Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

9 Mart 2015 Pazartesi


Yetenek Dediğin Nedir ki?”  Geoff Colvin

Değerli Hentbol Dostları,
Sizlere bu yazımda bir kitap adından bahsedeceğim. Kitabın ismi “Yetenek Dediğin Nedir ki?” Geoff Colvin tarafından yazılmış ve Kemal Atakay’ın çevirisiyle aktarılmış bir kitap. Bu kitabı okuduktan sonra ikinci kez okuma ihtiyacı hissettim.

Peki bizimle ne alakası var denebilir. Şöyle ki; kitap dünya çapında başarılı olan kişilerin bu başarılarının altında ne yattığını, bu farkı nasıl yarattıklarını, çok zeki olup olmadıklarını, üstün performansa nasıl ulaştıklarını çeşitli sporcu, sanatçı, bilim insanı vb. lerinden örnekler vererek anlatıyor.


Özellikle üstün performansa ulaşmada “amaca yönelik alıştırma” konusunda kapsamlı bir bölümün yer aldığı kitap, amaca yönelik alıştırmanın unsurlarını (özel olarak performansı arttırmak için neler yapılması gerektiği, çok kez yinelenmeyi gerektirdiği, sonuçlara ilişkin geri beslemeye her an ulaşılabildiği, büyük bir zihinsel çabayı gerektirdiği ve çok eğlenceli bir iş olmadığı) ve bunun nasıl işlediği (daha çok algılama, daha çok bilme, daha çok hatırlama) ile ilgili pek çok önemli noktayı örnelerle anlatmaktadır.

Önemli bir noktada da, üstün performan gösterebilmek için amaca yönelik çalışmalarda öz olarak “halen yapabildiğimizin ötesine geçmek” gerekiyor deniyor. Buna tamamen katıldığımı belirtmek istiyorum. Tiger Woods’un belkide hayatında bir kaç sefer olabilecek vuruşlar için kaç kez antrenman (vuruş) yaptığı ve bu pozisyon geldiğinde de nasıl başarılı olduğu örneğinden uyarlarsak, hentbol maçında olabilecek bir çok pozisyon içinde o kadar çok çalışmak, denemek ve hazırlıklı olmak aynı zamanda da bunu maçın son saniyesinde de yapabilecek durunda olmak sanırım çok önemli bir nokta.



Dostlarımız, özellikle de antrenör arkadaşlarımız (sporcu kardeşlerimde) bu kitabı bir şekilde okurlarsa ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. Çünkü, takımlarındaki oyuncuların mevcut kapasitelerinin üzerine çıkabilecekleri bir antrenman planlaması ya da sporcu kardeşlerimin kendilerinin gerçekleştirecekleri “özel” antrenmanların (kondüsyon, kuvvet, teknik, taktik vb.) hem bireysel hem de takım anlamında getireceği katkı bence çok çok olumlu ve anlamlı bir artış sağlayacaktır. Herkes bana soruyordu (hentbole 19 yaşında çok geç başlamama rağmen) nasıl bu yaşta hala bu düzeyde oynuyorsun diye. İşte sorunun cevabı bu kitapta diye düşünüyorum. Diğerlerinden daha fazla çalışarak.

Şimdi, bazı konuşmaları duyuyor gibiyim; “bu paraya bu kadar”, imkan mı var da çalışalım”, akşamdan akşama antrenman için zaten zor bir saat bulabiliyoruz” gibi. Ancak, bunları bir şekilde aşmazsak nasıl hentbolü geliştirebileceğiz? Nasıl bazı işleri başarabileceğiz? Nasıl diğer branşlar bu işi becerirken biz onlarla mücadele edebileceğiz? Mazeret çok ne diyelim, gerisi sizlere kalmış.

Saygılarımla.


Dr. Zeki Pehlivan

zepehlivan@yahoo.com
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 13:28 in    No comments »

Yeni Kuşak Çocukları Anlamak, Birlikte Çalışmak, Öğretebilmek ve Öğrenmek

Her Nesil Kendi Şarkısıyla Gelir (Grigory Petrov)

Sevgili dostlar, bazılarımızın kavram olarak biliyoruz dediği, bazılarımızın ise farkında bile olmadığı, normal bir süreç olarak işleyen bir konuyu gündeme getirmek için bu yazıyı hazırladım. Bir çok okulda görev yapan öğretmenlerimizin de sık sık sıkıntı yaşadığı yeni kuşak çocukların, antrenörlerimizin ve spor eğitimcilerimizin de karşısına geldiklerini görüyoruz. Çocukları bilgi sahibi yapmak, davranış sahibi yapmaktan daha kolaydır. Antrenörlerimizin amacı, sportif davranışlar kazandırmak, bunu en iyiye götürmek ve sürekli geliştirmek olduğuna göre, iyi birer eğitimci olabilmeleri bir noktada karşılarına gelen grupların özelliklerini de çok iyi bilmeleri ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle kuşak kavramını ve konumuz olan Z kuşağını tanımakta fayda görüyorum

Kuşak; belli bir zaman aralığı içinde doğan ve genellikle benzer tutum ve davranışlara sahip olan bireyler topluluğudur. Kuşaklar; farklı beklenti, motivasyon, tutum ve davranışlara sahiptirler. Dönemsel olarak çok kesin sınırlar çizilemese de babyboomerler, X kuşağı, Y kuşağı ve konumuz olan Z kuşağı (dijital kuşak) olarak adlandırılmaktadırlar. Yine dönemlerine göre etkilendikleri ve yaşamlarını etkileyen temel unsurlar genel anlamda şu başlıklarda toplanıyor:

·        Önemli kişi ve olaylar,
·        Aile yapısı,
·        Toplumsal ve Sosyal ilişkileri,
·        Dönemin değerleri ve şartları,
·        Yaşam standartları,
·        Teknolojisi,
·        Eğitim ve iş olanakları,
·        Beklentiler.



Kuşaklarla ilgili çalışmalar uzun zamandan beri iş yaşamının gündeminde yer almakta ve bu çalışmalara göre kurumlar çalışanlarının daha etkin ve verimli çalışabilmeleri için onların özellik ve beklentilerine göre çalışma düzenlerini oluşturmaktadırlar. Dünya ve Türkiye nüfusunda yaşanan kuşak geçişleri de bizlerin birer birey olarak bu geçişlerin farkında olmamızı ve hem anne baba olarak hem de birer öğretmen, spor yöneticisi ve antrenör olarak birlikte çalıştığımız öğrenci/sporcularımızın özellikleri ve beklentileri ile ilgili daha bilinçli olmamızı gerektirmektedir. Peki yeni kuşakların özelliklerini bilmek bize ne tür faydalar sağlar, bunları genel olarak şöyle ifade etmek mümkündür;

·        Kuşakların birbirini tanımasını sağlar.
·        Daha etkili iletişim kurmaya ve daha az yanlış anlamaya neden olur.
·        Daha etkili motivasyonel yöntemler bulmayı sağlar.
·        Beklentileri daha iyi belirlemek mümkün olur.
·        Takım çalışması ve verimliliği arttırır.
·        İş/çalışma imkanlarını düzenlemeye ve çalışanın doyumunu arttırmaya yönelik çözümler üretmeyi sağlar.

Bugün özellikle okullar ve altyapılar düzeyinde çalışılan çocukların ve gençlerin  1995 ve sonrası yıllarda doğduğunu varsayarsak, dönem olarak Z kuşağına yani dijital kuşağa ait olduklarını söyleyebiliriz. Y kuşağından sonra gelen ve anne babaları genelde X kuşağı olan bu çocukların bazı genel özelliklerini bilmek ve çalıştığımız kuşağın bizlerden neler beklediğinin farkına varılmasının, onlarla yapılan çalışmalarda ve iletişimlerimizde yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Z kuşağı (dijital) çocukları;
·        Konuşmaktan çok mesajlaşıyorlar.
·        Hiç buluşmadıkları arkadaşlarla çevrimiçi iletişimi tercih ediyorlar.
·        Cep telefonunun olmadığı bir hayatı hayal bile edemiyorlar.
·        Bilgisayarları, kitaplara tercih ediyorlar.
·        Anında çözüm istiyorlar.
·        Teknoloji ve terörizmin olmadığı bir dünyayı hiç tanımıyorlar.

Z kuşağı çocukları, marka sadakatleri az olan ve kendilerine özel genç markaları tercih eden imaj düşkünü bir kuşak. Coğrafi  sınırların olmadığı, teknolojik, entegre, bireysel ve bağımsız, yeniliklerden zevk alan fakat güven arayan bir kuşak. Aynı anda birden fazla şeyle uğraşabiliyorlar. İnsanlık tarihinin, el, göz, kulak beceri senkronizasyonu en yüksek kuşağı olarak görülüyorlar.

Z kuşağı çocukları diğer kuşaklara göre;
·        Daha hızlı büyüyorlar.
·        Eğitime daha erken başlıyorlar.
·        Pazarlamaya daha genç yaşta maruz kalıyorlar.
·        İnternet merakı ve teknolojik donanım onları çok görevli bir hale getiriyor.
·        Doğruluktan çok hıza önem vererek bir görevden diğerine geçebiliyorlar.
·        Bilgiye sadece birkaç tık uzakta oldukları kablosuz dünyayı iyi biliyorlar.
·        Birden çok multimedya kaynağından hızlı bilgi almayı tercih ediyorlar.
·        Bilgiye erişimi, çoklu bağlantılar yoluyla yapmayı tercih ederler.
·        Resim, ses ve videoları, yazılı metinlere tercih ederler.
·        Öğrenirken kişilerle bağlantı kurarak çalışmayı tercih ederler.
·        Takdir ve ödülü, davranışın hemen arkasından beklerler.
·        Kullanabilecekleri, konuyla ilgili, aktif ve eğlenceli bilgiyi öğrenmeyi tercih ederler.



Bunların yanında Z kuşağı çocukları;
·        Eğitime erken yaşta başlıyorlar ve eğitim süreçleri diğer kuşaklara göre oldukça uzundur.
·        En fazla yatırım yapılan kuşaktırlar.
·        Edilgenliği kabul etmiyorlar.
·        Uzun dönemli hafızaları, ezberden çok oyun, hikayeleştirme ve hayallerle etkin hale gelebiliyor.
·        Olanak fazlalığı, eğlenceyi erteleme güçlüğü yaşamalarına neden oluyor. Bu da onların başarıya giderken önlerine çıkan en önemli engel haline geliyor.

Peki bu kuşakla çalışırken biz neler yapabiliriz?
·        Bilgi dağıtıcısı olmaktan çıkıp öğrenme orkestrasının şefi olmalıyız.
·        Öğrencilerin, bilgiyi bilgeliğe  dönüştürmelerine yardım eden kişiler olmalıyız.
·        Yaşam boyu öğrenme için gereken merak duygusunu sürekli canlı tutmalıyız.
·        Daha iyi nasıl öğreneceklerse o şekilde öğrenmelerine yardımcı olmalı, öğrenme yöntemleri konusunda esnek olmalıyız.
·        Öğrenmeye okul dışında da devam etmeleri için, öğrencilerde öğrenme heyecanı yaratmalıyız.

Yukarıda kısa başlıklar halinde vermeye çalıştığım Z kuşağının özellikleri günümüz sporcularının pek çoğunda gözlemlediğimiz ve bazan çok anlamlandıramadığımız özellikler. Bu çocuklarla birlikte çalışan tüm eğitimciler, geleceğe yetiştirmek zorunda oldukları ve kendilerinden oldukça farklı koşullara doğmuş öğrencilerinin ya da sporcularının özelliklerini iyi tanımalıdır. Bir örnek vermek gerekirse; yapılan bir  araştırma son kuşağın bedensel gücünün büyük ölçüde azaldığını ortaya çıkarmıştır. Bu araştırmaya göre;

2008 kuşağı 10 yaşındaki 315 çocukla 1998 kuşağı aynı yaş grubundaki 309 çocuğun verileri üzerinde yapılan karşılaştırmada son kuşağın bedensel gücünün büyük ölçüde azaldığı ortaya çıktı. Sonuçları yorumlayan uzmanlar, “İp atlamak, top koşturmak, ağaca tırmanmak yerine bilgisayar ve televizyonla geçirilen zamanın sonucu bu” yorumunu yaptılar. Acta Paediatrica adlı çocuk sağlığı dergisinde yayımlanan araştırma, ağaca tırmanmak, ip atlamak, top koşturmak gibi oyunlar yerine bilgisayar ve televizyon başında zamanını geçiren çocukların sağlığı konusundaki kaygıyı dile getirdi. Fitness uzmanı Dr. Sandercock ve ekibi, 2008’de 10 yaşındaki 315 çocuğun katılımıyla gerçekleştirdikleri araştırmayı, 1998 yılında aynı yaş grubundaki 309 çocuk üzerinde yapılan araştırmayla karşılaştırdıklarında, günümüz çocuklarının kaslarının 1990’lı yıllarda büyüyenlere göre daha zayıf olduğunu tespit etti. Araştırmacılar, boy ve kilo oranları aynı olsa bile, bu dönemin çocuklarının fiziken daha zayıf, kas yapısının daha az olduğu ve önceki kuşakların basit gördüğü fiziksel hareketleri bile yapamadıklarını saptadı. Araştırmada, 10 yaşındakilerin mekik çekme sayısının 2008’deki çocuklarda 1998’lerdekine oranla yüzde 27,1 azaldığı, kol gücünün yüzde 26, tutuş gücünün yüzde 7 zayıfladığı, önceki kuşağın iki katı kadar çocuğun da parmaklıklara asıldıklarında kendi ağırlıklarını çekemedikleri görüldü.                     Kaynak:http://haber.gazetevatan.com/soke-eden-arastirma/379191/41/Saglik

Yukarıda görüldüğü gibi, çalıştığımız çocukların fiziksel özelliklerinde de günümüz şartları çerçevesinde ciddi bir azalma olduğu ve eğitimcilerimizin kaybedilen bu özellikleri geri kazandırabilmek için daha çok çaba sarfetmeleri gerekecektir. Bunun yanında öğrencilerinin, antrenörü tarafından kazandırmaya çalıştıkları becerilere daha fazla odaklanmalarını sağlayacak öğretim yöntem ve tekniklerini geliştirmeleri ve teknolojik araçları onların öğrenmeleri doğrultusunda daha fazla kullanabilme becerilerini de kazanmaları gerekecektir.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, özellikle altyapı antrenörlerine yönelik eğitimlerde çalışacağımız grupların özelliklerini tanımaya yönelik, öğrenme yöntemleri, beyinin gelişimi,  çocukluk ve ergenlik dönemi özellikleri, drama, öğretimde teknoloji kullanımı vb. tür konularında işlenmesi, eski klasik yöntemlerdeki işleyişlerin, sadece teknik, taktik, kondüsyon, oyuncu seçimi vb. konularla sınırlı kalmadan yeniden gözden geçirilmesi gereklidir.

Saygılarımla.

Dr. Zeki Pehlivan
zepehlivan@yahoo.com


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 13:21 in    No comments »
Sponsorluk ve Hentbol


Herşey hayal etmekle başlar. Efsanevi lider Martin Luther King, ayrımcılığa karşı yaptığı konuşmasında “I have a dream today” “Bugün bir hayalim var.” demişti. O gün imkansız gibi görünen “ayrımcılıkla” ilgili bu hayal, bu gün şiddetini yitirerek azalmış hatta bitmiştir.

Türk sporununda dünya standartlarında bir seviyede yer alabilmesi, yine Türk Sporunu sponsorlarla buluşturma hayali ile başlamış ve devam etmektedir. Çıkarılan yasalarla bu hayal gerçekleşmeye başlamış ve hızlı bir ivme ile devam etmektedir. Sponsorluk yasası, federasyonların özerkleşmesi, moden tesisler hızla sporumuzun içinde hayat bulmuştur. Ancak, Türkiye’deki her spor branşı aynı ivmeyi ve şansı bulamamışlardır. Bunlardan biri de Hentboldür.

Spor bir iletişim ürünü olarak ortaya çıktıkça, yetenekli insanların spora girmesi sonucu, sporcuya ve spor dalına çeşitli fırsatlar ortaya çıkmaktadır. Ancak bu fırsatların en iyi şekilde değerlendirilmesini sağlayacak kurumlar federasyonlardır. Federasyonlar, spor sistemlerinin en önemli yapılarıdır ve profesyonel bir örgütlenmeye ihtiyaçları vardır. Bunun nedeni ise aşağıda bahsedeceğim sponsorluktaki önemli bazı noktalar nedeniyledir.


Sporda çok büyük sponsorluklar yapan şirketlerin gözüyle sponsorlukta olmazsa olmaz bazı hususlar bulunmaktadır. Bu şirketlerin, bir projeye sponsor olmadan önce çok basit bir soruları vardır. “Neden bu işe sponsor olalım?”. Bunun arkasından birçok farklı sorular gelecektir ancak temelde en büyük  ve en basit soru budur.

Bu sorunun cavabını bulmak için, sponsorlukla ilgili bazı önemli noktaların dikkate alınması gereklidir. Öncelikle, sponsorlukta herşey uyumlu olmalıdır.  Sponsorluk yapacak firmanın, sponsorluk stratejisi ve planlarının teklif edilen spor dalı ile uyumlu olması gerekir. Spor kitlelere ulaşma yolunda önemli bir alan. Fakat bunu yaparken amaç, hedef kitle, marka bilinirliği ve bütçe gibi konularda uyum sağlanması gereklidir. Sponsorluk yapılacak spor dalının hedef kitlesi, sponsor olacak şirketin hedef kitlesi ile örtüşmelidir. Ayrıca burada kitlenin büyüklüğü de önemlidir. Daha küçük kitlelere hitap eden ancak iletişimi etkin spor dalları da vardır.

Sponsorlukta hedef kitle net olarak tanımlanmalı. Spor dalı ile sponsorluk yapacak şirketin hedef kitleleri örtüşmeli. Amaç olarak spor dallarının hedefi başarıya ulaşmaktır ve sponsor desteği çok önemlidir. Ancak, başarıya giden yolda elde edilecek kazanımlar da önemlidir. Nitelikli insan yetişmesine katkıda bulunmak, başarılı insanlara destek olmak bunlardan bazılarıdır. Sponsorlukta amaç, daha çok bilinirliğin arttırılması ve marka imajına olumlu etki olarak düşünülse de, sonuçta sportif başarı gerçekleşmese de, sosyal sorumluluk ve toplumsal fayda sağlama bilinci somut ve her iki tarafın paylaşabileceği ortak hedeflerdir.

Sponsorluğun bütçesi net olmalıdır. Öngörülemeyen bütçeler görülmek istenmez. Bütçenin netleştirilmesi veya teklif aşamasında, birtakım metodlar kullanılabilir. Örmeğin, bir takım sponsorluk kategorileri sunulabilir. Tek kategori varsa tavan veya taban fiyat belirlenebilir.

İşin zamanlama ve aksiyon planı açıkça görülmelidir. Sponsorluk süresi, yani nekadar zaman için geçerli olacağı, hangi aşamalarda neler yapılacağı açık bir şekilde belirtilmelidir.

İşgücü ayrımı. Sponsor olan ve olunan kurumun işlerin yürümesi için delege edilmiş işgücünün bulundurulması, etkin koordinasyonu ve çalışma prensiplerini belirlemesi gereklidir.

Sponsorluğun uygulamasının gerçekleştirilebilir olması. Bu önemli bir konudur. Sponsorlukta belirlenen hak ve yükümlülüklerin her iki taraf içinde zamanında ve tamamıyla uygulanabilir olması gerekir.


Sponsorluk ölçümlenmeli ve denetlenebilir olmalı. Sponsorluğun etkilerini gözlemleyebilmek sponsor için çok önemlidir. Hiçbir sponsorluk başladığı yerde bitmemeli. Sponsorluk bir gelişim sürecidir. Bu da ölçümlenmeyle mümkün olabilmektedir. Birçok firmanın geliştirdiği parametrelerden biri (awareness) bilinirlik değişkenidir. Kurumun herhangi bir aktivitesinden sonra bilinirliğim şukadar arttı diyerek ölçümleme yapmaktadır. Ancak bu, o kadar kolay değildir. Çünkü tüketici, beklendiği kadar çabuk öğrenip, algılamamaktadır. Değişim zamana yayılmalı ve sponsorun içinde bulunacağı etkinliklerin zamanlaması, planlaması, süresi buna göre hesaplanmalı.

Sponsorluk bir bütünleşmedir  ve burada iki taraf vardır. İki taraftan bağımsız yeni bir ilişki inşa edilir. Yönetilen bu ilişkidir. Tüketicinin öğrenme süreci tamamlandığında sponsorluk anlam kazanmaya başlar.

Yukarıda da özetle anlatmaya çalıştığım gibi, bir değer yaratmak istiyorsak, profesyonel bir yapıya ihtiyaç vardır. Kaliteli iş yapan, işini seven, işiyle ilgili yeterliklere sahip, insan ilişkileri iyi, karar verebilen, planlama ve organizasyon becerisi olan, takım çalışmasına yatkın, yaratıcı ve üretici insanların istihdam edildiği bir federasyon yapılanması gerekli. Bu şekilde kendi malımızı satılabilir hale getirmeliyiz ki, sponsorların yukarıda saydığım temel beklentilerine karşılık verebilelim. Aksi halde sponsor bulunamadığı yerde artık kendimizi, sporumuzu geliştirme ve diğer spor dallarıyla rekabet edebilme şansımız çok zayıf olacaktır.


Dr. Zeki Pehlivan


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 13:15 in    No comments »



Herşey hayal etmekle başlar. Efsanevi lider Martin Luther King, ayrımcılığa karşı yaptığı konuşmasında “I have a dream today” “Bugün bir hayalim var.” demişti. O gün imkansız gibi görünen “ayrımcılıkla” ilgili bu hayal, bu gün şiddetini yitirerek azalmış hatta bitmiştir.

Türk sporununda dünya standartlarında bir seviyede yer alabilmesi, yine Türk Sporunu sponsorlarla buluşturma hayali ile başlamış ve devam etmektedir. Çıkarılan yasalarla bu hayal gerçekleşmeye başlamış ve hızlı bir ivme ile devam etmektedir. Sponsorluk yasası, federasyonların özerkleşmesi, moden tesisler hızla sporumuzun içinde hayat bulmuştur. Ancak, Türkiye’deki her spor branşı aynı ivmeyi ve şansı bulamamışlardır. Bunlardan biri de Hentboldür.

Spor bir iletişim ürünü olarak ortaya çıktıkça, yetenekli insanların spora girmesi sonucu, sporcuya ve spor dalına çeşitli fırsatlar ortaya çıkmaktadır. Ancak bu fırsatların en iyi şekilde değerlendirilmesini sağlayacak kurumlar federasyonlardır. Federasyonlar, spor sistemlerinin en önemli yapılarıdır ve profesyonel bir örgütlenmeye ihtiyaçları vardır. Bunun nedeni ise aşağıda bahsedeceğim sponsorluktaki önemli bazı noktalar nedeniyledir.

Sporda çok büyük sponsorluklar yapan şirketlerin gözüyle sponsorlukta olmazsa olmaz bazı hususlar bulunmaktadır. Bu şirketlerin, bir projeye sponsor olmadan önce çok basit bir soruları vardır. “Neden bu işe sponsor olalım?”. Bunun arkasından birçok farklı sorular gelecektir ancak temelde en büyük  ve en basit soru budur.

Bu sorunun cavabını bulmak için, sponsorlukla ilgili bazı önemli noktaların dikkate alınması gereklidir. Öncelikle, sponsorlukta herşey uyumlu olmalıdır.  Sponsorluk yapacak firmanın, sponsorluk stratejisi ve planlarının teklif edilen spor dalı ile uyumlu olması gerekir. Spor kitlelere ulaşma yolunda önemli bir alan. Fakat bunu yaparken amaç, hedef kitle, marka bilinirliği ve bütçe gibi konularda uyum sağlanması gereklidir. Sponsorluk yapılacak spor dalının hedef kitlesi, sponsor olacak şirketin hedef kitlesi ile örtüşmelidir. Ayrıca burada kitlenin büyüklüğü de önemlidir. Daha küçük kitlelere hitap eden ancak iletişimi etkin spor dalları da vardır.

Sponsorlukta hedef kitle net olarak tanımlanmalı. Spor dalı ile sponsorluk yapacak şirketin hedef kitleleri örtüşmeli. Amaç olarak spor dallarının hedefi başarıya ulaşmaktır ve sponsor desteği çok önemlidir. Ancak, başarıya giden yolda elde edilecek kazanımlar da önemlidir. Nitelikli insan yetişmesine katkıda bulunmak, başarılı insanlara destek olmak bunlardan bazılarıdır. Sponsorlukta amaç, daha çok bilinirliğin arttırılması ve marka imajına olumlu etki olarak düşünülse de, sonuçta sportif başarı gerçekleşmese de, sosyal sorumluluk ve toplumsal fayda sağlama bilinci somut ve her iki tarafın paylaşabileceği ortak hedeflerdir.

Sponsorluğun bütçesi net olmalıdır. Öngörülemeyen bütçeler görülmek istenmez. Bütçenin netleştirilmesi veya teklif aşamasında, birtakım metodlar kullanılabilir. Örmeğin, bir takım sponsorluk kategorileri sunulabilir. Tek kategori varsa tavan veya taban fiyat belirlenebilir.

İşin zamanlama ve aksiyon planı açıkça görülmelidir. Sponsorluk süresi, yani nekadar zaman için geçerli olacağı, hangi aşamalarda neler yapılacağı açık bir şekilde belirtilmelidir.

İşgücü ayrımı. Sponsor olan ve olunan kurumun işlerin yürümesi için delege edilmiş işgücünün bulundurulması, etkin koordinasyonu ve çalışma prensiplerini belirlemesi gereklidir.

Sponsorluğun uygulamasının gerçekleştirilebilir olması. Bu önemli bir konudur. Sponsorlukta belirlenen hak ve yükümlülüklerin her iki taraf içinde zamanında ve tamamıyla uygulanabilir olması gerekir.

Sponsorluk ölçümlenmeli ve denetlenebilir olmalı. Sponsorluğun etkilerini gözlemleyebilmek sponsor için çok önemlidir. Hiçbir sponsorluk başladığı yerde bitmemeli. Sponsorluk bir gelişim sürecidir. Bu da ölçümlenmeyle mümkün olabilmektedir. Birçok firmanın geliştirdiği parametrelerden biri (awareness) bilinirlik değişkenidir. Kurumun herhangi bir aktivitesinden sonra bilinirliğim şukadar arttı diyerek ölçümleme yapmaktadır. Ancak bu, o kadar kolay değildir. Çünkü tüketici, beklendiği kadar çabuk öğrenip, algılamamaktadır. Değişim zamana yayılmalı ve sponsorun içinde bulunacağı etkinliklerin zamanlaması, planlaması, süresi buna göre hesaplanmalı.

Sponsorluk bir bütünleşmedir  ve burada iki taraf vardır. İki taraftan bağımsız yeni bir ilişki inşa edilir. Yönetilen bu ilişkidir. Tüketicinin öğrenme süreci tamamlandığında sponsorluk anlam kazanmaya başlar.

Yukarıda da özetle anlatmaya çalıştığım gibi, bir değer yaratmak istiyorsak, profesyonel bir yapıya ihtiyaç vardır. Kaliteli iş yapan, işini seven, işiyle ilgili yeterliklere sahip, insan ilişkileri iyi, karar verebilen, planlama ve organizasyon becerisi olan, takım çalışmasına yatkın, yaratıcı ve üretici insanların istihdam edildiği bir federasyon yapılanması gerekli. Bu şekilde kendi malımızı satılabilir hale getirmeliyiz ki, sponsorların yukarıda saydığım temel beklentilerine karşılık verebilelim. Aksi halde sponsor bulunamadığı yerde artık kendimizi, sporumuzu geliştirme ve diğer spor dallarıyla rekabet edebilme şansımız çok zayıf olacaktır.


Dr. Zeki Pehlivan
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 13:06  No comments »
Sokakta Oynayamayan Çocuklar ve Spor


Hepimiz sporda altyapının önemini çok iyi biliyoruz. Bu sadece Hentbola özgü bir olay da değil. Hangi spor adamına veya antrenöre sorarsanız sorun altyapının öneminden, bir sporun gelişimi için küçük yaştan başlayan eğitimin öneminden söz eder.

Ancak, bazen bizlerin atladığı ya da görmek istemediğimiz bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Altyapı diye bahsettiğimiz bu kesim, spor okulu, minik, küçük, yıldız ve genç şeklinde kategorize edilen ve bir şekilde oluşturulan gruplar. Planlı ya da plansız bir araya getirilen bu çocukları ya da sporcuları özellikle Hentbolda çok fazla seçme şansımız bulunmuyor. Genelde basketbol sonra voleybol ve son olarak hentbol alternatifiyle geliyorlar ya da getiriliyorlar.

Artık neredeyse tamamen yok olmuş bir sokak oyunu ve sokak becerisi yoksunu bu çocuklar, anne ve babalar tarafından sokak oyununun yerini alsın diye getirilir oldu. Buradaki önemli konu ise, bu çocukların hepsinin anne babalar tarafından gönderildikleri spor branşında çok başarılı olmaları gibi bir beklentilerinin olması, bunun yanında gittikleri branşın antrenörleri tarafından da genel antrenman işleyişi içinde çocukların özel ihtiyaçlarına, gelişim hızlarına, becerilerine, duygu durumlarına vb. bakılmadan hepsinden aynı yüksek başarı ve performansın beklenmesi. Öncelikle gelişmiş branşlarda (basketbol, voleybol gibi) çocuklardan beklentilerinin çok yüksek olması, aşırı bir rekabet ortamının olması, beklentilerin ötesinde bir sayısal yoğunluğun ve talebin olması, antrenman yoğunluğu, bu çocukların hemen hemen %99’unun hayal kırıklığı ve üzüntü ile karşılaşmalarına sebep olmaktadır. Zaten eğitimle ilgili bir kıskacın içinde yer alan, hafta içi okul ve antrenman, hafta sonu dershane, kurs ve antrenman/maç yoğunluğunda nefes alabilecekleri ve rahatlayacakları yerler olması gereken sportif etkinlikler aileyle birlikte bir azap haline dönüşmekte ve çocuklar bu spordan kırılmış ve üzülmüş bir şekilde uzaklaşmaktadırlar. Özellikle 8. sınıf ve 12. sınıf düzeylerinde yaşanan bu kırılmalar sporun en kritik noktalarında çocukların spordan uzaklaşmalarına, verilen ya da verilmeye çalışılan tüm emeklerin ve birikimlerin de ziyan olmasına neden olmaktadır.



Hentbol için aslında fırsat olabilecek bu durum iyi değerlendirilebilirse pek çok sporcuyu kazanabiliriz. Rekabetten  ve yüksek performans beklentisinden uzak, çocukların önce içinde bulunduğu ortamı seveceği, eğitimle ilgili kaygıların azaltıldığı, sporcu olarak değerli hissettirildiği, gelişim özelliklerinin izlendiği ve kişiye özgü özel çalışma programlarının önerilebildiği, kısaca sporcunun içinde bulunmaktan mutlu olduğu ve gelecekte bu camianın bir şekilde üyesi olmayı hedeflediği bir sistem oldukça yararlı olacaktır.

Saygılarımla.

    Dr. Zeki Pehlivan
zepehlivan@yahoo.com



Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 13:04 in    No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search