Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

23 Eylül 2017 Cumartesi


Sizin çocukluğunuz da sokaklarda geçtiyse siz de benim jenerasyonumdansınız demektir! Demek ki siz de, azca benzin kokusu çokça ter kokusu, azca motor sesleri çokça çocuk sesleri, azca arabaların ve binaların, çokça oyun alanlarının olduğu dönemlerde yaşadınız! 
Ne mutluluktu ama! Dershanesiz, testsiz de üniversite kazanabiliyor ve vatana millete hayırlı evlat olabiliyor, okulda dayak yiyince annemize şikayet etmiyor veya aklımızı kaybetmiyor, servis olmadan da okulumuza gidebiliyor ve kirlenerek doyasıya hayatın tadına varıyorduk!
Çocuk olarak tek görevimiz; ödevlerimizi vaktinde yapıp bir an önce kendimizi dışarı atmak, birlikte olup birlikte oynamaktı!  Hatırlıyorsunuz bu günleri değil mi? Hatta sizler belki hentbolu bile bilebiliyor olabilirsiniz! Eğer sporla yakından ilgiliyseniz bu güzel sporu mutlaka bilirsiniz! 
Hani, önceki yıllarda futbol sahalarında oynanıyordu da daha sonra, Yaşar Sevim’in 1976 yılında Almanya’dan getirip kurduğu Salon Hentbolu olarak oynanan ve çok sevilen,  80’li yıllarda voleybolu çok arkalarda bırakmış, basketbolu geçme aşamasına gelmiş bir spor dalı vardı ya! İşte o hentboldu!
Hani sokakta iki taş koyup kale dediğimiz ve gece yarılarına kadar peşinden koştuğumuz, golü, kalesi, topu ile futbola çok benzeyen,
Hani birden çantaları bir kenara atıp, “Sona kalan çürük yumurta!” diye bağırarak belli bir mesafeye kadar büyük bir hızla yaptığımız, koşmasını, atmasını, atlamasını atletizm’den alan,
Hani sokakta bulduğumuz  telleri yuvarlak yapıp ağaca bağladığımız, top sürmesi, perdelemesi, aldatması ile basketbola benzeyen,
Hani iki ağacın arasına ip bağlayıp oynadığımız, bloğu, smacı, öne-geri kayma adımları ile voleybolu andıran spor dalı…
Ya da kısaca şöyle söyleyeyim! 
Hani tüm sporlardan bir parça almış gibi duran!  
Hani sanki tüm sporların tek federasyonda toplanmış hali gibi olan bir spor dalı var ya!
İşte bu spor dalının adı hentbol!
Tüm özelliklerin, tüm gücün, tüm hızın, tüm koordinasyonun, tüm estetiğin, tüm aklın, tüm becerilerin, tüm taktik ve tekniklerin, tek bir spor dalında, tek bir salonda, tek bir takım sporunda buluşmuş halidir hentbol!
Size bir sır vereyim mi! Şimdiye kadar bir hentbol maçına gelmediyseniz veya hiçbir hentbol maçı izlemediyseniz, hemen bir hentbol maçına gidin lütfen! 
Eğer futboldan birazcık anlıyorsanız, rahmetli İlhan Cavcav’ın geldiği ilk hentbol maçında olduğu gibi sizde yedi metrelik pozisyona “Penaltı!”diye,
Eğer birazcık basketbol oynadıysanız, “Ne aldatmaydı!” diye,
Eğer elinize birazcık voleybol topu değmişse de “Ne bloktu ama!” diye bağırabilirsiniz!
Eylül ayında Süper Ligimiz başlıyor. Sizleri bir hentbol maçına davet ediyorum. Sadece takım sporlarından örnekleri görmeniz için değil!  Tüm takım veya bireysel sporların karışımı ile ortaya çıkan hentbolun ne kadar muhteşem bir spor haline geldiğini görmeniz için davet ediyorum. 
Hentbol nasıl bir oyundur, hiç merak etmiyor musunuz?  Ben ediyorum. Takımlarımızın yeni kadrolarını, kadrolarına aldıkları oyuncuların oyun anlayışlarını ve yeteneklerini, kimin şampiyon olacağını, yeni sezona kimin nasıl hazırlandığını, nasıl goller göreceğimizi çok merak ediyorum.
Ya da yukarıda açıkladığım şekliyle bir Fenerbahçe basketbol takımını, bir Vakıfbank voleybol takımını ya da bir Barcelona futbol takımından örnekleri görmek için gelmelisiniz!
Bu spor öyle spor dalı!   
Bu öyle bir spor dalı ve öyle bir oyundur ki; kale var, gol var, sihirli top var, akıl dolu oyuncular var, yakın temas var, koşu var, sıçrama var, düşme var, yuvarlanma var! 
Söyler misiniz? Hangi spor dalında tüm bunlar var!
Var da var!
Futbolda bir gol görmek için kendinizi bu kadar heba etmeyin! Bir hentbol maçına gelin lütfen! Herşeyi göreceksiniz! Hangi spor dalını seviyorsanız onu göreceksiniz!
Yeni sezonda sizleri aramızda görmek dileğiyle, tüm takımlarımıza hayırlı sezonlar, gelecek olan tüm hentbolseverlere de iyi seyirler  diliyorum. 

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 00:09  No comments »

18 Eylül 2017 Pazartesi


Yıllar yıllar önceydi. Ankara’da büyük bir alışveriş merkezine gitmiştim. Üst katlardan birisine çıkmak için yürüyen merdivene yönelmiştim ki, bir an yürüyen merdivenin başında siz deyin dört, ben diyeyim beş yaşlarında, yürüyen merdivene hamle yapmak isteyen ama bunu bir türlü başaramayan bir kız çocuğu görmüştüm.

Ben de bu durumu fark edince annelik güdüleriyle o kız çocuğuna yardım etmek istemiş ve elinden tutup yürüyen merdivene binmesini sağlamıştım. Mutlu olmuştu. Yürüyen merdivene binmiş ve birlikte yukarı kata çıkmıştık.

Fakat, devamında ne olmuştu biliyor musunuz! Yukarı katta babası çocuğunu bekliyordu ve çıktığımızda bana hayatım boyunca unutmayacağım bir cümle sarf etmişti. “Siz ne yaptınız! Bir çocuğun kendi başına yürüyen merdivene binmeyi öğrenmesini ve kendine güvenini yok ettiniz!” Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Çok üzülmüştüm. Yardım ettiğimi düşünürken bir an donup kalmıştım. “Aman Tanrım! Ben ne yaptım!” demiştim kendi kendime! “Zeynur sen bir çocuğun kendi başına iş yapmanın, öğrenmenin vereceği mutluluğu engelledin!” Çok kızdım kendime! “İyi halt ettin Zeynur!” diyerek kulağımı çekmiştim. 

Aslında Beden Eğitimi Öğretmeniyken Okul Müdürü, “Koridorlarda koşmayın çocuklar!” dedikçe ben derslerde “Çocuk olmak özgürlüktür! Koşun çocuklar!” veya “Okula top getirmeyin!” dediğinde, “Bir çocuk okulunu sevmeli! Okulda ne yapmak istiyorsanız onu yapın çocuklar!” derdim ama o gün öyle bir davranışta bulunmuştum. 

Siz siz olun sakın, sakın koltuğa, kanepeye, sandalyeye çıkmak isteyen veya daha başka şeyler yapmak isteyen çocuklara müdahale etmeyin! Bırakın çocuklar o işi kendi kendilerine yapmaya çalışsınlar! Ve siz sadece kendisini izleyin lütfen! Ve bir de başardıktan sonraki yüzündeki ifadeye bakın lütfen! 

Şunu bilin ki biz bu yardımlarla çocukların kendilerini iyi hissetmelerine değil, kendilerini kötü hissetmelerine, bir işi yapmanın verdiği hazzı yok etmeye yardımcı oluyoruz. O işi yardımsız yapamayacağı düşüncesini yerleştiriyoruz. Kendilerine olan güvenlerini kırıyoruz.  Oysa bu durumu kedimizden biliyor olmamız gerekir, değil mi! Çocuklar da bizim gibi düşerek kalkarak, hata yaparak öğreniyorlar. 

Ben babanın bu sözlerinden nasıl birşeyler öğrendiysem, o kız çocuğu da o merdivene kendi başına binmeyi öğrenecekti ama ben bunu o gün engellemiştim ! Ama en kötüsü de o gün bir çocuğun gülümsemesini engellemiştim arkadaşlar!

          

Şimdi! Sanırım konuyu nereye getireceğimi anladınız! Bir iki gündür aklım, mafsalamın almadığı Başakşehir-Trabzonspor maçında yaşanan olaydan bahsetmek istiyorum. 

Ben her gün sporu paylaşıyorsam ve bir hentbolcu olarak “Hentbol Güzeldir!” diyorsam, benim aklımı kaybettiğimden veya kendi yaptıklarımdan, yazdıklarımdan bi haber olmamdan değil, bilakis bilerek, bu konuyu bilinçli olarak, üstüne basa basa, tekrar tekrar yazmak istediğimden kaynaklanıyor. 

Spor asla sadece bir yarışma değildir.

Spor bir öğretmen gibi, bir kitap gibi, bir tiyatro gibi, bir sinema, bir müzik gibi çok güzel bir şeydir! 
Bizlere güzellikleri, doğruları, kuralları, hayatı, söyleyerek, izleterek, dinleterek, göstererek, yaşatarak anlatır. 

Tribüne gelen bir çocuk Cenk Tosun’un engelli çocuğa yaptığı hareketi görüp insanı, sporcuyu ve futbolu sever. Sahadaki mücadeleyi gördüğünde, bir amaç için çaba sarf edilmesi gerektiğini öğrenir. Hakemin verdiği kararlarda doğru hareket etmeyi öğrenir. Kötü söz söyleyen bir taraftar ikaz edildiğinde o sözün yanlış olduğunu öğrenir. Sonuca ulaşmak için bütün gücünle savaşırken düşen rakip oyuncuya el uzatıldığında centilmenliği öğrenir. Sevdiği bir takımı desteklendiğinde, onların her an takımının yanlarında olduğunda, tuttuğu takımın veya oyuncuların her zamankinden daha güzel oynayabileceğini öğrenir. “Yaşa Mustafa Kemal Paşa!” diyerek Atatürk’ü öğrenir. 

Kısacası, 90 dakika da olsa dışarıdaki insanlıktan çıkmış insanları unutup, çirkinliklerle dolu olaylardan sıyrılıp hayattaki güzellikleri görür, keyiflenir, eğlenir. 



Spor bir öğretmen, bir okuldur. Bu okulda sadece doğrulara yer vardır. Bu okuldan binlerce insan, binlerce sporsever, binlerce taraftar mezun olur. Bu nedenle bir okulda her çocuk Beden Eğitimi Dersinde veya normal ders günlerinde nasıl istediği takımın formasını giyebiliyorsa, tribünlerde de tuttuğu bir takımın formasını giyebilir, giyebilmelidir. Sevdiği, tuttuğu takımın forması ile her rakip takımın tribünlerinde forması ile oturabilmelidir. 
Bunda garip olan ne var ki! Bu olayda formasını giyip maça gelmiş olan bir çocuktan başka ne görülebilir ki! Bunu nasıl başka bir gözle görüp bir çocuktan forması çıkartılması istenilebilir ki? 

Ne olur! Ne olur, o çocukların orada doğruları öğrenmesine, görmesine, eğlenmesine engel olmayın! Ne olur çocuklarımızı doğrulardan, güzelliklerden, tribünlerden uzaklaştırmayalım! Uzaklaştıracağımız tek şey, sporu çirkinleştiren olaylar ve insanlar olmalı! Onları tribünlerden uzaklaştıralım, çocukları değil! 

Geldiğimiz, bahsettiğimiz, yazdığımız şu konuya bakar mısınız! Neymiş efendim, iki çocuk Başakşehir –Trabzonspor maçına Trabzonspor forması ile gelmiş! Başka ne ile geleceklerdi! Trabzonspor maçına geliyor çocuklar! Trabzonspor’a gönül vermiş çocuklar! Tabii ki üzerilerinde bordo mavi forma olacaktı! 
İnanılır gibi değil, yazılacak gibi hiç değil ama biz yazıyoruz! Çocuklarımız maça gelsin diye uğraşırken, çocuklara yaptığımız muameleye bakar mısınız! Çocuklarımızı maçlara götürerek birçok şey öğrenmelerini sağlamaya çalışıyoruz ama, çocuklardan önce büyüklerin eğitilmesi gerekiyor! 

O güvenlik görevlisini veya ona talimat veren görevliyi, tribüne alalım lütfen! Spor okuluna bir kaydını yapalım! Altınordu Spor Kulübüne, pardon Spor Akademisine derse gönderelim! Önce bir taraftar olmasını, taraftarın da nasıl olması gerektiğini öğretelim! 

Ya da şöyle yapalım! Cenk Tosun’dan rica edelim, çocuklardan formalarını çıkarmasını isteyen görevlinin elinden tutup sahaya çıkarsın! Belki sahadan tribünlere bakınca sporun güzelliğini görür! 


#Beşiktaş #CenkTosun #Trabzonspor #Başakşehir #Hentbol #SporBirOkuldur

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 23:26  No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search