Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

17 Temmuz 2014 Perşembe

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 23:10 in    No comments »

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 00:35 in    No comments »

14 Temmuz 2014 Pazartesi









Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 22:58 in    No comments »

1990-1991 sezonunda Eskişehir Eti Bisküileri erkek hentbol takımı Türkiye Şampiyonu olmuş ve  Avrupa Kupalarında ilk turda İsrail’in Hapoel, ikinci turda İzlanda’nın Hafnarfjördur, üçüncü turda  Almanya’ın Grosswallstadt ve dördüncü turda ise bir dünya devi  ile karşılaşmıştı. Bu takım  İspanyol FC Barcelona idi. FC Barcelona’nın bir futbol kulübünden çok daha fazlası olduğunu biz o zamanlar anlamıştık. Çünkü Ankara’da kalacakları otel  için iletişime geçildiğinde Barcelona kulüp yetkililerinden  “Biz Barcelona’yız, 2 gün Hilton’da kalırız. Barcelona bu otelden başka bir otelde  kalmaz. Siz de gelince 2 gün Hilton’da kalırsınız” yanıtı gelmişti.  Bu sadece büyük bir kulübün isteğiydi.
Diğer taraftan EHF,  Şampiyonlar Ligi maçlarının nizami ölçülerde olan bir hentbol salonunda oynatılmasını istiyordu. Oysa  Eskişehir’de nizami ölçülerde bir hentbol salonu yoktu. Eskişehir Atatürk Spor Salonu bu maçlar için oldukça küçüktü.  Oyuncular sahaya, seyirciler tribüne sığmıyordu. Biz Şampiyonlar Liginden çekiliyoruz denilemezdi. Denilse zaten büyük tepki toplardı. Basının da, seyircinin de bu maça ilgisi çok büyüktü.  Nasıl olmasın? Eskişehir ETİ, daha başta saydığım büyük kulüpleri eleyerek yarı finale gelmişti ki o zaman maçlar eleme  usulü ile oynanıyordu. Herkes şimdi İspanya temsilcisi Barcelona’yı Türkiye’de görmek istiyordu. O ana kadar zaten büyük takımlar görmüştük ama Barcelona’yı, Dünya Hentbolunu  ve Yugoslavların ekol olmuş iki oyuncusunu  Vujovic ve Portner’ı da  görmek istiyorduk. Kimsenin aklından “Biz bunları yenemeyiz” diye bir düşünce yoktu. Aksine ikinci turda İzlanda, üçüncü turda Almanya ekibi için, “Diğerlerini de yenemeyiz diyordunuz, ama yendiniz, hiç belli olmaz” diyenlerde vardı.
Daha büyük bir salon,  hem EHF’nin,  hem Türk Hentbolunun, hem Yaşar Sevim’in isteğiydi. Şimdi TOBB Üniversitesi olan ve o dönemki adıyla Özel Yükseliş Koleji Spor Salonu bunun için çok uygundu. Çünkü hentbol artık  küçük salonlara hiç sığmıyordu. Eskişehir’e hiç sığmıyordu. Televizyon her kupa maçını naklen veriyor,  Eskişehir’den 40-45  otobüsle taraftarlar geliyordu. Türkiye’nin her tarafından hentbolsever sadece hentbol için Ankara’ya geliyordu.
Tıklım tıklım salonda,  belkide bir daha hiç göremeyeceğimiz bu maçı doyasıya  seyretmiştik. Eskişehir Eti’den Zeki’nin büyük bir güçle, Barcelona  kalecisinin tam önüne sektirip kafasının yanından giren,  kaleden kaleye attığı veya böyle bir takımın kalecisine yedi metre atışında sol elle bırakarak attığı golleri unutmak mümkün mü..Turan abinin oyunu yönlendirişi, Seconun pivotta iki kişiyi birden sırtına alarak dönüşü, Serdar’ın  sağ oyun kurucudan, Fatih’in sol kanattan, Yılan Şakir’in sağ kanattan attığı golleri unutmak mümkün mü.. Kalede bir balet esnekliğinde olan Hüseyin’i unutmak mümkün mü.. Ya da on fark olmasına rağmen, disiplinden asla taviz vermeden aynı oyun anlayışını son saniyelere kadar sürdüren Barcelona’lı hentbolcuların oyunlarını unutmak mümkün mü… Ya da tribünlerden yükselen “Size bir bilmecem var çocuklar!, Haydi sor sor!, Çayda kahvaltıda yenir!, Acaba nedir nedir!, Bisküvi denince akla!.. Tamam şimdi buldum!, Hemen onun adı gelir! ETİ, ETİ,ETİ…”  seslerini unutmak mümkün mü…
Eskişehir Eti Hentbol takımı bize Avrupa’nın en iyi takımlarını izlettirmişti. Şimdi Hentbol Şampiyonalarının hemen hemen hepsinde zirveye oynayan  İspanya, Almanya,  İzlanda’yı ve oynadıkları hentbolu biz hep Eskişehir Eti zamanında görmüştük, izlemiştik.
Yıl; 2014. Bu maçların üzerinden tam 23 yıl geçti. Artık Türkiye’nin her yerinde nizami ölçülere sahip salonlar var.  Hatta olmayan ilçe bile kalmadı neredeyse. Ama duyuyoruz ki,  Türkiye Şampiyonu  Antalya Muratpaşa Belediyesi  EHF Şampiyonlar Liginden çekilmiş. Daha doğrusu EHF Şampiyonlar Ligi  kurasına  almamış. Nedeni; Şampiyonlar Ligi maçı için Antalya  Süleyman Evcilmen Spor Salonunun istenilen nitelikte olmaması ve yaklaşık iki yıl önce salon için kendilerinden istenilen değişikliklerin gerçekleşmemesi.
Challenge Cup gibi bir kupada final oynayacak bir takım yaratan Birol Hocanın Antalya’da tek başına  saha içinde  ve saha dışında senelerdir hentbola nasıl emek verdiğini  görüyor ve üzülüyorum.  Sadece Antalya Muratpaşa Belediyesi kulübüne değil, okul hentboluna verdiği emekleri de biliyorum.  O nedenle bu olanları, ne hedef olarak Şampiyonlar Ligini  belirleyen ve bu hedefe ulaştıktan sonra da  bir salon yüzünden Şampiyonlar Liginde takımını göremeyen Birol Hoca   hak ediyor, ne illerini  en güzel şekilde temsil eden oyuncular, ne de hentbol bunu hak ediyor.
Ne de  hentbolseverler olarak  biz  hak ediyoruz.  Nasıl Barcelona kendi markasından ödün vermiyorsa, nasıl EHF ürününü,  en güzel caddenin, en güzel  butiğinin, en güzel vitrininde , en güzel yerinde sergilenmiş olarak  görmek istiyorsa,  bizde Şampiyonlar Liginden oynamaktan ödün vermemeliydik. Ne olursa olsun EHF Şampiyonlar Liginde oynamalıydık.  İl, ilçe veya başka bir şehir , ama mutlaka oynamalıydık. Güçlü takımlarla olan maçlarının her ikisinide  deplasmanda oynayan takımlarımıza kızarken, şimdi bu da oldu.
Bizler  yıllar önce seyrettiğimiz Barcelona’dan sonra Şampiyonlar Liginin güçlü ekiplerinden   bir takımı henüz Türkiye’de göremedik.  Eskişehir Eti’de o gün, Barcelona’ya yenildi.  Ama skoru sorun, hatırlamam. Çünkü ben o anı,  büyük bir takımla, büyük  bir takım gibi mücadele eden sporcuları ve maç bittiğinde kucaklaşmış takımı hatırlıyorum.   

Ben hentbolu yukarılarda görmek istiyorum. Bunun en üst noktası da EHF Şampiyonlar Ligi. Şimdi bu salon problemi yaşanmasaydıda, ya da buna bir çözüm bulunsaydıda, bizde  Viborg, Krim Mercator, Savehof, Thüringer  veya Györi Audi ETO gibi takımları seyretme şansına sahip olsaydık.  Antalya’nında, Birol Hoca’nında,  Muratpaşa Belediyesi Hentbol takımınında, bizimde bir Şampiyonlar Ligi öykümüz olsaydı, ne güzel olurdu. 
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 12:46 in    No comments »

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 14:18 in    No comments »

8 Temmuz 2014 Salı

Sezon Geçişi ve Önemi

Bir sezon daha tamamlandı ve herkes iyi bir dinlenmeyi hak etti.  Ancak bu dinlenmenin dozu biraz abartılınca yeni sezonda bunun acısı fazlasıyla çıkıyor. Çünkü spor nankör bir iş. Bir sezon boyu antrenman yaparsınız, çalışırsınız, formunuzun en üst noktasına çıkarsınız, ama… Sezon biter ve her şey biter. Eğer siz iyi bir sporcu, profesyonel bir hentbolcu olarak bir sezon boyu elde ettiğiniz antrenmanlılık düzeyinizi ve fiziksel edinimlerinizi tamamen bir kenara bırakıp, pasif dinlenmeye geçerseniz, yeni sezonda antrenörlerinize allah kolaylık versin. Tabi ki size de.
Evet biraz değişik bir giriş oldu. Konunun önemi açısından böyle bir giriş yapmak gerekliydi sanırım. Türkiye Bayanlar Süper Ligi Play-Off Maçları’nın en sonuncusu 01 Mayıs 2014 Perşembe günü, Türkiye Erkekler Süper Ligi Play-Off Maçları’nın en sonuncusu ise 23 Mayıs 2014 Cuma günü yapıldı. Bu maçlar liglerimizin en son maçlarıydı. Bunlardan önce elenip maç ve antrenmanları biten takımlarımız da çoğunlukta bulunuyor. Bu maçlardan sonra hentbolcülerimiz acaba ne yapıyorlar?  Tatil dönemini ne tür sportif etkinliklerle geçiriyorlar? Kaç defa koştular? Uzun mesafeli yüzme yapıyorlar mı? Hafif de olsa ağırlık çalışması yapıyorlar mı? Ya da başka branşlardan (voleybol, basketbol, tenis vb.) sporlarla ilgileniyorlar mı? Spor bilimci Bompa’nın “tatil” değil iki sezon arası “geçiş dönemi” olarak adlandırdığı bu uzun süreçte hentbolcülerimiz neler yapıyor, merak ediyorum.
Bence bu konu çok önemli bir sorun. Eğer sporcularımız her şeyi kulübünden, antrenöründen bekliyor ise o zaman hentbolümüzün ilerlemesi mucizelere kalmış demektir. Çünkü, her sporcunun özellikle de Süper Lig oyuncularının, kendi performanslarıyla ilgili olarak özel çalışmalar yapması beklenir. Takımların durumları netleşmemiş, paralar alınamamış, antrenörler kötü planlamalar yapmış ya da başka nedenler bizi bulmuş olabilir. Ancak, bu tür mazeretlerin sporcu olarak bizlere hiçbir olumlu katkısının olmayacağı, aksine gelecekle ilgili planlarımızı da aksatabilme ihtimalinin çok yüksek olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Ayrıca bu ara geçiş döneminde beslenme ve alkol alımı ile ilgili de büyük sıkıntılar olduğu bilinmektedir. Kontrolsüz bir kilo artışı daha sonra bu kiloların verilebilmesi için çok yoğun çalışma yapmayı gerektirmektedir. Kulüplerin sezon açılış tarihlerinin de her sporcuya göre ayarlanamayacağı ve onlara özel çalışmalarla başlanamayacağı için büyük bir sorun olarak antrenörlerin karşısına çıkacaktır.
Özellikle sezon bittiğinde, sporcuların her şeyi bir kenara bırakıp pasif dinlenmeye geçmesi ve bunu 2-3 ay gibi bir süre devam ettirmesi kabul edilebilir bir anlayış değildir. 2-3 haftalık bir antrenman kaybının bile telafi edilebilmesi için en az 4-5 hafta yoğun bir çalışma ihtiyacının olduğu bu durumda, sezon geçişlerinde ne yaptığımız ya da ne yapmadığımız önem kazanmaktadır. Aksu’ya göre, Bu dönemde yapılabilecek en kötü şey “hiç bir şey yapmamaktır”. Çünkü antrenmanların bitiminden itibaren 2-4 hafta içinde dayanıklılık, 4-6 hafta içinde de kuvvet değerleri düşmeye başlar. Kişinin verimi çok iyi olsa bile antrenmana ara verilen süre içerisinde önemli biçimde düşüşler gözlenir. Antrenmanla kazanılan fiziksel uygunluk 4-8 haftalık detraining (ara verme) dönemimde tamamen kaybedilebilir. Yüksek antrenman düzeyine sahip sporcular 2-3 haftalık ara verme sonucunda antrenmansız dönemdeki düzeylerine iner. Antrenmanlara kısmende olsa devam edildiği taktirde detraining süresince ortaya çıkacak kayıpların hızı yavaşlayacak ve tekrar form kazanılması daha kolay olacaktır.
Aşağıda sezon arası geçişte antrenman yapılmadığında ne tür değişiklikler olduğu ile ilgili bazı bilgiler yer almaktadır (KAYNAK:http://miracsen.blogspot.com.tr/2013/06/antrenmana-ara-vermedetraining.html):
Antrenmana Ara Verme Sonucunda Vücutta Ortaya Çıkan Değişklikler
Kalp dolaşım sistemi ve solunum işlevindeki değişklikler: Bazı yapılan araştırmalara göre sporcular aerob dayanıklılık antrenman sonrası  21 günlük yatak istirahatine alınmış kişilerde aşağıdaki fizyolojik kayıp oranları gözlemlemişlerdir:
-Submaksimal yüklenmelerde kalp atımında artış
-Submaksimal atım hacminde % 25 azalma
-Maksimal kardiyak verimde % 25 azalma
-Maksimal oksijen tüketiminde % 27 azalma gözlemlemişlerdir.
Bir çok çalışma; son antrenman sezonundan sonra 5-12 günlük ara ile her kas hücresinde bulunan kapiller sayısının % 10-20 oranında azaldığını göstermektedir.
Detrainin sonucu oluşan uyumlar: Azalmış MaksVO2-Azalmış a-VO2 farkı-Azalmış kardiak verim ve azalmış kapillarizasyon
Kas Kuvveti Gücünde Gözlenen Değişklikler
Hareketsizlik uzadıkça orantılı olarak kayıplar hızlanır. Kaslarda haftada %1 oranında azalma görülür. Detraining süresince kuvvet kaybı birkaç hafta sonrasında ortaya çıkar ve alt bedende kuvvet kaybı üst bedenden daha fazla olur. Kuvvet verimi genelde pasif yaşantının 4. haftasına kadar korunabilir.
Kuvvette Devamlılıkta Gözlenen Değişiklikler
Kuvvette devamlılık verimi 2 haftalık pasif yaşantıyla azalır. Dayanıklılık, sporcu antrenmanı bıraktıktan 12 gün sonra aerob enzimlerin %75 ini kaybederken, tekrar kazanılması için  24 gün gerekmektedir.
Sürat,Çabukluk ve Esneklikte Gözlenen Değişklikler
Sürat, antrenmanla geliştirebildiği kadar, genetik faktörlerinde önemli rol oynadığı bir özelliktir. Bu nedenle oluşan kayıplar diğer özelliklere göre çok azdır. Yapılan çalışmalarda sprint antrenmanlarında kazanılan özelliklerin antrenmanın bırakılmasını takip eden 7. hafta ile 6. ay  arasında antrenman öncesi düzeylere düştüğü bulunmuştur.
Hareket genişliği, pasif kalındığında esneklik açısından çok çabuk kaybedilir. Bundan dolayı yıl boyunca esneklik çalışmak gerekir.
Antrenmana Ara Verildikten Sonra Tekrar Başlama 
Daha önce antrenman yapmış bireylerin, antrenman etkilerine uyum sağlaması daha kolaydır. Antrenmanı bıraktıktan sonra yeniden başlayan kişilerde max vo2 deki değişiklikler görülmektedir. 7 hafta ara verildiğinda max vo2 %3 düşer. Antrenmana verilen yedi haftalık aradan sonra, hemen yapılan 7 haftalık antrenmanda max vo2 başlangıçta gibi tekrar artış gösterir.
Yukarıda görülebileceği gibi, antrenmanlara çok uzun süreli ara vermek sporcular açısından istenen bir durum değildir. Profesyonelliğin bir gereği ve bu önerileri sporculuk yaşantısı boyunca uygulamış ve çok yararını görmüş biri olarak şunu şiddetle öneriyorum: Yeni dönemde herşeye yeniden başlamak istemeyen bir sporcu “ev ödevini” özenle yapmalı, ilk hafta tam dinlenme daha sonra sağlıkla ilgili sorunları varsa bunları çözmeli ve ikinci haftadan sonra zorlayıcı olmayan aerobik çalışmalara geçmelidir. Bu çalışmalar mümkünse kendi branşından olmayan ve eğlenceli bir formda olmalı. Ama mutlaka ara geçiş döneminde “aktif dinlenme” yapılmalı. Kaldı ki bizim hentbol branşında en başta verdiğim tarihlerde ara döneme başlayan kulüpler ile en iyi ihtimal Ağustos başı sezon açacak kulüplerin sporcuları için bu uzun dönem çok iyi değerlendirilmelidir.

Dr. Zeki Pehlivan



Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 12:39 in    No comments »

6 Temmuz 2014 Pazar




Playing schedule for Women's EHF EURO 2014 released
The EHF flagship national teams event will start on 7 December 2014 at 18:00 hrs with a match Spain vs Poland in Györ, Hungary.


The EHF has announced the official playing schedule for the Women’s EHF European Championship, which will take place in Hungary and Croatia from 7 to 21 December 2014.

Download the complete schedule with playing times for the preliminary round Initiates file downloadhere.

The following teams are seeded in Preliminary Round Groups A, B, C and D as follows:
•    Hungary, Spain, Russia and Poland will play in Group A. The matches will take place in Györ.
•    Norway, Denmark, Romania and Ukraine will play in Group B in Debrecen.
•    Sweden, Germany, Croatia and the Netherlands will play in Group C in Varaždin.
•    Montenegro, France, Serbia and Slovakia will play in Group D in Osijek.

Spain will face Poland in Group A in the first match of the final tournament at 18:00 hrs on 7 December 2014 in the new Audi Arena in Györ before the event's official opening ceremony and followed by the match of the Hungarian hosts against Russia at 20:30 hrs.

The Croatian hosts will join the action one day later, 8 December at 20:15 hrs in the Group C match against Sweden in Varaždin, while Montenegro will open their title defence at the same time in the Group D match against Serbia in Osijek.

The released schedule also includes the basic timing for the main round played in Debrecen and Zagreb and subsequent games. These matches are subject to possible change according to the requirements of TV partners.

The final game will throw-off on 21 December at 18:00 hrs in Budapest.

The information on the ticket sales start will be released next week.
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 22:27 in    No comments »

Futbol, Hentbol Gibi Oynansa Nasıl Olur?
Futbol, basketbol, voleybol, hentbol…  ya da bunların güzel çocukları  futsal, beach football, street ball, beach volley, street handball, beach handball…
Futbolda hentboldan, hentbolda basketboldan, basketbolda voleyboldan, yani; Top sürme, paslaşma, blok, smaç, kale, kaleci, gol,  atışlar, savunma, ver-kaç, serbest atış, taç, kenar atışı, santra, mola, uzatmalar veya penaltıları, bu spor dallarının birkaçında görüyoruz. Ne kadar çok benzerlikler var  değil mi?
Bu günlerde Dünya Kupasında oynanan maçlara odaklanmış durumdayız. O nedenle gelin, şimdi  sadece futbol ve hentbol arasındaki benzerliklere bir bakalım. Bir futbol maçında top ele değdiği zaman hentbolun, bir hentbol maçında topun dizden aşağıya temasında futbolun hatırlanmasından bahsetmiyorum tabii ki... Futboldaki, korner, frikik, taç, penaltı, hentbolda köşe atışı, serbest atış, kenar atışı, yedi metre gibi benzer kurallardan bahsediyorum. Biz köşe atışını top kaleciden çıktığında değil, oyuncudan çıktığında kullanırız. Taç atışı kullanırken bir ayağımızı çizgiye basarız. Serbest atışlarda köpük kullanmak yerine üç metre açılırız. Aramızda bunun gibi küçük farklılıklar vardır. Ama amaç aynıdır. Futbolda da, hentbolda da; serbest atış,  hangi takım oyuncusuna faul yapıldıysa, taç atışı, top  kimden  dışarı çıkmadıysa, penaltı,  gole giden veya ceza alanı içindeki oyuncuya sert  faul yapıldıysa  verilir.
Hentbolun daha seyredilir, daha çekici, daha güzel, daha dinamik olması için o kadar çok değişiklikler yapıldı ki… Bizim zamanımızda hentbol takımı 12 kişi ile sahaya çıkardı, daha sonra bu sayı 14,  şimdi ise  16 oldu.. Forma numaraları 1’den, 12’ye kadardı ve   1 ve 12 numaraları sadece kaleciler giyerdi. Şimdi 99’a kadar herkes  istediği numarayı giyebiliyor. Santrayı başlatmak için rakip takım oyuncularının kendi yarı alanlarında geçmeleri  beklenirdi. Şimdi kaleci topu santrada ki oyuncuya aktardığı  ve topu alan  ortadaki üç metrelik alandaki  çizgiye bastığı anda hücum başlıyor. Eskiden pasif oyun denen bir kural yoktu, şimdi hakem hücum eden takımın, hücum etmeye niyetli olmadığını anladığı anda pasif işaretini kaldırıyor. Bunlar gibi birçok değişiklikler yapıldı. Yapılması düşünülen birçok değişiklikte  kapıda bekliyor. Mesela basketboldaki, bir hentbol maçının da periyotlara ayrılması, 24 saniye gibi hücum süresinin olması gibi..
Yapılan değişiklikler gerçekten hentbola büyük keyif kattı. Santrasız dediğimiz hentbol, daha hızlı, daha dinamik oynanmaya başladı. Geniş bir kadro nedeniyle oyuncuların dinlenmelerine ve oyuna her an katılmalarına olanak sağlandı. Oyunun temposu 60 dakika hiç düşmeden, maçın son saniyesine kadar süren  mücadelelere fırsat yaratıldı. Bu da hentbolda ki, özellikle Avrupa’da ki seyirci sayısının artmasına sebep oldu.
Dün Hollanda-Kosta Rika maçının uzatmalarında sadece penaltılar için Tim Krul oyuna girdiğinde ve Hollanda’yı yarı finale taşıdığında, aklıma bu iki  branş arasındaki benzerlikler aklıma geldi. Futbol futbol olarak, hentbol hentbol olarak, basketbol, basketbol olarak kalmalı ama, düşünmeden de edemiyorum.
Mesela; dün oyuna penaltılarda giren Tim Krul gibi,  her penaltıda kaleci değişikliğine, kalecinin, hentboldaki gibi (4m) öne çıkmasına izin verilseydi, açıyı kapatarak penaltıyı kullanan oyuncuyu farklı atış tekniklerini (aşırtma gibi) uygulamaya zorlasaydı, ofsayf’ı kaldırıp,  bizim hızlı hücumlardan bulduğumuz goller gibi daha çok gol olsaydı, yenilen golden sonra rakip oyuncuları beklemeden  top orta çizgiye geldiği anda oyun başlasaydı, ya da riski göze alıp hentbolda ki gibi oyun devam ederken sınırsız oyuncu değişikliği yapabilme şansına olsaydı, hentboldan daha büyük alanda oynayan, özellikle kötü zemin ve kötü hava şartlarında oynanan maçlarda,  futbolculara dinlenmeleri için zaman verilse ve tekrar oyuna girmelerine olanak sağlansaydı veya beach handball’da ki gibi, hücum oyucuları karşı rakip takımın yarı sahanın kenarında her an oyuna girmek için hazır olsalardı, yine beach handball’da ki gibi, dönerek veya havada topu alıp atılan golleri iki sayı olarak sayıldığı gibi sayılsaydı nasıl olurdu, diye düşünmeden edemiyorum. Bir rövaşata golu, ya da İbrahimovic’in o muhteşem golu iki gol etmez miydi yani.. Ya da santradan atılan goller…

Hentbol sporunu hiç bilmeyen, hiç izlemeyen birisinin bize “Hentbol nasıl bir spor?” diye sorduktan ve hentbolu, uzun uzun anlatmamıza rağmen anlamayan birisine sonunda pes edip kızarak “Futbolun elle oynanışı” dedikten sonra, sorduğu “Niye bu insanlar bir topun peşinde koşuyor?”, “Ofsayt ne?” ya da “Niye o kaleye gidiyorlar, bu kaleye atsalar sayılmaz mı?” diye soracak kadar futbolu bilen ve anlayan  birisinin,  hentbolu anladığına şaşırarak  açıklamalarda bulunsakta; futbol futbol gibi, hentbol hentbol gibi kalmalı… Birbirlerine daha fazla benzetmeye gerek yok.. Bazıları hiç anlamasa da, bu halleriyle yeterince güzeller. … 
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 22:13 in    1 comment »

4 Temmuz 2014 Cuma






Avrupa Kupalarında kuralar çekildi ve Challenge Cup’ta mücadele edecek olan Ardeşen Gençlik ve Spor Kulübü, Sırbistan temsilcisi ZRK Naisa Nis takımı ile eşleşti. Bugün de 2012-2013 sezonu şampiyonu Antalya Muratpaşa Belediyesi ile Süper lig maçında karşı karşıya gelecekler. Şu anda Ardeşen GSK, oynadığı altı maç,  bir Çankaya Belediyesi Anka yenilgisi ve beş puanla üçüncü sırada. Aralık ayının ilk haftasında da bir beraberlikle zirvede olan  Ankara Yenimahalle Belediyesi takımı ile karşılaşacak. 
Bu yazıyı bir hentbol taraftarı olarak yazdığımı düşünmenizi istiyorum. Sıkı bir hentbol taraftarı. Takımının her maçını takip eden, takımı ve sporcular hakkında her bilgiye  anında ulaşmak isteyen  bir taraftar Ama bilinçli bir taraftar. “Taraftara hentbolu öğreteceğiz diyen Ardeşen GSK kulüp başkanı sayın Sultan Rauf Oğuz beyin bahsettiği bilinçli hentbol taraftarı.  Ama bilinçli miyim, değil miyim onu ancak hazırladıkları ya da hazırlamak üzere oldukları hentbol taraftarı kitapçığı  elime ulaştığında  ve kendimi test ettiğimde öğrenebilirim. Tabii eğer elime ulaşırsa.
Bir taraftar olarak bugün takımımla ilgili ne gelişmeler olmuş  bakalım diyerek Ardeşen GSK web sayfamı açıyorum. Neler yok ki…Transferler, hazırlık dönemi çalışmaları, Süper ligdeki ve Avrupa Kupalarındaki hedefler,  yöre halkına sporu, hentbolu sevdirmek için yapılan çalışmalar  ve bunun için üst düzeydeki kişilerle olan görüşmeler, kulüp başkanının, kulüp basın sözcüsünün, teknik direktörün ve oyucuların maç öncesi ve sonrası görüşleri  ve  maçın istatistiki değerlendirmesi, puan durumu, Vtr, fotoğraflar, hentbol federasyonundaki gelişmeler, bölge karmaları ve buraya yazmakla bitmeyecek ama hepsi hentbolla ilgili olan haberleri bulabilirsiniz. Hatta Üsküdar Belediyesi maçına getirilen gerçek atmaca haberini bile bulabilirsiniz.
Kendilerine buldukları isimde çok yakışmış. Dişi Atmacalar. Atmacaların ülkemizde bulunduğu yerlerden biriside Rizenin Ardeşen ilçesi. Ardeşen GSK Onursal Başkanı sayın Dursun Yaşaroğlu “Biz sporcu kızlarımızı tarlalardan, yokuşlardan, çay bahçelerinden topladık. Fırtına deresinde yüzerken bulduk. Başarımızın altında yatan sebep bizim insanlığımızın cengâverliği ve çalışma arzusudur” demiş. Hentbol  sporu da,  aynı yüksek ve hızlı akan Fırtına Deresine benzer. Eğer o çay bahçesinde ki yokuşlarda yürüyemezsen, o yokuşları  geçemezsen zaten o dereye hiç giremez ve  hiç yüzemezsin.  Ama belli ki Ardeşen GSK,  o derede birçok sporcuya yüzmeyi öğretmeye, Ardeşende ki dişi  atmacalarda yüzmeyi öğrenmeye niyetli.
Canlı olarak seyretme imkanım olmadı- ki  iyi bir maça mutlaka gideceğim-ama televizyondan seyrettiğim kadarıyla,  Ardeşen GSK, sadece çay bahçelerindeki çocukları değil, aynı zamanda annesini, babasını, kardeşlerini, anneanneleri, babaanneleri, arkadaşları da hentbol maçlarına çekmeyi başarmış. “Hentbol aile mantığı içerisinde oynanan, taraftarı ile birlikte keyif alınan bir spordur”diyor kulüp başkanı sayın Oğuz. Bunu da gördüğümüz kadarıyla başarmış görünüyorlar.  Çünkü bütün ilçe hentbol maçında, hatta Rize artık hentbolu gayet iyi biliyor. Eksik bir şey varsa bile yakında hentbol taraftarı kitapçığı çıktığında tamamlanmış olacak.  Böyle bir taraftar gurubuna  Antalya Muratpaşa Belediyesi spor kulübü sahipti. Şimdi de Rize Ardeşen GSK. 
Rize Ardeşen GSK ve hentbol için en büyük temennim,  ömrü on bir yıl olan atmaca gibi değil, çağlayan ve büyük bir coşkuyla akan Fırtına Deresi gibi, önüne gelen her engeli aşan ve amacına ulaşan bir kulüp olarak kalmaları…

Diğer tüm bayan takımların web sayfalarına tek tek baktım. Avrupa takımlarının sayfaları gibi bir sayfa  düzenlemiş olan Ardeşen GSK sayfasına hayran kaldım. Hentbolu sadece sahada değil, yaptığı etkinlik ve haberlerle basında da hentbolu sıkça duyuran, yaptıkları bu çalışmalarla örnek bir kulüp olan Ardeşen Gençlik Spor Kulübü yetkililerine, bu güzel ortamı yaratan teknik direktör Kemal Durak’a   ve  emeği geçen herkese bir hentbolcu olarak, bir taraftar olarak teşekkür etmek istiyorum. Umarım tüm bu çalışmalarınızın karşılığını bir gün en güzel şekilde alırsınız.  Çok teşekkürler. Yolunuz açık olsun.
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 10:56 in    No comments »

İki temsilcimizle yer aldığımız Bayanlar Hentbol Challenge Kupasında, İstanbul Maltepe Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü bayan hentbol takımı  elenirken, her iki karşılaşmayı evinde oynayan Ardeşen Gençlik ve Spor Kulübü  çeyrek finale kalmayı başardı.   Fransa da  Issy Paris Hand takımı ile  oynadığı iki karşılaşmayıda kaybeden Maltepe Belediyesi GSK kupaya veda ederken, Ardeşen GSK hentbol takımı,  güçlü Sırp takımı karşısında ortaya koyduğu mücadele sonucunda ilk sekiz takım arasına kalarak, adını çeyrek finale yazdırmayı başardı.
Sporda sonucu her zaman sahada verilen mücadele belirler. 2006-2007 sezonunda Çankaya Belediyesi Anka’nın bugün oynayacağı Romen Jolidon Cluj’u finalde yenerek Challenge Kupasında  birinci olan  Sırbistan ekibi ZRK Naisa Nis takımı büyük bir hata yaptı. Türkiye hentbolunun son günlerde büyük başarılara imza atmadığını gören Sırp ekibi her iki karşılaşmayı da Türkiye’de, yani Ardeşen de oynamayı kabul etti. Ancak Ardeşen’li hentbolcular, sonuçtan çok yaptıkları bu hatayı  unutmayacak olan Sırp ekibine  iyi bir ders verdiler. Ardeşen’de beklenmedik bir tablo, beklenmedik bir seyirci, beklenmedik bir ilgi, beklenmedik bir hentbol ve turu geçmeyi kafasına koyan bir hentbol takımıyla karşılaşan Sırp ekibinin yaptığı hata pahalıya mal oldu. Zayıf bir rakiple karşılaşacağını ümit eden Sırp ekibi yaptığı hatayı çok geç anladı. Bu onlar için kötü bir sonuç ve kötü bir veda olurken Türk Hentbolu için de güzel bir Pazar oldu. Hiçbir maçın sahada oynanmadan kazanılmayacağını rakibine öğreten Ardeşen ekibi maç sonunda yenilmesine rağmen sevinen taraf oldu. 
Dünkü karşılaşma sonucunda oyuncularımızdan Perihan’ın ve antrenörümüz Kemal Durak’ın da dediği gibi bu tip müsabakalar iki aşamalı müsabakalardır. Biz dün eğer beş farklı galibiyet elde etmemiş olsaydık, bugün sahadan mutlu ayrılan takım belki de konuk ekip olacaktı. Böyle maçlarda atılan her golün çok büyük değeri vardır.  Çünkü yenilen veya çıkarılan her top sonuca etki eder. Rakip takımın beş farklı üstün olduğu zamanlarda veya Olha kırmızı kart aldığında yüreklerimiz ağzımıza geldi. Ancak  her iki maçı iyi oynayan, yüz yirmi dakika sonunda turu hak eden takım  bir üst tura ismini yazdırdı. Bugünkü maçta kalede Jelena takıma büyük katkı sağladı. Hücumda tıkandığımız, gol atamadığımız hatta dört kişi kaldığımız dakikalarda takıma hayat verdi. Tabii yedi metrelerde Serpil’in de katkısını unutmamak gerek… 
Takıma büyük katkı sağlayan diğer bir etken de Ardeşen kentinin büyük çoğunluğunun müsabakayı seyretmeye gelmiş olmasıydı. Dişi Atmacalara maç boyunca destek veren, Ardeşen’i çeyrek finale taşıyan ve Sırbistan ekibini şaşkına uğratan taraftarlar, Ardeşen gibi küçük bir kentte hentbolun nasıl sevildiğini gösterdiler.
Asıl adı Ardışen olan, zamanla Ardeşen olan bu kent halkı bugün gerçekten şendi. Bu güzel günü bu halka yaşatan, hentbolu bu yöre ve insanına sevdiren, bu başarıda ismi geçen veya geçmeyen kim varsa herkese teşekkürler… Ardeşen Gençlik denildiğinde veya Dişi Atmacalar denildiğinde kim akla geliyorsa sonsuz teşekkürler…

Daha güçlü rakiplerin olduğu bu kupada yolunuz açık, golleriniz bol, kaleniz kapalı olsun…        
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 10:20 in    No comments »






Akdeniz Gençlik Oyunları
Akdeniz Oyunları ilk kez 1951 yılında, Mısır’ın  İskenderiye kentinde düzenlendi. Akdeniz’e kıyısı  olan Asya,  Afrika ve Avrupa ülkelerinin katılımıyla gerçekleştirilen bu büyük organizasyon her dört yılda bir düzenleniyor. 18.Akdeniz Oyunları ise, 2017’de İspanya’nın Tarragona kentinde düzenlenecek.
1951-2013 yılları arasında düzenlenen, toplam 17  Akdeniz Oyunlarında İtalya, en fazla madalya kazanan ülke durumunda. İkinci sırayı ise Fransa alıyor. Toplam madalya sayısında ise Türkiye üçüncü sırada. 1971 yılında İzmir de düzenlenen Akdeniz Oyunlarında Salon Hentbolu henüz ülkemizde oynanmıyordu. Akdeniz Oyunlarında en büyük başarı, 2009 yılında  Pescara’da Bayan Milli takımımızın aldığı gümüş madalyadır. 24 ülkenin katıldığı ve geçen yıl kendi evimizde Mersin’de düzenlediğimiz  Akdeniz Oyunlarında ise  Erkek milli takımımız üçüncülük kürsüsüne çıkmayı başarmıştı.
Geçen ay yapılan 11. Erkekler Akdeniz Hentbol Konfederasyonu Kupasında U17  Milli takımımız, Karadağ'ı yenerek üçüncü oldu.  Bu genç nesil için çok güzel bir başarı ve  bu gençlerin ileride A milli takımda yer almaları en büyük arzum.
Şimdi  2013 yılında Mersin’de  yapılan Akdeniz Oyunlarına katılan ülkelere şöyle bir bakmak istiyorum. Arnavutluk-Cezayir-Andorra-Bosna Hersek-Hırvatistan-Kıbrıs-Mısır-Fransa-Yunanistan-İtalya-Lübnan-Libya-Makedonya-Malta-Monaco-Karadağ-Fas-San Marino-Sırbistan-Slovenya-İspanya-Suriye-Tunus-Türkiye.
Hentbolda, Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonalarına şöyle bir göz attığımızda Danimarka, İspanya, Hırvatistan, Macaristan, Polonya, Fransa, İzlanda, Norveç, İsviçre, Almanya, Sırbistan, Karadağ gibi takımların üst sıralarda yer aldığını görüyoruz.
Bu ülkelerden erkeklerde hentbolun  güçlü isimlerinden  Fransa, Hırvatistan,  İspanya, Sırbistan, bayanlarda ise Karadağ, Sırbistan,  Fransa gibi takımların  Akdeniz Oyunlarına katıldığını görüyoruz.
Mersin‘de konuşma imkanı bulduğumuz  İSF Başkanı Hassan Moustafa, Akdeniz Oyunlarının amacını,  Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonalarında  şans bulamayan, genç ve yetenekli sporcuların, bu gibi turnuvalarda oynama şansı elde ederek, oyununu geliştirmesi, A takımlara  ve bu gibi turnuvalara, üst düzey müsabakalarına daha hazır hale gelmesi olarak  tanımlamıştı.
Mersin’de ki  Akdeniz Oyunlarında,  Hırvatistan takımında dünyanın en iyi oyuncusu seçilen Domagoj Duvnjak’ı görebildik mi? Ya da İvan Cupic, İgor Vori, Marko Kopljar’ı… Bayan takımlarına örnek verecek olursak, Karadağ takımının vazgeçilmezi olan Katarina Bulatovic  Mersin’e gelmiş miydi? Tabii ki hayır.  Bütün takımlar Akdeniz Oyunlarının amacına uygun,  genç, yetenekli ve gelecek vaat eden sporculara şans verirken,  biz  tam aksine  A takım düzeyindeki sporcularla bu turnuvalara katılmaktayız.  Daha da  kötüsü ise, bu gençlerin bizim A takımımız karşısında sergiledikleri oyun ve sahadan galip ayrılmaları.
Bu sistem sadece Akdeniz Oyunları  içinde geçerli değil aslında.  Seyrettiğim her Avrupa, Dünya veya Olimpiyatlarda güçlü ülke takımlarında mutlaka yeni isimler vardı.  Seksenli yıllarda bizim dönemimizde bu şans verilirdi. O yıllarda biz Genç maçlarına da A takımla, A takım maçlarına da A takımla katılırdık. Şimdi de aynı… Uzun yıllar bütün turnuvalara A takımla ve aynı isimlerle  katıldık. Üstelik  hiçbir büyük organizasyonlara katılamamamıza rağmen… Şimdi  yeni yeni farkına varmaya başladık.  Ama çok geç kaldık.  Senelerdir ısrar edilen,  çok emek verilen, ancak oynadığı hentbolu yeterli gören ve bir adım ileri gitmeyen sporculardan artık vazgeçip  yeni hentbolculara kapı açmalıyız. Bu gibi turnuvalar yeni isimlerin ortaya çıkması için büyük şans…

U17 Erkek milli takımımızın aldığı başarının ileriki yıllarda da  devam etmesini  gönülden isteyen ve destekleyen bir eski hentbolcu olarak- ki bu jenerasyondan çok ümitliyim-bu takımları yeneriz, play-off’lardan geçeriz, Makedonya’yı, Litvanya’yı ya da Hollanda’yı yeneriz,  düşüncesini bırakıp, Akdeniz Oyunlarının amacı gibi tekrar gençlere şans tanınması gerekir diye düşünüyorum. Gecikmeden ve çok radikal bir biçimde… Yeterince geç kalındı. Ülkeler bunu yapmıyorsa,  İHF  bunu sağlamalı…Sadece belli yaş düzeyindeki sporcuların  bu gibi  turnuvalarda oynanmasına olanak verilmeli…Gerekirse adı değiştirilmeli. Akdeniz Gençlik Oyunları gibi…
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 10:17 in    No comments »




Biz bir takımız

“Bir araya gelmek sadece bir başlangıçtır. Yan yana durmak bir ilerleme sayılabilir. Ama asıl başarı birlikte çalışmayı sağlamaktır.” Henry Ford
Hentbol bir takım oyunudur. Dayanışma, paylaşma, bir guruba ait olma, birlikte hareket etme, gibi birçok özellikleri içerir. Bazı oyuncuların güçlü, bazılarının hızlı, bazılarının uzun, bazı oyuncuların daha yetenekli, bazılarının ise  daha zeki  oldukları, kısaca farklı özelliklere sahip sporcuların yer aldığı bir takım sporudur. Amaç; farklı beceri, tutum, yetenek, bilgi, beceri ve karaktere  sahip olan bu insanlarla iyi bir takım oluşturmaktır.
İyi bir takım yaratmak ve başarı beklemek sadece sahadaki oyunla mümkün değildir. İyi bir takım yaratmak, iyi bir sonuç almak  ve saha içindeki oyunu daha da güzelleştirmek, en az saha içinde verilen emek kadar, saha dışında verilen emek ve  gösterilen ortak çaba ile mümkün olabilir. Belirlenen hedeflerle, bu hedeflere ulaşmak  için oluşturulan iyi bir ekiple, bu ekibin verdiği zaman ve mücadeleyle, tanıtımlarla, başarılarla ve  bunların sürekliliği ile  mümkün olabilir.
Bizler yani saha dışındaki insanlar, genellikle saha içinde gördüğümüz oyunla, performansla oyuncuları, oyunu, hentbolu değerlendiririz. Kim,  kaç  gol atmış, kaç pas hatası yapmış, kaç pas arası yapmış, kaç asist yapmış?  Başarıyı veya başarısızlığı bunlara göre değerlendiririz.
Avusturalya Açık Tenis Turnuvası yaklaşıyor. Orada da göreceksiniz ki, şampiyon olan bir tenisçi, önce kendi ekibine ve sonrasında medyaya,  sponsorlara, ailesine, her zaman yanlarında olan seyirciye teşekkür ederek bitirir  konuşmalarını. 
Formula 1 de  bile durum aynı. Pit stop’da sekiz on saniyelik bir zaman dilimi içerisinde aynı anda, hep birlikte yüksek bir performans gösterilmesi gerekir
Takım olmak demek, aynı anda hem  bir kişi, hem de bir bütün olmak demektir. Direksiyonda bir kişi, ama arkasında kocaman bir ekip.Tıpkı bir tenisçi ya da bir Formula 1 yarışçısı gibi.
Ekip çalışması, başarının en önemli anahtarlarından birisidir. Bir bütün olduğumuz zaman, kendi başımıza başarmayacağımız işleri başarır, tek başımıza ulaşamayacağımz hedeflere  ulaşırız. Hiç bir işin  tek başına başarılmayacağını biliyoruz. 
Hiçbir oyuncu  tek başına o golü atamadığına, hiçbir oyuncu tek başına o sahaya çıkamadığına, hiçbir antrenör  takımı olmadan  yedek bankında oturamadığına, hiçbir idareci o takım olmadan o sıfatı alamadığına, hiçbir gazeteci o takım olmadan o yazıyı yazamadığına veya hiçbir televizyon kanalı o takımlar olmadıkça  o yayını yapamadığına göre,  herhangi bir seyircide amaçsızca salona gelmediğine göre bizim birbirimize ihtiyacımız var. Bizim birlikte çalışmaya ihtiyacımız var.  Bunun içinde federasyonun,  hentbolu hak  ettiği yere taşımak istiyorsa,   sponsor, medya, kulüp,  yönetici, antrenör, sporcu, malzemecisi,  yani spor kavramının içinde yer alan tüm birimlerle iyi bir ekip çalışması yapması gerekir.
Saha dışında hentbolun tanıtımı aşamasında; hentbolhaber ve hentbolgazetesi çalışanlarının verdiği destek, bazı kulüplerin sponsorluk anlaşmaları,  birkaç kulübün sadece hentbola ait web sayfaları oluşturmaları,  çok az da olsa bazı süper lig maçlarının Ntvspor’dan yayınlanması, l.lig müsabakalarının Çay tv kanalıyla seyrediliyor olması, Antalyaspor gibi büyük bir camianın hentbolu seven bir seyirci gurubu yaratması, artık hentbolu Ardeşen de herkesin biliyor olması ve hatta bazı hentbolcuların kendi internet sayfalarından ya da twitter üzerinden hentbolu  sürekli gündemde tutmaları hentbol için güzel şeyler. 
Yeni bir yıla başlarken, bende Sayın Bilal Eyüpoğlu gibi 2014 yılının, 2013 yılından daha iyi olmasını arzu ediyorum. Ama bunlar için- daha öncede kullanmıştım yine kullanıcam-  çokdan  çok  daha  çok  çalışmamız gerekiyor. Saha içinde ve saha dışında.
Anne koyun  ile aslanın hikayesini bilirsiniz. Anne koyun, annesi avcılar tarafından avlanmış bir aslan yavrusunu kendi kuzusuyla birlikte emzirmeye başlar. Aslan büyüdükçe koyun gibi hareket etmeye başlar. Yalnız, kendisine süt emziren anne, devamlı olarak kendisinin kuzu değil, bir aslan yavrusu olduğunu, aslan gibi hareket etmesini söyler. Tabiatı gereği aslanlar gibi kükremeli, ormanda yaşayan tüm hayvanlara ne kadar güçlü olduğunu göstermelidir.. Bu sözleri duyan aslan, her seferinde ben aslan değil koyunum der. Anne koyun ise ne olur bir kere kükre, bak göreceksin herkes senin aslan olduğunu  anlayacak diye ısrar eder. Aslan anne koyunun hatırını kırmaz ve bir aslan gibi kükrer. Aslan kükrer kükremez ormandaki bütün hayvanlar ürker ve korkularından ne yapacaklarını şaşırırlar. Aslan da kendi çıkardığı sesi duyunca şaşırır ve annesine dönerek: ‘Meğer ben gerçekten aslanmışım’der.
Artık hentbolunda kükreme ve sesini diğerlerine duyurma zamanının geldiğini düşünüyorum.  Bu kadar sessizlik yeter. Artık hentbolun;  futboldan, basketboldan, voleyboldan çok daha güzel, çok daha dinamik,  güç ve  beceri isteyen ve tam da bize uygun  bir spor dalı olduğunu herkese duyurmanın zamanı geldiğini düşünüyorum.  Eğer hep birlikte hareket eder, hep birlikte çalışırsak daha çok ses çıkaracağımızı düşünüyorum.

2014 yılının, hentbolun en güzel, en başarılı, en unutulmaz yılı olması dileğiyle… 
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 10:10 in    No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search