-
Kaliteli Hentbol : Seyirci
Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...
-
Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..
Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....
-
Siyah Final
Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...
21 Aralık 2017 Perşembe
30 Kasım 2017 Perşembe
24 Kasım 2017 Cuma
Hintli bir ailenin iki erkek çocuğundan en küçüğüdür İshaan. Büyük ayrık dişleri, kendi başına kaldığı zaman sürekli gülen gözleri ile çok sevimli; her olayı farklı şekilde yorumlaması, her cismi farklı şekillere büründürmesi ve müthiş bir hayal gücü ile, diğer yaşıtlarından farklı bir çocuktur.
9 Kasım 2017 Perşembe
Tam da Eskişehir'e, Erkek Hentbol Milli Takımımızın Belçika ile yapacağı maç için yolculuk yaparken, hem de bir Eskişehir'li olarak bunu yazmak gerçekten çok hoş bir tesadüf oldu. Çünkü şimdi yazacağım bu yazı da bir Eskişehir takımını anlatacak bir yazı olacak.
Biliyorsunuz ülkemizde Salon Hentbolunun 41 yıllık geçmişi var ve bu geçmişte de bazı öncü şehirler var. Salon Hentbolu ilk yolculuğuna Yaşar Sevim başkanlığında ve Erol İlgin, İsmail Yolcu, İsmail Hakkı Esemen, Sedat Muratlı, Murat Kılıç gibi isimlerle Ankara'da yola çıktı. Ankara ile birlikte Adana, Eskişehir, İzmir, Bursa ve Trabzon gibi şehirler de bu güzel yolculuğa katıldı.
Bu yıllarda bu yolculukta olan insanlardan birisinde benim. Küçücük bir çocukken ve hentbol nedir hiç bilmiyorken tanıştım bu güzel sporla... Daha çok birlikte olunca da aşık olmuştum bu güzel spora...
Eskişehir, hentbolun var olmasında öyle büyük görevler üstlenmişti ki ilk yıllarda...
Çok değerli hocamız Murat Kılıç, ki hentbolu Eskişehir'de ilk duyuran, sevdiren, getiren, benimseten kişidir, ile birlikte aynı Murat Kılıç hocamızın verdiği çaba, özveri, bir şeyi var etme gayretini gösteren, hentbola çok büyük emekleri olan Hüseyin Mor, Sırrı Özşen, Hamit Türkmen, Şükrü Oytan, Ahmet Hikmet Türe, Metin Tomsuk, Kenan Öner gibi çok kıymetli hocalarımız vardı Eskişehir'de... Ve bu çabalar, bu insanlar sayesinde ilk kupaların, ilk şampiyonlukların çoğu Eskişehir'e gelmiştir.
Bir dönem Eskişehir adeta bir Organize Sanayi gibi çalışmaktaydı. Eskişehir adeta bir hentbol fabrikası gibiydi. Milli takımlara da, İstanbul'un birçok iyi takımlarına da bu antrenörler ve bu antrenörlerin yetiştirdiği sporcular giderdi. Öylesine büyüktü Eskişehir'in hentboldaki yeri...
Evet, Eskişehir hala hentbolda öncü isimlerden birisi, hala okullarda şampiyonluklar kazanan bir şehir ama, geride bıraktığımız yıllarla birlikte yukarıda saydığım bu isimlerinde hentbolu bırakmaları veya bıraktırılmaları, çoğunun Eskişehir'den ayrılması ile artık Eskişehir, sahip olduğu Hentbol Fabrikası şehri olma özelliğinden uzaklaşmaya başladı.
Eski günlerde Kılıçoğlu Toprakspor ve Eskişehir ETİ Bisküvilerinin yarattığı havayı, yakaladığı başarıyı diğer takımlar yakalayamadığından da, insanların vitrinde gördüklerini şeyleri hatırlamaları gibi, artık hentbol Eskişehir'de biraz arka planda kalmaya ve unutulmaya başlanmıştı.
Bir Eskişehir'li olarak bu duruma, yani herkesin hentbolu çok iyi bildiği yıllardan, kimsenin hentbolu ağzına almadığı hatta gençlerin bile hentbolu bilmediği, ilgi göstermediği yıllara geldiğimizi görüyor ve çok üzülüyordum ki, imdadıma Selka yetişti. Hem de öyle bir yetişti ki!
Bir sene içinde Süper Lige çıkmayı başararak büyük bir işe imza attı ama ben Selka'nın yaptığı diğer muhteşem işlerden bahsetmek istiyorum.
Hentbol kendi çocuğum olduğu için söylemiyorum ama, ki benim çocuğum da hentbolcudur; öyle güzel, öyle dinamik, öyle estetik ve içinde öyle güzel enstantaneler barındıran bir spordur ki! Bunu Hentbol Kulüpleri, özellikle Süper Lig kulüpleri nasıl görmez anlamış değilim!
Maalesef bu güzellikleri bir türlü gün ışığına çıkarmak istemeyen bir yapımız, bir tuhaf döngümüz, bir kabullenmişliğimiz var.
İnsan bir spor kulübünü, bir branşı, bir takımı niye yaratır ki! O spora, o şehre, o şehrin güzel insanlarına, gençlere, geleceğe hizmet etmektir, değil mi! Bunu da öyle kapıları herkese kapatıp, insanlara ulaşmadan, okullara, halka yakınlaşmadan, sessizce bekleyerek; o kitleye ve o amaca ulaşmak mümkün müdür!
Bunu iyi yapan bir iki kulüp var hentbolda ama onlarda, futbol kulüpleri olduğu için, taraftarları olduğu için!
Ama şimdi; "Aman! Yenildiğimizi kimseler duymasın!" zihniyeti ile hareket eden, duyurular bile yapmadan kendi kendilerine maç yapan, utanmasam "Hentbol oynadıkları için utanıyorlar olsa gerek!" diyeceğim takımların aksine, sporun bir eğlence, bir şölen olduğunu, bunun da ancak insanlarla yapılacağını çok iyi bilen ve bunun için hiçbir çabayı, masrafı düşünmeyen bir Selkaspor var.
Yaptıkları inanılır gibi değil! Hentbola, spora, Eskişehir ve Eskişehirlileri öyle bir önemsiyorlar ki! "Aman nazar değmesin bu kulübe!" diyerek tahtaya vuruyorum.
Hentboldaki insanlarımızın hemen hemen hepsi, hentboldaki "kaliteden", yani hentboldaki kalitesizlikten şikayetçidirler ama nedense, hentboldaki kaliteyi yükseltmek için ne sahada, ne tribünde, ne de performanslarda bir değişiklikler yaparlar.
İşte şimdi bütün bunları, elinin tersi ile bir tarafa itip, "Hentbol öyle değil, böyle sunulur!" diyen bir takım var! Hem de Eskişehir'de, benim canım memleketimde, hentbolun beşiği olan şehrimde!
Neler yaptığını yazsam "Bunu hentbol için mi yapıyorlar!" diyenler olabilir aranızda...
Evet, bunu Selka, hem de hentbol için yapıyor! Eskişehir için, spor kültürü gelişmiş bir kent ve gençlik yaratmak için yapıyor!
Selka'nın Süper Ligde henüz ilk senesi olduğunu hatırlatarak başlıyorum neler yaptığına...
1- Hentbol Takımlarının maçlarını S Sport'da yayınlanmasını sağladı. (Müthiş ötesi!)
2- Hemen bir genç, yıldız ve minik takımlar oluşturdu. (10 numara!)
3- Yaptığı etkinliklerle Eskişehir'e hentbolu duyurdu, duyuruyor.(Süper!)
4- Takımlarına Beton Adamlar ismini verdiler. (Öyle ya, bir takımın ismi olmalı!)
5- Maskotları bile var! (Harika!)
6- Maçlarında anonsçuları bile var! (Çok güzel!)
7- Bilboardlarda Beton Adamlarların haberleri bile var! (Çok hoş değil mi!)
8- Hepsinden önemlisi de; bütün kente ulaşmaya, bütün evlerin kapılarını çalmaya ve hentbolun ismini duyurmaya çalışıyorlar! (Ne denir ki!
Yaptıkları ile hentbola, insana ve bir kente değer veriyor, değer katıyor Selka!
Zaten bir Avrupa şehri olan Eskişehir'e, hentbolu da bir Avrupa'lı gibi sunuyor Selka!
Tüm bunları nerede, başka hangi takımda görebilirsiniz? Hangi takımda görebildiniz?
Hiçbir yerde, hiçbir hentbol takımında!
Ben sadece Eskişehir'de ve Selka'da gördüm!
Hentbolun hep Selka'nın yaptığı gibi tanıtılması, sunulması gerektiğini düşünmüşümdür. Hentbolun değişmesi ve gelişmesi için ona değer veren kulüplerin ve insanların hentbolda olması gerektiğini, hentbolun diğer takım sporlarına yetişmesi için basketbolun, voleybolun yaptığının yapılması gerektiğini düşünmüşümdür.
Selka işte şimdi tam olarak bunu yapıyor!
Selka, sadece Eskişehir'de ki hentbolu, güzel hentbol günlerini tekrar canlandırmakla kalmıyor, hentbolun çıtasını yükseltiyor, hentbolu fazlasıyla yüceltiyor!
Sporun tüm saygınlığı ile selamlıyorum Selka'yı ve teşekkürlerimi sunuyorum!
Ne dersiniz! Avrupa'da ki takımlar, Eskişehir ETİ'den sonra, kulüplerde müthiş mücadeleler veren yeni bir Eskişehir takımı ile daha tanışırlar mı dersiniz!
iPad'imden gönderildi
14 Ekim 2017 Cumartesi
9 Ekim 2017 Pazartesi
7 Ekim 2017 Cumartesi
Hentbolda ilk dev takımları gördüğüm zamanları hatırlıyorum da! Ne yıllardı ama!
1990-1991 sezonuydu. Eskişehir Eti Bisküileri Hentbol takımı bir önceki sezon Erkekler Deplasmanlı Liginde şampiyon olmuş ve Türkiye’yi Şampiyon Kulüpler Kupasında temsil ediyordu.
İlk turda İsrail, ikinci turda İzlanda derken, üçüncü turda inanılmaz ama gerçek, hentbol tarihinde bir ilk olan, Almanya gibi büyük bir hentbol ülkesinin en büyüğü olan bir takımı, Grosswallstadt’ı yeniyor ve yarı finale kalıyordu. Açıkcası bizler daha İzlanda’yı bile nasıl yendiğimize inanamazken ardından gelen bir Almanya galibiyeti hentbol camiasında büyük bir sevinç ve ümit yaratmıştı. Hentbolu güzel günler bekliyordu.
Of of offff! O günleri hatırlıyorum da! Bir öne geçiyorsun, bir farkı yakalıyorsun! Bir turu geçecek avantajı yakalıyorsun, bir turu kaybedecek skoru! Bir üzülüyorsun, bir heyecandan yerinde oturamıyorsun! Bir yanındakine bir sahadakine sarılıyorsun! İnanılmaz, gerçekten inanılmaz günlerdi hentbol adına! Burada yeri gelmişken bu güzel ve hiçbir zaman unutulmayacak günleri bizlere ve hentbola yaşatan rahmetli Yaşar Sevim hocamızı rahmet ve şükranla bir kez daha anıyorum.
Ve son, yarı final maçında Barcelona ile karşılaşmıştı Eti Bisküileri hentbol takımı. Tabii o maçlara kadar, “No pain no gain!” inancıyla mücadele eden Eti, bu maçta birkaç oyuncudan yoksun olarak Barcelona karşısına çıkmış ve her iki maç da kaybetmişti.
Ama bizler çok mutluyduk. Yabancı oyuncu olmadan, bir zamanların en muhteşem, kendi ülkesinde yılın sporcusu seçilen Veselin Vuyovic gibi efsane oyuncularla dolu dünyanın en büyük kulüplerinden Barcelona ile mücadele ediyordu. Halis muhlis Türk kanıyla sahada yer almıştı ETİ.
Gelinen, gidilen, varılan, yol o kadar güzeldi ki! Yaşanan, yaşatılan duygular o kadar farklıydı ki! Ama buraya kadardı. Buraya kadardı! Çünkü gücümüz buraya kadar yetebiliyordu. İki farklı yüzyılda kurulmuş kulüplerden bahsediyoruz! Olacaktı o kadar! Bizim için Barcelona ile yarı finalde karşılaşmak Dünya Şampiyonluğu kadar önemli bir başarıydı. Sanırım biz kupayı alsak da aynı sevinci yaşayacaktık!
Bugün bu şampiyonada Beşiktaş Mogaz temsil ediyor ülkemizi. Ama 1991 yılından bugüne o kadar çok şey değişti ki hentbolda!
Kurallar değişti. Artık hentbol “İstediğin kadar hücumda kalabileceğin bir spor dalı değil!”, diyerek hücuma gol atmaya yönelik hiçbir girişimde bulunmadığın anlaşıldığı anda top el değiştiriliyor. Artık gol attıktan sonra aheste aheste kendi kale alanındaki yerine dönemiyorsun. Attıktan sonra sevinmeye bile zaman yok artık hentbolda. Çünkü artık “hızlı santra” denilen bir kural var ve top başlama çizgisine gelir gelmez hiçbir oyuncuyu beklemeden oyun başlatılıyor. Artık hentbol hücumda altı kişiyle oynanmıyor, kaleci kalesinde rakip takımı beklemiyor. Kaleciler kaleyi boş bırakıp kenar çizgisine gelerek yerine başka bir oyuncunun girmesiyle 6’ya 7 hücum edilebiliyor ve kale boş bırakılarak riskler alınabiliyor.
Bunun içinde artık hentbolun; her zamankinden daha hızlı, her zamankinden daha kuvvetli, her zamankinden daha becerikli, daha yetenekli, her zamankinden daha kısa sürede doğru kararlar verebilen teknik heyet ve oyuncu grubuna sahip olması gerekiyor. Artık günümüz hentbolu bir satranç akılcılığında ama bir motor yarışı hızında ya da bir buz hokeyi gibi büyük bir hızda oynanıyor.
İşte gelmek istediğim nokta burasıydı. İşte biz maalesef bu noktada, modern hentbol dediğimiz noktada hentboldan koptuk. Her ülke bu değişime çabuk adapte olurken biz çok gerilerde kaldık ve çok uzaklaştık. Biz 1991 yılındaki hentbolda kaldık ve bir daha öyle mücadeleler göremedik.
Haksızlık etmeyelim. Statü değişikliği ile Kulüpler Şampiyonası adı altında oynanan ama artık FinalFour adını alan ve dörtlü final şeklinde yapılan bu organizasyonun grup maçlarına kalarak büyük mücadele veren Beşiktaş Mogaz’ın hakkını verelim. Bize çok büyük takımlar seyrettirdi… Ama Beşiktaş Mogaz bile sekiz yabancı oyuncu ile bu gruplarda mücadele ederken maalesef bu aşamada takılıp kalıyoruz. Daha da tuhafı, daha oraya gelmeden Süper Ligimizdeki hiçbir ekip henüz Beşiktaş Mogaz ile mücadele edemiyor, ya da etmek istemiyor.
Yaklaşık 10 senedir Süper Ligin şampiyonu daha oynanmadan bellidir ve bu durum, hentbol erkeklerdeki şampiyonun kabulleniş durumu, hiçbir takımın Beşiktaş Mogaz ile mücadele edecek bir takım yaratamamış olması hentbola, hentbolseverlere rekabeti unutturmuştur.
Bugün Türk hentbolu ile FinalFour’da oynanan hentbol ve atmosfer arasında Ağrı Dağı kadar fark vardır. İlk sekiz takım arasına girmek bile neredeyse ulaşılmaz oldu bizim için. Ligimizdeki her takım yabancı oyuncu ağırlıklı mücadele etmesine rağmen hentbolda bir türlü 80’li yıllarda yakaladığımız ivmeyi, yakalamayı bırakın, yaklaşamıyoruz bile.. Çünkü oynanan oyun artık keyif vermiyor, kendi oyuncumuzu göremiyoruz. Kalite bir hayli düşmüş durumda. Maçlar dışında hiçbir etkinlik yapılmıyor, seyirci gelmek istemiyor ve en önemlisi alt yapıya önem verilmediği için çok az sayıda yetenekli genç oyuncular görebiliyoruz.
Velüx EHF Şampiyonlar Ligi FinalFour’da biletler bir sene önceden satışa çıkıp binlerce insan gişe önlerinde sıra beklerken bizler Süper Ligimizdeki oynanan maçlara seyirci gelsin istiyoruz, bekliyoruz.
Ben hentbol hakkında çok şey yazarım ama sizlere tavsiyem, yukarıda bahsettiğim Velüx Şampiyonlar Liginden bir maç seyretmeniz. Ben sürekli “Hentbol Güzeldir!” derken oradaki muhteşem hentboldan bahsediyorum. Bütün isteğim orada oynanan hentbola yakın bir hentbol görmektir. Bütün isteğim oradaki hentbolu bilen binlerce insan gibi burada da binlerce insanın hentbolu bilmesi, sevmesi, izlemesidir.
Ama bizlerden önce Şampiyonlar Liginde oynanan Modern Hentbolun, Süper Ligimizde oynanan hentbolumuza şu soruyu sorması gerekiyor!
“Biz aynı branş mıyız! Ya da sadece isim benzerliği mi!”
Zeynur PEHLİVAN
23 Eylül 2017 Cumartesi
18 Eylül 2017 Pazartesi
10 Ağustos 2017 Perşembe
Trabzon’un ortasında, bir mahallede toprak bir saha getirin gözünüzün önüne… Sonra, bu toprağa kendi buldukları isimler ile koşarak çıkan gencecik çocuklara çevirin kafanızı… Daha sonra da, sahada kendi çocuğunuz oynuyormuş gibi, oynanacak olan futbol maçı sanki kendi mahallenizde oynanıyormuş gibi geçin bir kenara ve çocuklarınızın beşe beş, tertemiz, profesyonellik nedir bilmeden oynadıkları o güzelim mahalle futboluna, o güzelim mahalle çocuklarına dikin gözünüzü!
Bir şey beklemeden, sadece o heyecanı yaşamak, o meşin yuvarlığın peşinden koşmak, topa hiç dokunmasa da o sahada bulunmak, hareketlerinden, nefeslerinden ve kirlerinden ne kadar mutlu olduklarını anlayacağınız çocuklara dikin gözünüzü! Ve en sonunda birinci olan takım oyuncularının altın bir kolye ile ödüllendirildiklerini…
Ama, mahallede kendi aralarında kurdukları takım ile, bir futbol adamının düzenlediği bir turnuva için de, bir gün önce babalarının üç katlı evinde kampa girdiklerini de unutmayın ha!
Bu toprak sahanın adı Ziya Bey Sahası… Adı saha, ama görevi: Trabzon’un yetiştirdiği en büyük değerlerden, Trabzonspor’a hizmet eden en büyük insanlardan Şenol Güneş’e göre bir okul; Sadi Tekelioğu’na göre sosyalleşmenin yanısıra yetenekli gençlerin öne çıkabildiği bir zemin; İhsan Derelioğlu’a göre kazanma duygusunun aşılandığı yer; Hamdi Aslan’a göre bir hedef etrafında birleşmenin öğrenildiği yer; Hami Mandıralı’ya göre Trabzon gençleri için bir kimlik kazanma yarışı; Abdullah Beşir’e göre gençlerin kaynaşması, birbirlerine ısındıkları yer; Giray Bulak’a göre futbolcuya dar alanda oynama ve duvardan pas alma imkanı sağlaması; Hayri Tekelioğlu’na göre tarihe tanıklık etmiş bir saha ve futbolla ilgilenenlerin buluşma noktası; Ömer Uzun’a göre Trabzonspor’un bütün oyuncularının yetiştiği yer ve duvar pasının duvardan alınması; Bizim Neslin Uşaklarına göre de bir bütünlük ve çok seçkin oyuncuların ihmal edilmeksizin Trabzonspor’a katılmasına olanak sağlanmasıydı.
Trabzonlu, okul ve mahalle çocuklarının o toprak sahaya çıkmalarının nedeni de 1977 yılında Trabzonspor’a çok büyük emekleri olan Sayın Özkan Sümer’in, “Trabzonspor’a nasıl kaynak oluşturabiliriz?” düşüncesi ile hayata geçirdiği ve fevkalade güzel sonuçlar veren Altın Kolye Futbol Turnuvasıdır.
“Çocuklar Altın Kolye sayesinde kendi istekleri ile katıldıkları bu turnuvada seçilebilecek bir değer ortaya koyduklarında vasıtasız olarak Trabzonspor altyapısına katılma imkanı buldular. Bu potansiyeli, altyapıların olmadığı dönemde çok iyi bir şekilde değerlendirdiğimizi düşünüyorum." diyor bu müthiş başarının mimarı, Trabzonspor’da yapılanmanın, Trabzonspor’da her değişikliğin başındaki isim Sayın Özkan Sümer.
Ancak; Trabzonspor’a hiçbir maddi yük getirmeyen, birçok yetenek ve lider çıkaran, kolyesi de zinciri de altından olan, turnuva süresinde kentte büyük heyecan yaratan, duvarların evlerin izleyicilerle dolu olduğu bu turnuva maalesef 7 yıl sürer. Özkan Sümer’in 1983 yılında altyapıdan ayrılması ile bu güzeller ötesi turnuva, bu çocuksu, gencecik heyecan sona erer.
Gençler artık futbol için buluşamaz, kamp yapamaz ve futbol için biraraya gelemez. Bir kültür, bir büyü sona erer. Çünkü artık Ziya Bey Sahası birkaç daire karşılığında verilmiş, yok olup gitmiştir. Artık Fortuna 83, Kerkenkele, Yomraspor, İdmangücü, Hacıkasım, Gençler, Gençlerbirliği, İlkkan, Ufuk, Korsanspor, Otogar, Faroz 81, Yolspor, Ocakspor, AZ61, Kuyumcular, 100.yıl, Kalecik, Altınay, Guzgundere, Kavakmeydanı, Kavala, Cumhuriyet, Trabzonspor vb. gibi takımlar ve yeni isimlerle çıkacak çocuklar kaybolmuştur!
Futbolun Trabzon’daki bu muhteşem havası bozulmuştur artık! Ne o günler, ne de Ziya Bey Sahası, ne o muhteşem atmosfer geri gelir artık! Ne orada keşfedilen yetenekler, ne de Arafil Boyu’ndan, Ganita’dan, Yenicuma’dan gelen gençler kalmıştır artık! Bir zamanlar isimlerini kendi koydukları mahalle takımları, heyecanla bekledikleri günler ve yeteneklerini sergileyecekleri bir turnuva kalmamıştır artık!
Bugün o turnuvanın görevini, birçok spor okulu ve çeşitli kulüplerinin altyapıları almış durumda… Ve, kitapçıktan edindiğimiz bilgilere göre hiçbir şey, 70’li yılların sonu ve 80’li yılların başında yapılan bu muhteşem organizasyonu, Trabzon’da ki bu inanılmaz futbol bütünlüğünü, futbolun genç, tertemiz çocuksu ruhunu tekrar getirmeyi, yaşatmayı başaramamış.
Bu değerli bilgileri Trabzon’da ki çok değerli hentbol antrenörümüz, ki kendisi de Altın Kolye Turnuvasına katılan isimlerdendir, Sayın Ahmet Kaynak’ın bana gönderdiği küçük bir kitapçık ile öğreniyorum. Ancak öğrendiğim bu güzel bilgilerin yanında, güzel birkaç şey daha öğreniyorum.
Bizim Neslin Uşakları (BNU) diye; Trabzon’da doğmuş, büyümüş, karakterini orada kazanmış, daha sonra iş ya da eğitim hayatı için İstanbul’a göçmüş ve yıllar sonra bir araya gelmiş kişilerin oluşturduğu bir grup var. İsimleri bile Ziya Bey Turnuvası kadar güzel olan, amaçlarının Trabzon’un kültür ve sosyal yaşamına katkı sağlamak olduğunu söyleyen bu grup yaptıkları birçok güzel organizasyondan sonra şimdi de, Ziya Bey Turnuvasını canlandırmak, o güzel günleri tekrar anımsatmak amacı ile harekete geçmiş durumdalar.
“Geçmişte benim de katılma şansı bulduğum, ancak unutulmuş bir turnuvayı yeniden hatırlatmak, yaşamak ve yaşatmak istedik.” diyor Bizim Neslin Uşakları Derneği Başkanı Sayın Prof. Dr. Ergun Demirsoy. “Trabzon’un spor ve mahalle kültürüne önemli katkıları olan ‘Altın Kolye Turnuvası’nı yeniden organize etmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Geçmişte olduğu gibi yine mahallelerden toplanacak gençlerin lisanslı futbolcularla harmanlanacağı, belki de yeni yıldızların keşfedileceği bir turnuvaya birlikte imza atmak ve bu turnuvayı geleneksel hale getirmek dileğiyle…” diye ekliyor Sayın Demirsoy.
Trabzon gençlerine verdiği emek, Trabzonspor'a kazandırdığı değer, Trabzon halkına verdiği mutluluk, Türk sporuna yetiştirdiği yetenekler ve düzenlediği bu muhteşem turnuva için Sayın Özkan Sümer'e sonsuz saygılarımı,
Gençliği, mahalle kültürünü, yeteneği, birlikteliği ve güzel anıları bir spor dalı ile tekrar buluşturmak için yola çıkan Bizim Neslin Uşaklarına sonsuz sevgilerimi,
Bana bu güzel bilgileri, futbola Özkan Sümer'in verdiği emek kadar hentbola emek veren çok değerli hentbol antrenörlerinden Sayın Ahmet Kaynak beyefendiye de teşekkürlerimi sunuyorum.
Ve Trabzonspor Başkanı Sayın Muharrem Usta'dan, futbola ve gençlere hizmet eden, her yönü ile güzel olan bu muhteşem turnuvayı tekrar geleneksel hale getirmesini diliyorum.
Search
Blog Listem
Popular Posts
-
2011 yılı.. Görev yaptığım Anıttepe İlköğretim Okulunda değil, Spor Genel Müdürlüğünde görevliyim. O yıl da Trabzon’da Avrupa Gençlik Oyunl...
-
Yaşar Sevim’in aramızdan ayrılışının 5.yılında, 9 Şubat Pazar günü saat 11:00 da kabri başında onu sizlerle beraber anmak istiyoruz. Öğ...
-
Bir hentbol takımının en önemli unsurlarından birisi kalecidir. Oyun içerisinde bir takımı etkileyebilecek en önemli pozisyon olarak da ifa...