meşgul olduğuna bağlıdır. İç zamanı yaşamak, beynin son derece karmaşık bir başarımıdır. Her şeyden önce iç zamanın ölçütünü öğreniriz. Bir saat ne kadar sürer? Bu soruyu ancak bu zaman aralığını yaşantılıma üzerinden ölçerek yanıtlayabiliriz. Bir otobüsü beklediğimiz bir saat bize sonsuz gibi gelir ama bir doktorun bekleme odasında geçirdiğimiz bir saat kabul edilebilirlik sınırındadır.

İnsanlar gece ve gündüz ritmine doğuştan programlanmışlardır, ancak gündelik yaşamda dakikalara ve saatlere göre hareket ederiz. Bir sabah insanı mı yoksa akşam insanı mı olduğunuz, tatil günlerinde anlaşılır. Hafta sonunda çalar saat zırlamadığı halde bazı insanlar yataktan yine de yataktan keyifle kalkarlar. Kimileri de kafalarını bir kez daha yastığın altına sokarlar. Bir istisna olarak, sabahın köründe uykuları bölünmediği için rahatlamışlardır, öğlen vakti kahvaltı edecekleri için sevinirler.

Doğal farklar çok büyüktür. Sizin hangi türden bir insan olduğunuz, iç saatinizin hangi tempoya göre çalıştığına bağlıdır. İç saate karşı yaşamanın insanların verimliğinden ne kadar çok çaldığını her okulda gözlemlemek mümkündür. Sabahları kızlar ve oğlanlar sıralarda uyuklarken, ilk ders saatleri büyük ölçüde onların üzerinde etkili olmadan akıp geçer. Küçük çocuklar erkenden anne babalarını yataktan kaldırırken, ergenlik yıllarında ritim hep geriye doğru kayar.

Amerika’nın Minneapolis şehrinde bilim insanları yeniyetmelerin alışkanlıklarının biyolojik temelli olduğuna ebeveynleri, politikacıları ve öğretmenleri ikna etmeyi başardılar. Okulun saati bir saat kaydırılıp 08.40 yapıldı, hatta bazı ortaokullarda 09.40’a kaydırıldı. Öğrencilerin verimlilikleri gerçekten arttı: Ortalama yaklaşık olarak bir kademe daha iyi notlar aldılar. Amerika’nın başka şehirlerinde yapılan benzer denemelerde, öğrencilerin aldığı hastalık izinleri de azaldı.”

Eğitim açısından bakıldığında böyle bir denemeden çıkan olumlu sonuç düşünüldüğünde, neden farklı konular için de değerlendirilip, yorumlanmasın? Bu konuda daha farklı yaklaşımları  (şehir-köy, yaşlı-genç, kadın-erkek, kültürel farklar vb.) aşağıda adresini verdiğim tezin 75. Sayfasından itibaren okuyabilirsiniz.
(Recai Yahyaoğlu, (2013) Yaşlanma ve Zaman Algısı Yüksek Lisans Tezi

Zamanla ilgili bu bilgiler ışığında ben de bazı yorumlarda bulundum. Kendimce üzerinde düşünüp acaba diye sorular sordum. Burada sizlere sportif açıdan bazı sorular sormak ve bunlar üzerinde düşünmenizi sağlamak istiyorum. Yukarıda kısaca aktardığım veriler çerçevesinde kendimce oluşturduğum sorular şunlar;
·         Oluşturduğumuz takımlardaki oyuncuların hepsi aynı biyolojik ritimde midir?
·         Antrenman saatlerimiz, onların kaç tanesinin verimli bir şekilde performans gösterebileceği saatlerdir?
·         Antrenman saatleri ile oynanan maç saatleri arasındaki farklılıklar, takımın performansını ne derecede etkilemektedir?
·         Maç saatleri yanında, maç oynanan salon ve şehirler bizim sporcu ve takım performansımızı nasıl etkilemektedir?
·         Kaç antrenörümüzün, böyle bir olayın olabileceği konusunda farkındalığı bulunmaktadır?
·         Takımlarımız ya da sporcularımız, deplasmana birkaç gün önce gidildiğinde neden daha iyi performans göstermektedirler?
·         Çok uzun süren yolculuklardan sonra sporcular neden pestil gibi olmakta ve zor toparlanabilmektedirler.
·         Bunlara karşı ne tür önlemler alınabilir?




Her işin başı zamanlamadır, bir işin ne zaman yapılacağı, nasıl yapılacağı kadar önemlidir.
Arnold H. Glassow

                                                                                                                      Zeki PEHLİVAN


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 11:41 in    No comments »

Takım nedir? Bazı kişilerin aynı formayı giymeleri ya da aynı kulüp ismi altında, kendi isimleri bulunan formaları giyen bir dizi sporcunun bir arada bulunması mıdır? Peki, bu onları yüksek performanslı bir takım haline getirebilir mi? Hayır! Kulüp adı altında olmasa bile onlar bir ekip halinde hareket edip, hepsi aynı zamanda ve aynı yerde bulunabilirler. Ancak, her tecrübeli antrenör bir gerçeği bilir ki, yarışma sırasında takım olgusu ya da gerçeği kolaylıkla bozulabilir.
Şampiyonluk düşüncesini oluşturma ve sürdürmedeki takım olabilme davranışları, bir kalp atışı gibidir ve  beraberinde akıllıca yol almak, kendinden bir şeyler vermek ve bunları sürdürebilmek gibi temel bazı kişilik özelliklerini de gerektirmektedir.
Yüksek Performanslı Takımların Yedi Ölçütü Bulunmaktadır
Hentbol, Futbol, Basketbol, Voleybol vb. spor takımlarında başarılı olabilmek için, sporcuların ve antrenörlerin bireysel ihtiyaçları ile takımın ihtiyaçları arasında nasıl bir denge kurulacağının bilinmesi gerekir. Bu aynı zamanda takım yöneticileri ve hizmet sağlayıcılar için de geçerlidir. Her takım üyesinin sahip olmasını gerektiren bazı özellikler bulunur. Bu özellikler:  1) Takım becerileri, 2) Takımı tanımlayan yaygın ve kapsamlı bir dil 3) Bir yol haritası (çerçevesi / planı / modeli) takip etmek ve sıkı sıkıya uygulama araçlarıdır.
Şampiyonluk hedefi olan ve yüksek performanslı bir takım oluşturmak isteyen antrenörler; savunma, hücum, teknik, taktik vb. gibi becerilerin yanında aşağıda sayılan yedi ölçütün de öğretilmesine ve sahip olunmasına çalışması gereklidir. Bu ölçütler:
1. Amaç ve Kimlik
Takım için anahtar ölçüt olan sorulardan birincisi “Niçin biz buradayız?” sorusudur. Kişisel uyum ve düzenli bir aidiyet sağlandığında takım amacına ulaşma yolunda ilerlemiş olur. Bu sağlanamazsa, uyum bozukluğu, korku ve takımda belirsizlik yaratır. Amaç belli olursa, takım üyeleri de neden takım var, neden takımın üyesi olmak için çabalıyorlar bunu bilebilir ve eyleme geçebilirler.
2. Saygı ve Güven
Anahtar sorulardan ikincisi “Siz kimsiniz?” Karşılıklı saygı, samimiyet ve spontan ilişkiyi gerçekleştirebildiğinde takım başarıya ulaşabilir. Bu gerçekleştirilemezse, güvensizlik, tedbirli hareket etme ve cepheleşmeye yol açar. Bu konu tüm takım bireyleri arasında yüksek düzeyde güven ve saygının oluşmasında önemli rol oynar.
3. Açık Roller ve Sorumluluklar
Anahtar sorulardan üçüncüsü “Kim, ne, ne zaman ve nerede yapacak?”tır. Varsayımlar, net ve entegre edilmiş hedefler ile roller belirlenmiş ise takım düzenli bir çalışma içine girebilir. Eğer bunlarda belirsizlik varsa bu soru yanlış rekabete ve ilgisizliğe yol açacaktır. Bu ölçüt, takımdaki rollerin, sorumlulukların ve görev dağılımını sağlamak için anlaşılır ve etkili bir detek sağlar.
4. Taahhüt ve Destek
Dördüncü anahtar soru ise, “Nasıl destek olabiliriz?” sorusudur. Bir takım, paylaşılmış bir takım vizyonu, düzgün tahsis edilmiş kaynaklar ve iyi bir karar verme modeline sahipse düzgün işler yapabilir. Eğer bunu çözemediyse, takımda bağımlılığa, parçalanmaya ve karşı-bağımlılığa yol açar. Bu ölçüt yerine getirilebilirse takım dışarıdan ihtiyaç duyduğu taraftar, örgütsel destekler ve başka bağlılıklar da sağlayabilir.
5. Yönetilmiş Eylemler
Beşinci anahtar soru “Nasıl Uygulayacağız? sorusudur. Takımın açık süreçleri, kesin bir sıralaması ve disiplinli bir uygulaması varsa işler düzgün yürürütülür. Eğer bu ölçüt yoksa takımda çatışma, karışıklık, dengesizlik ve zamanında yapılamayan işler ortaya çıkar. Bu konu iyi bir şekilde uygulanırsa, eylemlerin-uygulamaların, sezon planlamalarının, oyun planlarının, oyun/maç incelemelerinin, brifinglerin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlar.
6. Sürekli Mükemmellik
Anahtar soruların altıncısı “Sürekli Gelişimi Nasıl Sağlarız?” sorusudur. Takım bunu gerçekleştirebilirse, esneklik, sezgisel iletişim ve sinerji gösterir. Takım bunu sağlayacak gelişmeyi gösteremezse, durgun, uyumsuz, aşırı şekilde olumsuz stresli ve engellenmiş bir hal alır. Ve tabiki maç ya da oyunların kaybedilmesine ve özgüvenin yitirilmesine neden olur. Bu ölçüt sağlanabilirse takımda yaratıcı , yenilikçi bir ruha, takım gelişimine ve sürdürülebilir bir sinerji artışına neden olur.
7. Canlılık ve Esneklik
Takım ölçütlerindeki son ve yedinci soru “Nasıl Enerjik Kalacağız? sorusudur. Takım güçlü kalır, değişimde ustalık gösterebilir ve motivasyonu yitirmezse başarılı olur. Bunu sağlayamazsa sıkılma, yılgınlık ve çözülme meydana gelir. Bu soru takımdaki bireylerin ve takımın kendini yenilemesini ve yeniden canlandırarak keyif almalarını dolayısıyla performansın artmasını sağlar.


KAYNAK:

Çeviren. Dr. Zeki Pehlivan
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 11:40 in    No comments »
Veliler Sizinle Birlikte Çalışsın, Size Karşı Değil (Altyapı Antrenörlerine İp Uçları)
Bugün pek çok genç sporcu kendi takımlarında ya da spor okullarında antreman yapmaktadır. Alt yapı dendiğinde akla öncelikle küçük yaş grupları ve çocuklar gelmektedir. Doğal olarak bunların gelişim özellikleri de birbirinden farklıdır. Çocuklar öncelikle butür spor takımlarına ya da okullara, belli becerilerini geliştirmek, eğlenmek, arkadaş edinmek ve gelişim durumlarına göre de takım sporcusu olmaya gelirler. Ancak, esas sorun çocuklardan ziyade çocukların anne ve babaları ile yaşanmaktadır. Spor bilgilerinin yanında, çocukların gelişim özellikleri ve farklılıkları konusunda da yeteri kadar bilgi sahibi olmayan aileler, spor eğiticileri ya da antrenörlere de bir çok sıkıntı yaşatmaktadır. Bir kaç antrenman ya da çalışma izleyen, bir kaç sportif mücadeleyi gören herkes kenardan antrenörlük yapmaya, başındaki insanı eleştirmeye ve en çok da kendi çocuğuna eleştirilere başlar. Halbuki hiç bir çocuk birbirinin aynı özelliklere ve gelişim sürecine sahip değildir. Bu durumda esas iş takımın antrenörü ya da çalıştırıcısına düşmektedir. Bu çerçevede, aşağıda aktardığım yazı bir çok spor eğitimcisine de bir ışık tutacaktır.

İster inanın ister inanmayın ama bütün velilerin %99’u aklı başında ve birlikte çalışılabilir insanlardır. Eğer başarılı bir koç ya da antrenör olmak istiyorsanız, onları eğitebilmek için bilinçli bir çaba göstermek zorundasınız. Aşağıda bu konuda size yardımcı olabilecek strateji ve fikirlerin yer aldığı bir liste bulunmaktadır.
BİR: Başarılı olması için çocuğunu zorlayan çoğu aile, nasıl yardımcı olacağını bilmemekte, koça ve çocuğa olan etkilerini anlayamamaktadırlar.
İKİ: Siz, bir koç olarak onların en çok istedikleri ve sık sık söyledikleri 2 şeyi verebilecek konumdasınız. Onlar çocuklarının mutlu olmalarını ve başarılı olmalarını istemektedirler.
ÜÇ: Velilere, bir kazanan olmanın ne demek olduğunu yeniden tanımlamak gerekir. Kazanmak birinci gelmek değildir. Bu tamamen kendi sınırlarını zorlamak ve sürekli daha iyisini yapmaya çalışmakla ilgilidir. Şimdiki zamanınızı (derecenizi) düşürebiliyorsanız, en iyi oyununuzu oynayabiliyorsanız ya da zayıf bir yönünüzü geliştiriyorsanız siz bir kazanansınız. Gerçek sonuç bunlardan çok daha az önemlidir.
DÖRT: Ailelere rekabetin tanımlanmasında yardım edin. Sporcunun bir başkasını yenme düşüncesi içinde olması bu aşamada çok uygun değildir. Ailelerin, yarışmayla ilgili sonuçların çoğunlukla performansla ve buna bağlı diğer faktörlere bağlı olduğunu anlamalarına yardımcı olun. Gösterilen mücadele ya da performans, sizin yarışma eşiniz ve kendi içinizdeki engellere dayalıdır. Onları, çocukların kendilerine karşı rekabet etmeleri konusunda desteklemeleri için eğitin.
BEŞ: Aillerin yeniden odaklanmasına yardımcı olun. Sıklıkla tüm anne babalar, rakiplerinizin ne kadar iyi olduklarından, hava şartlarından, kalabalıktan vb. kontrol edilemeyen şartlardan endişe duymaktadırlar. Onlara, çocuklarının kendi performansıyla ilgili sıkıntılara odaklanmasını öğretin. Sporcunun yerine, kendi yansıttıkları reaksiyonlarını kontrol altına almayı ve sporcuyu cesaretlendirmeyi öğretin.
ALTI: Ailelerle, bir krize müdahale modelini kullanmayın. Bir problem olduktan sonra çözmeye çalışmayın. Bu müdahale için onlarla bir problem olmasını ya da duygusal bir sıkıntı olmasını beklemeyin. Bir gününüzü önleyici bir öğretim programı için ayırın. Onlarla, sözlü ve yazılı olacak şekilde aktif bir eğitim gerçekleştirin.
YEDİ: Eğitimde kullanacağınız yazılı metinlerinizde, kulüp politikası, antrenörlük felsefeniz, antrenörlük tarzınız açık bir şekilde belirtilmelidir. Bu materyalleri onların hayal güçlerine bırakmayın. Bütün bunları onların bilmeye hakları ve sizin de bunları açıklığa kavuşturma sorumluluğunuz vardır.
SEKİZ: Sporcuların, antrenörün ve ailelerin rollerini açık bir şekilde tanımlayın, böylece kendilerinden ne beklendiğini ve en iyi biçimde takıma nasıl yardımcı olabileceklerini bilebilirler. Özellikle ailelere, antrenörlüğün sizin yapmanız gereken bir iş olduğu, onların yapması gereken bir iş olmadığının belirtilmesi gereklidir. Antrenörlüğün anlamını ve tanımını çok iyi tanımlayın ki bu konuda onların kafasında herhangi bir karışıklık olmasın.
DOKUZ: Sporcular ve aileler için, yapılması ve yapılmaması gereken davranışları nedenleriyle birlikte net olarak açıklayın. Uyulması gereken bir davranışa uyulmadığında ve bunun sonucunda bir yaptırım olduğunda, bu durum onlar için bir sürpriz olmasın.
ON: Kendinizi bir uzman bir profesyonel olarak kurgulayın. Deneyimsiz olsanız bile, bu sporu siz biliyorsunuz ve işlerin sizin uygun gördüğünüz şekilde yürümesini sağlamak sizin işiniz. Aileler bu konuda size meydan okusalar bile, savunmaya çekilmeyen bir profesyonel gibi hareket etmeniz gerekir. Eğer bu konuda kendinizden emin olamıyorsanız, düzenli olarak sizden deneyimli antrenörlere danışmakta yarar vardır
ONBİR: Takıma ve kurumunuza ortak bir hedef belirleyin. Ailelerin çocuklarının bu amaçlara ulaşmalarını sağlamak için size nasıl yardım edebileceklerini ve sizin nereye gitmek istediğinizi bilmelerine izin verin.
ONİKİ: İletişim. Aileler ve sizinle aranızdaki iletişim kanallarını açık tutun. Ulaşılabilir olun. Problemlerini doğrudan size iletebilmeleri için onları cesaretlendirin. Onlarla aynı fikirde olmasanız bile kendilerini dinlemeniz, dertlerini anlatabilecekleri, dinlendikleri ve anlaşılabildikleri duygusunu verir.
ONÜÇ: Mümkün olduğunca profesyonel olun. Ailelerin sorunlarını çözerken duygularınızla hareket etmeyin. Onlar sizin düğmenize bassa da siz onlarla etkileşimde duygularınızı dışarıda tutun. Eğer profesyonel bakışınızı kaybederseniz etkili olamazsınız.
ONDÖRT: Sizin gelişimsel bakış açınızı anlayabilmeleri için ailelere eğitimle yardımcı olun. Çoğu anne baba, neden çocuklarının gösterilen herşeyi yapamayacaklarını (her oyunu kazanamayacakları) ya da belirli düzeyde performans gösteremeyebileceklerini anlamayabilirler. Onlara, çocuklarının başarılarının ve gelişimlerinin uzun süreli gelişim sürecinin sonucunda gerçekleşebileceğini anlatın.
ONBEŞ: Onlara en üst düzey performansın ilkelerini öğretin ki, sporcu çocuklarıyla birlikteyken onlara söyledikleri ya da yaptıkları çalışmalarda bunları bir rehber olarak kullanabilsinler.


KAYNAK:
Çeviren: Dr. Zeki PEHLİVAN


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 11:38 in    No comments »


Isınma sportif aktivitelerin vazgeçilmez bir parçasıdır. Tüm sportif çalışma ve yarışmalar bilindiği gibi ısınma etkinliği ile başlamaktadır. Sporcunun performansı üzerindeki etkisi çok önemlidir. Buna karşın, çeşitli nedenlerle sporcular tarafından ısınmaya yeterli önemin verildiği görülmektedir. Özellikle antrenmanlarda bir an önce atış yapmak ya da antrenmana başlamak gibi bir acelecilik görülmektedir. Bu nedenle de sporcular; istenen performanslarını sergileyememekte, maçın veya antrenmanın büyük bir bölümü ısınma yetersizliği nedeniyle verimsiz geçmekte ve sakatlanma ya da yeterli ısınmamaya bağlı rahatsızlıkların ortaya çıkması gibi olaylarla karşılaşmaktadırlar.

Hepimiz yabancı sporcuların antrenman ya da maçın çok öncesinden yavaş yavaş açma-germe ve hafif ısınma hareketleri yaptıklarını görürüz. Ancak, onlar bunu yaparken nedense bizim sporcularımız yapmazlar ve gereksiz görürler. Bana göre bu durum tamamen Türk sporcularının profesyonel anlayışlarındaki eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki antrenörlerimiz de bir çalışmayı yaptırırken bunu neden yaptırdıklarını, ne işe yarayacağını teorik olarak anlatmamaktadırlar. Sadece çalışmayı yaptırmakta ve zihinsel hazırlık kısmını atlamaktadırlar. Zihinsel olarak hazır olmayan bir bedenin de istenen çalışmayı beklenen verimlilikte ve doğru olarak gerçekleştirmesi de daha çok zaman almaktadır.

Isınma (Warm up) nedir?
Bir yarışma, maç veya antrenman öncesinde, o yarışma veya antrenmanın gerektirdiği en yüksek performansı gerçekleştirebilmek için yapılan fiziksel ve zihinsel etkinliklerin tümüne ısınma adı verilmektedir. Kısaca ısınma, vücudun yarışmaya veya çalışmaya bir bütün olarak ve tam olarak her türlü çalışmayı yapabilecek şekilde hazırlanmasıdır.

Isınma kavramı değerlendirilirken, ısınma olayına öncelikle iki boyutta bakılmalıdır. Bu boyutlar genel ısınma ve spesifik (branşa özgü) ısınma kavramlarıdır. Burada genel ısınma; bir yarışma ve antrenman öncesi tüm vücudun aktif veya pasif yollarla ısıtılmasıdır.  Spesifik ısınma ise; spor branşına özgü ısınma hareketlerini içeren aktif veya pasif yöntemlerin kullanıldığı ısınmadır.

Isınmanın yararları nelerdir?
Isınma bir sportif aktivitenin en önemli parçasıdır. Spor sahalarına göz attığımızda genelde üç tip ısınma alışkanlığına sahip sporcu grubu ile karşılaşırız. Bunların ilki; kendi kendine ve sadece kendine özgü hareketlerle ısınma yapan sporcu grubu; ikincisi; gruplar halinde ortak bir ısınma programını uygulayan sporcular grubu ve üçüncüsü de; bir antrenör nezaretinde ısınma yapan sporcu grubu.

Isınmaya bireysel bazda baktığımızda ise şu tablo ile karşılaşmaktayız: Sporcular eğitim durumlarına,  spor  yaşlarına,  profesyonellik  anlayışlarına ve performans düzeylerine göre ısınmaya üç değişik olguyla bakmaktadırlar. Kimi sporcu için ısınma periyodu antrenman veya yarışmanın başlangıcında antrenman sürecinden kaba ifade ile bir kaytarma periyodudur. Kimi sporcu için ısınma antrenmanın veya yarışmanın en önemli ve en gerekli parçasıdır, bunedenle ısınmaya gerekli önemi verir.  Bazı sporcular ise ısınmaya; antrenman veya yarışma öncesi işinin bir parçası olarak yapılması gereken bir olguymuş gibi bakar. Özünde ısınma, gerek antrenman,  gerekse yarışma öncesi sporun en önemli parçasıdır.

Isınma konusunda literatüre bakıldığında, yapılan araştırmaların tümünde ısınmanın sportif performansı olumlu yönde etkilediği görülmüştür. Yeterli ısınma ile gerek aerobik (oksijenli) enerji oluşumu,  gerekse anaerobik (oksijensiz) enerji oluşumu olumlu yönde etkilenir. Nöro-musküler (sinir-kas) fonksiyonu açısından bakıldığında yeterli ısınma ile kas kuvvetinin arttığı saptanmıştır. Isınan kas daha fazla gerilebilmekte ve bunun ötesinde daha çabuk kasılabilmektedir.  Isınma suretiyle sinir ve kasların reaksiyon süresi kısalmaktadır. Isınma sonucu kasın elastikiyetinin artması daha büyük eklem amplitüdlerine (hareket açısı) olanak sağlar. Eklemlerin hareketi ısınma ile kolaylaşır, hedefe yöneliklilik (isabet) ve hareketlerin koordinasyonu daha iyi hale getirilebilir.

Genel anlamı ile ısınma; dayanıklılık,  sürat,  kuvvet,  sıçrama,  esneme yeteneği gibi becerilerimizi artırır.  Bunların yanında, ısınmanın sağlık açısından en önemli etkilerinden biri de kas, ligament ve tendon yaralanmaları gibi spor sakatlıkları risklerini de en aza indirmesidir. 2005 yılında Norveç’te yapılan bir araştırmaya göre, 2000 genç hentbol oyuncusuna yapılandırılmış bir ısınma programı uygulanmış ve antrenman/maç öncesinde yapılan bu çalışma sonucu ayakbileği ve dizden sakatlanma oranlarında %50’lik bir azalma olduğu görülmüştür.

Isınmanın psikolojik olarak da yararları bulunmaktadır. Bunlar; maça yönelik kaygı ya da heyecanın azalması ve motivasyonun artmasıdır. Özellikle maç öncesi yeterli bir ısınma süreci geçiren sporcu, vücudun terlemesi sonucu üzerindeki gerginliği azaltmış olacak ve özgüvenini de artıracaktır.

Spor literatürü tarandığında yeterli sürede ve gerekli şekilde yapılmış ısınmanın performans üzerine etkilerinin hep olumlu olduğu saptanmıştır. Özellikle bazı sporcular yeterli ısınma yapmadan bir sakatlanmaya maruz kaldıklarında ısınmanın önemini farkederler. İşte, bu arzulanmayan ama “deneme-yanılma” metodu ile sporcuya ve ekibine pahalıya mal olan bir deneyimdir. Bu nedenle ısınmanın önemi sporculara sık sık hatırlatılmalıdır.

Isınma süresi ne kadar olmalıdır?
Isınma süresi yapılan spor dalına göre değişiklik göstermektedir. Literatüre baktığımızda bu süre için minimum 10 dakika ile 30-45 dakika arasında değerler görülmektedir.  Bu süre için takım sporlarında ve bireysel sporlarda farklılık görülür. Ayrıca,  ısınma süresi belirlenirken,  yarışma veya antrenmanın yapılacağı ortam,  hava sıcaklığı,  yarışma veya antrenman saati de göz önüne alınmalıdır. 

Isınma şekilleri nelerdir?
Isınma şekilleri genel ve spesifik ısınma olarak ikiye ayrılır. Genel ısınma jog,  düz koşu, kültür-fizik gibi branşa ait olmayan çalışma şekilleridir. Spesifik ısınma ise o spor dalına özgü hareketleri kapsar. Hentbol açısından düşünüldüğüne; ısınma öncesi açma-germe hareketleri, hafif koşular, diz çekmeler, sıçramalı koşular, sağa-sola ve öne-arkaya kayma adımları, çapraz adımlamalar, bel çevirmeler, hızlı koşular, şınav-mekik çekme ve sıçrama hareketleri, omuz ve kollara yönelik alıştırmalar genel olarak yapılan ısınma çalışmalarıdır. Genel ısınmadan sonra yapılan, çapraz yapma, karşılıklı tek/çift el pas (temel  pas, sıçrayarak pas vb.) yapma, birebir hücum-savunma, kale atışları (kaleci ısınmasından sonra etkili atışlar), takım halinde hücum/savunma çalışmaları ve hızlı hücum hentbole özgü ısınma şekilleridir. Bu çalışmalar antrenör ve sporcuların yaklaşımlarına, alışkanlıklarına göre bazı değişkenlikler de gösterebilir.

Isınmaya ne ile başlanmalıdır?
Isınmaya genel ısınma ile başlanıp,  branşa özgü spesifik ısınma ile devam edilmelidir. Bu konuda genel ısınma için iki görüş vardır.  Birinci görüşte genel yani branşa özgü olmayan hareketlerle ısınmaya başlanırken ilk yapılması gerekenin stretching egzersizleri olduğudur. İkinci görüş ise stretching öncesi mutlaka jog atılması gerektiği yolundadır. Literatürde bu konuda yapılmış araştırmalarda net bir açıklama yoktur. Burada tercih antrenörün ya da sporcunun alışkanlığına bağlı olarak değişmektedir.

Stretching de germe süresi ne olmalıdır?
Stretching de germe süresi, yapılan germe hareketinin şekline göre değişmektedir. Bob Anderson’a göre bu süre 4 saniye ile 60 saniye arasında değişir. Örneğin calf kası (alt arka bacak kası-baldır) ve aşil tendonu için bu süre 15-30 saniye iken,  boyun kaslarında süre 5 saniye olmaktadır.

Warm-down (soğuma) gerekli midir?
Antrenman veya yarışma sonrası soğuma çok önemli ve gerekli bir olaydır.  Her antrenman sonunda mutlaka yapılmalıdır. Organizma mutlaka ısındırıldığı gibi soğutulmalıdır. Soğuma bir aktif dinlenme şeklidir. Burada kas ve kandan yorgunluk verici madde olan laktik asit (süt asidi) aktif dinlenme ile daha süratle uzaklaştırılır. Dolayısıyla toparlanmanın daha çabuk olması sağlanır. Burada bir antrenman ya da maçın sonunda açma germe yapma, bunların dışında jog ile de soğuma yapılabilir. Soğuma süresi minimum 10 dakika tutulmalıdır. Özellikle yabancı takımlarla yapılan maçlardan sonra takımların sahanın bir köşesine çekilip soğuma çalışmaları yaptıklarını hepimiz gözlemişizdir. Unutulmaması gereken en önemli nokta soğumanın mutlaka yapılması gerektiğidir.


KAYNAKLAR



Webborn N. (2005): Rapid Response to Olsen E et al. Exercises to prevent lower limb injuries in youth sports: cluster randomised controlled trial BMJ 330: 449. http://bmj.bmjjournals.com/cgi/eletters/330/7489/449

The warm up and cool down


seccioneuropea.files.wordpress.com/2010/10/warming-up.pps

Warming Up
http://dragoerhb.dk/english/e_opvarm.html

                                                                                                                            Zeki PEHLİVAN


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 11:36 in    No comments »


Yapılan bu araştırma, İngiltere’de hentbolün artan yükselişi ile birlikte, ulusal programda hentbolün kullanılması ve temel hareket becerilerinin geliştirilmesinde, diğer geleneksel sporlara kıyasla daha uygun alternatif bir spor olması ile ilgili destekleyici bilgi olarak gönderilmiştir.


Giriş
Bir öğrencinin temel hareket becerilerini geliştirmek için alternatif sporlar ne kadar etkilidir?
Çocuklar, spora katılmakla kendi becerilerinde belli bir oranda gelişme sağlayabilirler, ancak ulusal müfredatlarda seçilebilecek geleneksel sporlar oldukça dar çerçevede tutulmuştur. El-göz koordinasyonu, temel hareket becerilerinin geliştirilmesinde en önemli temel bileşen olarak kabul edilir ve bu bileşenin yaşam boyu sürdürülen fiziksel aktiviteler üzerinde önemli bir etkisi vardır. El-göz koordinasyonunun geliştirilmesinde, hentbolün geleneksel sporlara göre nasıl bir etkisi olduğunu görmek amacıyla, 7 yaşındaki bir grup çocuk, 6 haftalık bir programa tabi tutulmuştur.
Gerekçe
2012 Olimpiyatlarında başarılı bir grafik çizen hentbolün, ulusal tanınırlıkta da artış sağladığı görülmektedir. Ayrıca hentbol bazı okullarda geleneksel sporlar içine alınan ya da alternatif bir program olarak verilen bir spor dalı haline gelmeye başlamıştır. Fakat, bu spor geleneksel spor dallarından daha uygun mudur? Grigore, Mitrache, Predoiu ve Rosca (2012)  tarafından yapılan yeni bir çalışmada, iletişim sporlarında, kişinin el-göz koordinasyonunu geliştirmede hentbolun diğerlerinden daha etkili olduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca bu araştırmada, el-göz koordinasyonunu geliştirmede Hentbol (yeni spor) ve Rugby (geleneksel spor) etkinliklerinin bir karşılaştırması da yapılmıştır.
Standart bir “Duvarda Pas Yapma' testi kullanılan bu çalışmada, sporcu duvara bir eliyle pas atmakta ve diğer eliyle de tutmaktadır. 30 saniyelik bir süre içerisinde yapılacak toplam pas sayısına dayalı olarak çalışma yapılmaktadır. Öğrencilerin, iki spor dalının her birinde uygulanan 6 haftalık program öncesinde ön değerlendirmeleri alınmıştır. Aşağıdaki tablo 1 de, bu test ile belirlenen ortalama değerler gösterilmektedir.

Bulgular
6 haftalık program tamamlandıktan sonra tüm öğrenciler yeniden test edilmiş ve iki testin sonuçları analiz edilerek kaydedilmiştir.  Tablo 2 de alınan sonuçlar yer almaktadır.


T-Testi kullanılarak, değişkenler arasındaki ilişkiyi ve 0.1 düzeyinde iki ölçüm arasındaki pozitif ilişkinin düzeyini değerlendirmek için bir analiz yapılmıştır. Bu analizin ardından, Rugbynin değeri 0,4280 iken Hentbolun 0,0825’lik bir değer aldığı görülmüştür. Bu durum, Rugby programı ile el-göz koordinasyonu sonuçları arasında herhangi bir ilişki olmadığı sonucunu göstermektedir. Fakat buna karşın, hentbol programının el-göz koordinasyonunun gelişmesi ile ilgili 0.1 düzeyinde yüksek bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Sonuç
El göz koordinasyonunun gelişmesi ile ilgili yapılan çalışma sonrasında, Rugby puanlarında alınan sonuçlarda değişim % 1.3’lük bir düşüş olarak gözlenirken, ortalama hentbol puan aralığında % 16’lık bir artış olarak gözlenmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına dayanarak, Hentbolün, geleneksel müfredatta yer alan sporlara göre, temel spor becerilerinden biri olan el-göz koordinasyonunu geliştirmede daha büyük bir etkiye sahip olduğu ileri sürülebilir. Katılımcıların transfer edilebilir becerilerinin geliştirilmesinde Hentbolün, geleneksel sporlara göre daha olumlu bir etkisinin olduğu ifade edilebilir.
Bu sonuca dayanara, Hentbol gibi sporların, beden eğitimi müfredat programları için seçim yapan profesyonellerce, temel becerilerdeki olumlu katkısı göz önüne alınarak yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesinin artık zamanı değil midir?


KAYNAK:
Posted by Ross McGowan / June 29, 2014 

Çeviren: Dr. Zeki Pehlivan
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 11:32 in    No comments »

Değerli Dostlar,
Bilindiği gibi 2020 Olimpiyatlarını Türkiye olarak alamadık. Bazı kesimler buna üzüldü bazı kesimler ise sevindi. Ancak bizler sportif açıdan bakıldığında buna üzülme durumundayız. Ben şahsen üzüldüm ve 2024 Olimpiyatları için yeniden çalışmalara başlanması ve alabilmek için gerekli hazırlıkları yapmalıyız diye düşünüyorum.
Peki neden almalıyız? Olimpiyat almak bize ne katar?
Zaman zaman internette araştırma yaparken sporla ilgili bir sayfada sizlere adresini vereceğim yazıya rastladım. Çok genel hatlarıyla sizlerle paylaşacağım.

İngiltere’de, Wiltshire Clarendon Okulu’nun Beden Eğitimi Zümre Başkanı Louise Clune tarafından yazılan makalede şunu soruyor; “2012 Londra Olimpiyatları Sonrası Birinci Kuşak İçin (ilkokul) Neden Hentbolün Harekete Geçirici Bir Etkisi Olması Gerekir ?” ve yazısına şöyle devam ediyor.
Hentbol, 2012 Londra Olimpiyatlarından sonra orta dereceli okulların beden eğitimi ve spor programlarına giriş yapan en heyecan verici spor branşlarından birisidir. Son derece enerjik ve beceri düzeyleri ne olursa olsun tün çocukların karma olarak yapabilecekleri bir spor dalıdır.  Pek çok ilkokul programında yer alan ve çoklu becerilerin çocuklara  kazandırılması konusunda bir çok eksikliği bulunan geleneksel yarışmacı oyunların çocukların becerilerini geliştirme konusundaki ihtiyaçlarını karşılayabileceğini düşünebiliyormusunuz?   Çocuklar hala çok aktif bir çevrede ve yarışmacı bir ortamda mı temel becerilerini geliştirmeye çalışacaklar?

Çocuklar, Mini Hentbolün öğretimi sayesinde, koşma, atma, tutma, sıçrama ve denge gibi temel becerilerini geliştirebilir ve böylece karar verme gibi algılamaya dönük becerilerini geliştirilmesi amaçlanan motor becerileri de bir çok başka spor branşına aktarabilirler. Temel kurallarla ve basit birkaç sınırlamayla tarafsızlık, takım çalışması ve iletişim gibi çocukların sosyal becerilerini ve yaratıcılıklarını arttırabilecek ve onların erken yaşlardan itibaren bir işi yerine getirebilmeyi öğrenebilecekleri bir ortam sağlar.

Hentbol oynamak için gerekli temel beceriler öğrencilerin kaliteli ve sürekli bir gelişim sağlamalarına destek olur. Hentbol oynarken, daha önceden bilinen etkinliklerden uyarlanacak küçük oyunlar yoluyla, çocukların izole edilmiş durumlardaki becerilerini geliştirmeye çalıştıkları oyunlara göre, çocukların daha çok strateji ve taktikleri kullanabileceği, ikili veya küçük gruplar şeklinde ya da küçük takım faaliyetlerine uyum sağlama konusunda becerileri daha çok geliştirilebilecektir.

Fırlatma (atma) ve yakalama (tutma) gibi temel becerilerin, özellikle netbol, basketbol, voleybol, cirit atma, tenis vb. belli bazı spor dallarında pozitif bir etkisi bulunmaktadır. Sadece topa odaklanmamak üzerine oynanan çok sayıda spor dalı için (örneğin basketbol, futbol, hokey gibi) gerekli mekansal farkındalık hentbolde çok daha kolay geliştirilebilimektedir.

Peki, hentbol oynamak çin neler gerekiyor? Pekçok ilköğretim okulunda, 12mX20m ebatlarında mini hentbol için uyarlanabilecek bir kapalı bir salon, jimnastik ya da yemek salonu bulabilirsiniz. Sekme özelliğine sahip, yumuşak ve tek elle tutulabilen bir topa ihtiyacınız olacak. Bu toplar bazı yerlerden alınabilir ya da belli kurslarda ücretsiz olarak verilebilir.


İngiltere hentbol Derneği, kendi web sitelerinde, sayısız dirillere ve oyunlar aonline olarak kolayca ulaşılabilen ve Öğretmen KaynakPaketi’ni de içeren çok güzel kaynaklar üretti. Bu oyunlar ve dirillerin gösterilmesi, hentbolün nasıl bir oyun olduğunun anlaşılabilmesi açısından önemlidir. Hentbol sizin için tamamen yeni bir spor olsa da korkmayın ve yılmayın. Bu sayede ortaya çıkan becerileri daha iyi bildiğiniz bir spor dalına aktarmak ve yeni oyunlar ortaya çıkarabilmek açısından oldukça yararlı olacaktır.

                                                                                                                   Zeki PEHLİVAN
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 11:31 in    No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search