Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

21 Ocak 2016 Perşembe




Spor; sadece maç sonucunun merak edileceği veya kimin galip geldiğinin sorulacağı kadar basit bir uğraş değildir.
Spor; bir sporcunun, gece yastığa başını koyduğunda kafasında bir film hayal etmesi; ertesi gün spor salonuna adım attığında, o filmin aktörü olup sahnede yer almasıdır. Maçın sonucunu belirleyen o son saniye golünü atıp, herkes onu alkışladığında veya kucakladığında o filmi bir gece önce yaşamış ve orada olmayı çok istemiş olmasıdır.
Bir spor müsabakası da bir film gibidir aslında. Öncesinde, esnasında ve sonrasında her aktörünün farklı  rol aldığı, bazılarının iyi, bazılarının kötü, bazılarının kahraman, bazılarının güçlü, bazılarının zayıf insanlardan oluştuğu ve bu insanların hepsinin ayrı bir hikayesi olduğu bir film gibidir.
Bu filmlerin bazıları mutlu, bazıları acı bir şekilde biter ve aktör bütün bunları bilerek kabul eder bu filmde oynamayı.  Tek bir şeyi bilmez. Film çekilirken yaşanacakları..
Sporda böyledir işte.. Hazırlanırsın, sahaya çıkarsın ama maç esnasında neler yaşanacağını bilemezsin. Sporda çok güzel hikayeler vardır ve çoğunlukla bunları herkes duymuştur. Çünkü bu hikayeler genellikle futbol veya atletizmle ilgilidir. Rekorlar, şöhret, para daha çok bu branşlardadır ve insanlar çoğunlukla bunları merak eder. O nedenle, şimdi sizlere anlatacağım bu hikayeyi çok az kişi bilir. Çünkü bu, Türkiye’de kimsenin dönüp bakmadığı hentbolla ilgili bir hikayedir.



Tarih: 11 Haziran 2010
Polonya ve Hırvatistan, 2011 yılının Ocak ayında, İsveç’te yapılacak Erkekler Hentbol Dünya Şampiyonası için bir hazırlık maçı yapmaya karar verirler. Beş ay önce Avusturya’da yapılan Avrupa Şampiyonası yarı finalinde karşılaşmış olan bu iki takım arasında yapılan maçtan Hırvatistan galip çıkmış ve Fransa ile final oynama hakkı kazanmıştı. Bronz madalya için İzlanda karşısına çıkan Polonya ise bu maçı üç farkla kaybetmişti. Yani, dünyanın en iyi dört takımı arasında yer alan güçlü iki takım Dünya Şampiyonasına birlikte hazırlanıyorlardı. Polonya, Avrupa Şampiyonalarındaki en iyi derecesini alıyor, Szmal en iyi kaleci seçiliyordu. En İyi Savunma Oyuncusu, En İyi Pivot, En İyi Sol Kanat ödülleri ise Hırvatistan takımına gidiyordu. Üstelik  o yıl Hırvatistan, Domagoj Duvnjak’ı Almanya’nın Hamburg takımına çok büyük bir rakamla transfer etmişti.
Her iki takımında keyfi yerindeydi ve tüm hazırlıklarda bunlardan daha iyisini yapmak içindi. Ama spor buydu işte.. Evden dışarı çıktığımızda bizi nelerin beklediğini bilemediğimiz gibi, sahada da neler yaşanacağını bilemiyoruz.
Hazırlık maçı başladı. Dünya Şampiyonasında oynanan bir maç gibiydi adeta. Her iki takım içinde iyi bir provaydı.  Dakika dokuzu gösteriyordu. Hırvatistan hücumda ve top, sol oyun kurucu Josip Valcic’deydi. Orta oyun kurucu Domagoy Duvnjak’a pas vermek için yüklendiğinde, Polonya takımından Karol Bielecki kendisini savunmak için öne  doğru çıktı. Josip Valcic, kendisini durdurmak için öne doğru çıkan Karol Bielecki’den sağ kolunu kurtarmak için bir hamle yaptı.
Ne olduysa o dakikadan sonra oldu. O an film koptu, maç durdu, salon dondu. Binlerce seyirci, takımlar, oyuncular, hakemler yerde oturmuş ve sol gözünü tutmuş, gözünden akan kanlara bakan Bielecki’ye odaklanmıştı.



Olay sonrası Josip Valcic, “Karol Bielecki çok yakınıma gelmişti. Topu kurtarmak için kolumu çektiğimde bu trajik kaza meydana geldi. O an parmağımı Bielecki’nin sol gözünün derinlerinde hissettim ve  bunun iyi bir şekilde noktalanmayacağını çok iyi biliyordum” dedi.
Oysa bu yıllar, Rhein Neckar Löwen’de oynayan Karol Bielecki için en güzel yıllardı. Çünkü bu maçtan bir hafta önce, kulübü oyuncusu ile kontratını 2015 yılına kadar uzatmıştı. Karol Bielecki’de, “11 yıllık profesyonellik hayatımda hiçbir sakatlık yaşamadım. Bu tür bir kaza benim için tam anlamıyla bir şok” dedi.
Hemen hastaneye kaldırıldı. Kontroller yapıldı, doktorlara gidildi. Ama  hep aynı kötü tablo çıkıyordu karşılarına. Bielecki artık tek gözü ile dünyaya bakabilecekti. Sol gözünü kaybetmişti. Almanya’da bir, Polonya’da bir olmak üzere iki kez ameliyat oldu. Tübingen’deki  Özel Göz Hastanesindeki doktorların “Artık yapılacak bir şey kalmadı. İyileşmesini beklemek zorundayız. Ancak sol gözü hiçbir zaman görmeyecek” demesi üzerine hastaneden ayrıldı.
Herkes, Karol Bielecki’nin spor hayatının bittiğini düşünüyordu ancak Polonya Milli takım antrenörü Bogdan Wenta ise bunun tam aksini düşünüyordu. “Karol hentbolu çok seviyor. O çok güçlü bir sporcu. Göreceksiniz, çok kısa sürede hentbola dönecektir. İster formda olsun, ister olmasın, ona milli takım kapısı her zaman açıktır. Karol, bu şampiyona olmasa bile, bir sonraki şampiyonalarda Polonya milli takımının en iyi oyunculardan birisi olmaya devam edecektir” diyerek destek veriyordu.  
Kulübü Rhein Neckar Löwen de, “Oyuncumuz hayatının en büyük mücadelesini verecek ve biz her zaman onun yanında olacağız” diyerek Karol Bielecki’yi mücadelesinde hiç yalnız bırakmadı.
Takım ve göz doktoru Karol Bielecki için özel bir rehabilitasyon programı uygulamaya başladı. Karol Bielecki hem hentbol antrenmanı yapıyor, hem de şimdiye kadar iki gözü ile oynadığı sporu tek gözü ile oynamaya çalışıyordu. Bunun içinde, sağlam olan sağ gözü için özel uyum çalışmaları, odaklanma alıştırmaları, yeni yeni göz antrenmanları deneniyordu. Çok hızlı ve bir takım oyunu olan hentbolda bunu uygulamak oldukça zordu ama Karol Bielecki vazgeçmiyor, “Hentbolu hemen bırakmalısın” diyen doktorları dinlemiyor, hayata ve hentbola tutunmaya devam ediyor, bunu daha büyük bir inanç ve  tek gözle  yapmaya çalışıyordu.
Kazanın üzerinden henüz iki ay geçmişti. (01.09.2010) Rhein Neckar-Löwen’in, FA Gobingen ile Lig maçı vardı. Karol Bielecki kendisinin son durumunu biliyordu ama taraftarlar, hentbolseverler bilmiyordu. SAP Arena Manheim’da ki  9993 kişi Karol Bielecki’nin sahaya çıkacağını, oynayacağını bile düşünmüyordu. Sadece onu tekrar görmek istiyorlardı.


Ama Karol Bielecki sahaya çıktı, tek gözüyle oynadı. Löwen’e katıldığı günden beri sergilediği en iyi oyununu oynuyordu. Maçın ilk golünü atıyor, mesafe tanımadan şutlarını atmaya devam ediyor, tam 11 gol bırakıyordu rakip takım ağlarına... Maçın en skoreri, maçın kazanılmasındaki en önemli oyuncu olmuştu. Bogdan Wenta sporcusunu tanıyordu ve haklı çıkmıştı.  Karol Bielecki, herkese ve herşeye, ne kadar güçlü bir oyuncu olduğunu göstermiş ve muhteşem bir geri dönüş yapmıştı.  
Spor Salonundakiler gözlerine inanamıyordu. Karol Bielecki kaldığı yerden devam ediyordu. “Sahalara dönmek için herşeyi yapacağım” diyen Karol Bielecki dediğini yapıyordu. Sanki iki ay önceki  talihsiz anı o yaşamamış, sanki sol gözünü o kaybetmemiş gibiydi. İki ay önceki Karol Bielecki’den tek farkı, gözünü korumak için kullandığı koruma gözlüğüydü. Salondakiler inanılmaz bir güne, sporcuya ve hikayeye şahit oluyorlardı ve bunu tek bir sesle, ayakta alkışlayarak duyuruyorlardı. “Karol, Karol, Karol”
Almanya ve Polonya’da bunlar oluyordu ama uzaklarda, bir kişi daha Karol Bielecki’yi ayakta alkışlıyordu. Trajedinin diğer ortağı Hırvat Josip Valcic “Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim Karol. Bunu senin yüzüne karşı binlerce kez tekrar edebilirim. Ama biliyorum ki,  hiçbir şey değişmeyecek. Hiç kimse bana iyi hissetmemi söylemesin lütfen. Çünkü ben hayatım boyunca kendimi iyi hissetmeyeceğim” diyor ve ağlıyordu.
Karol Bielecki, daha sonra ülkesine döndü ve  bugün Şampiyonlar Ligi ekiplerinden KS  Vive Tauron Kielce‘de hentbol oynuyor. Eskisinden daha iyi, eskisinden daha kuvvetli.. Eski Polonya milli takım antrenörü, efsane oyuncu Bogdan Wenta’nın “Karol, bundan sonraki şampiyonalarda daha iyi oynayacak” dediğini  unutmadan ve duyarak oynuyordu.
Karol Bielecki’nin nasıl bir hentbolcu olduğunu, Polonya’daki Dünya Şampiyonasını veren Sports TV’den izliyordunuz, ama Karol Bielecki’nin bugüne nasıl geldiğini ve o gözlüğü neden kullandığını hiç bilmiyordunuz değil mi?
Polonya milli takımını izlerken, şimdi bu sporcuya bir daha bakın isterseniz! Ben, bir sporcunun sporculuk hayatına, başkalarının veya bir olayın değil, kendisi “bitti” demeden bitmeyeceğini görüyorum.  Bakın bakalım, sizler bu filmde neler göreceksiniz! 

Not: Son fotoğrafı benim için Karol Bielecki'ye imzalatıp getiren Burak Tezcan'a çok teşekkürler.    
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 04:17 in    No comments »

14 Ocak 2016 Perşembe


5 Aralık tarihinde başlayan Kadınlar Hentbol Dünya Şampiyonası dün (20.12.2015) Norveç’in şampiyonluğu ile sona erdi. 

Bugün burada, ne bizim bu şampiyonada neden olmadığımızı, ne sürekli söylenilmesine rağmen neden final oynayan Hollanda gibi bir projemiz olmadığını, ne de turnuvada harikalar yaratan Kazakistan’ı bile nasıl kıskandığımı sizleri yazıp önce kendi, sonrada hentbol camiasının canını sıkmak istemem. O nedenle bugün turnuvayı en üst basamakta bitirerek yazılmayı en çok hak eden, Dünya Şampiyonu Norveç Kadın Hentbol takımını yazmak istiyorum. 

Takımın bugün başındaki isim Dünyanın En İyi Kadın Hentbol Takımı Antrenörü  seçilen Thorir HergeirssonAncakNorveç’i Norveç yapan, Norveç’e bugünkü hentbolu oynatan, 1994 yılından 2009 yılına kadar büyük başarılara ve yeniliklere imza atan efsane kadın antrenör Marit Breivik’tirHergeirsson, bu isimden sonra göreve gelen ve bu başarıları devam ettiren kişidir.

Norveç’in bugün oynadığı hentbol, savunmasındaki rakibi yıpratıcı dinamiklik ve sertlik hep Marit Breivik’in eseridir1990 yılları ve öncesinde benimsenen, çokça uygulanan 6:0 savunma anlayışındaki statik, hantal savunma sistemini değiştirmek Breivik’in Norveç hentbolunda yaptığı ilk değişimdi. Breivik, sadece sağa sola kayma adımları ile yapılan veya rakibi uzak atışa sürüklemeye yönelik olan bu savunma anlayışından vazgeçmiş, dün finalde gördüğümüz gibi öne geri hiç durmayan bacaklar, rakip topu aldığı andasahanın neresinde olursa olsun oyunu durduran, rakibe şut şansı tanımayan bir savunma anlayışı getirmişti.

Bu turnuvada Norveç takımındaki sağ oyun kurucu Nora Mork’un kaleci oyuncu olarak hücuma dahil olması, yani takımda bir kişi iki dakika cezası almış ve kenarda beklerken veya sadece taktik olarak, kaleciyi kenara çekip, kaleci olmayan bir oyuncuya farklı renk triko giydirerek takım hücumuna destek verme olayıda  Marit Breivik’in hentbola kazandırdığı bir yeniliktiİzlanda’lı Hergeirsson’a sadece bunları geliştirmek kaldı.

Ancak, Thorir Hergeirsson da, yeniliklere açık bir insan. Mesela 2012 Avrupa Şampiyonluğunu Karadağ’a kaptırdıktan sonra, “Avrupa bizim sistemimizi öğrendi, yeni şeyler bulmalıyız, denemeliyiz” diyerek Güney Kore ile bir anlaşma yaptı. Kore Norveç’in savunma sistemini, Norveç Kore’nin aldatma anlayışını öğrenecekti. Bunun için her iki ülke, kendi ülkelerinde senede birer kez birlikte kamp yapmaya karar verdi.

Hergeirsson, bir şeyi daha çok iyi yaptı. “Başarı, insanların kişiliğine bağlıdır” diyerek çalışacağı insanları iyi seçti. Teknik kadrosuna bir zamanlar Olimpiyat, Dünya veya Avrupa Şampiyonluklarına imza  atmış kuzey ülkelerininhentboldaki önemli isimleri dahil etti. 

Kalenin altı metre önünde oynanan oyundaki en büyük yardımcısı da1994 yılında Dünyanın En İyi Oyuncusu seçilen, Avusturya’nın Hypo Niederösterreich takımı ile kulüplerde büyük başarılara imza atan kadın sporcu İsveç’liMia Hermansson Hogdahl oldu.

Kaleye de, yıllardır Norveç kalesinde gördüğümüz LundeGrimsboSolberg gibi isimleri, Avrupa’nın hep en iyi kalecilerini yetiştiren İsveç’li Mats Olsson’u getirdi. 

Stefan LövgrenMagnus AndersonMagnus WislanderStaffan Olsson ile bir dönem erkek hentboluna damga vuran İsveç ekibinde yer alan efsane kaleci Mats Olsson, 2005 yılında, uzun dönem kaleci projesi ile göreve getirildi ve her defasında yeni yeni isimler çıkardı. Şu an Norveç takımında yer alan kaleciler olmasa dahi, birkaç kaleciyi hazırda bekletiyor Olsson.

Tüm bu nitelikli kadronun birleşmesiyle her sene şampiyonluğun tek favorisi olan, her maçını seyretmeye doyamadığımız Norveç kadın hentbol takımı çıkıyor sahneye.

Ve bizlerde bu takımın her sene değişik isimlerle turnuvalara gelmesine, önemli isimleri kadro dışı bırakmasına ve buna rağmen kürsünün hep ilk sıralarında yer almalarına hiç şaşırmıyoruz. Çünkü hentbolu takip eden herkes iyi bilir ki, Norveç, İsveç veya Danimarka gibi kuzey ülkelerinde herçocuk dünyaya gözünü hentbol salonlarında açar, konuşmaya “hent-bol” diyerek başlar, ilk adımını hentbol topuna doğru atar.

Bu sistem ve bu kültürle koşmaya başlayan bir ülkedendesayısız oyuncular çıkmaya, yetişmeye başlıyor. Nereden geldiği belli olmayan şutlar, nereye koşacağı belli olmayan deparlar atılıyor. Neredeyse toptan daha hızlı koşan bacaklar, hiç pas hatası yapmayan eller oluyor. Sağ elini kullandığı gibisol elle top alan, şut atan Heidi Löke gibi, kendi deyimiyle bir boğa kadar güçlü pivot oyuncular yetişiyor. Sahada koşan, yedek bankında veya tribünde oturan her oyuncunun mükemmel bir hız, güç  ve tekniğe sahip olduğu muhteşem bir takım çıkıyor ortaya

Eklem yerlerine makine yağı sürülmüş gibi inanılmaz bir dinamiklikle çalışan bu kızlar, her sene olduğu gibi geliyor ve kürsünün en üst basamağına yerleşiyor. Sanırım hentbolda milli formayı giydiği anda mutlaka en büyük madalyalardan birinin boynuna asılacağını çok önceden bilen tek ülkedir Norveç. 

Dünya Şampiyonu Norveç oldu ve bizlere onları yazmaktan, tebrik etmekten, seyretmekten başka yapacak bir şey kalmadı. Sizlere sadece Norveç’i yazacağımı söylemiştim ama yeni yıl yaklaşırken Türk hentbolu için bir temennide bulunmam umarım bu kuralı bozmaz. 

Allah, her takıma Nora Mork gibi bir sağ oyun kurucu, Camilla Herrem gibi bir sol kanat, Heidi Löke gibi bir pivotStine Oftedal gibi bir sol oyun kurucu, Kari Grimsbo gibi bir kaleci, Thorir Hergeirsson gibi bir antrenör nasip eylesin. 

Kazandıkları başarılar içinde söylenecek tek bir söz var. Darısı Türk hentbolunun başına..

 


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 10:18  No comments »

7 Ocak 2016 Perşembe

Şimdilik sadece "Galibiyet" desek..
A Erkek Hentbol milli takımımızın, dünkü Belçika galibiyeti, yıllarca ısrar edilen, geleceği ve yeteneği olmayan sporcular yerine milli takıma davet edilen yeni yüzler, yeni isimlerlerin ve birde "En verimli kamp dönemimizi geçiriyoruz" diyen A Milli takım antrenörü Adnan Öztürk'ün neler yapacağını görmek açısından önemliydi. Deplasmanda galip geldik, güzel bir sonuç oldu ve umarım bu galibiyet, hentbol  için özlemle beklediğimiz yeni bir dönemin başlangıcı olur. 

Ancak maç sonrası kazanılan galibiyet için yazılan "milli zafer", "Milliler zafere koşuyor" gibi cümlelere katılmadığımı söylemek isterim. 
Bizim için hiçbir zaman rakip olmadığını düşündüğüm Belçika maçı benim için sadece bir galibiyettir. Avrupa Şampiyonalarında olmayan iki takımdan birisi olan Türkiye galip gelmiştir o kadar.. Yani, iki takımda zaten büyük takımların,büyük hentbolun, büyük şampiyonaların dışındadır. Hentbolu biraz bilen bir insan Belçika'nın ne kadar kötü bir takım olduğunu görmüştür. Oyuncularımız kutluyorum. Yunus, Ramazan her zaman ki gibi şahaneydiler. Ama söyler misiniz diğer hangi maçlarda oyuncularımız aldığı her topu golle sonuçlandırdı, bu kadar kolay gol pozisyonu buldu. Üstelik yeni bir yapı, yeni bir kadroyla.. 

"Zafer" kelimesini kullanmak için çok fazla yolumuz var. "Zafer" kelimesini kullanmak için gerçekten bir zafer kazanılmalı, öyle değil mi? Bir Avrupa, bir Dünya Şampiyonasına gidilmeli, Fransa demiyorum ama bir Sırbistan, bir Almanya yenilmeli, hatta bir Litvanya.. Zafer, zorluklar sonucunda, uzun emekler,  uzun yıllar, büyük çalışmalar, planlanmış hedefler neticesinde elde edilir öyle değil mi? Çok fazla sayıda yabancı oyuncunun oynadığı ve yerli oyuncularımızın çok az zaman aldığı Süper Ligimizle, Adnan Öztürk bunu nasıl başaracak bilemiyorum ama kolay olanı değil, zor olanı başarmaktır zafer.. O nedenle, hentbolda hiçbir başarısı olmayan Belçika'yı yendiğimiz için bu kelimeyi kullanmak bana çok garip geliyor. Zaten bu bir zafer olsaydı, bugün bu haberi, bütün spor ekranlarında veya bütün spor gazetelerinde görürdük öyle değil mi?

Ama bu maçın güzel olan, beni heyecanlandıran tarafı, unuttuğumuz kazanma duygusunu hatırlamış olmak, yeni isimlerin bizleri yeniden umutlandırması ve hentbolda, gelecek adına yeni bir şeylerin yapıldığını görmüş olmaktır. Adımlarımızı geleceğe doğru yönlendirmiş olmak benim için galibiyetten daha önemlidir. Ben bu maça bu gözle, bu umutla bakıyorum ve bundan sonrakilere daha dikkatle bakacağım. 
Tekrar tebrikler. Yeni gelen isimlere de bir "hoş geldiniz" demek lazım. Hoş geldiniz. Umarım sizler  yeni ve büyük başarılara imza atarsınız.
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 02:27  No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search