Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi

21 Ocak 2016 Perşembe




Spor; sadece maç sonucunun merak edileceği veya kimin galip geldiğinin sorulacağı kadar basit bir uğraş değildir.
Spor; bir sporcunun, gece yastığa başını koyduğunda kafasında bir film hayal etmesi; ertesi gün spor salonuna adım attığında, o filmin aktörü olup sahnede yer almasıdır. Maçın sonucunu belirleyen o son saniye golünü atıp, herkes onu alkışladığında veya kucakladığında o filmi bir gece önce yaşamış ve orada olmayı çok istemiş olmasıdır.
Bir spor müsabakası da bir film gibidir aslında. Öncesinde, esnasında ve sonrasında her aktörünün farklı  rol aldığı, bazılarının iyi, bazılarının kötü, bazılarının kahraman, bazılarının güçlü, bazılarının zayıf insanlardan oluştuğu ve bu insanların hepsinin ayrı bir hikayesi olduğu bir film gibidir.
Bu filmlerin bazıları mutlu, bazıları acı bir şekilde biter ve aktör bütün bunları bilerek kabul eder bu filmde oynamayı.  Tek bir şeyi bilmez. Film çekilirken yaşanacakları..
Sporda böyledir işte.. Hazırlanırsın, sahaya çıkarsın ama maç esnasında neler yaşanacağını bilemezsin. Sporda çok güzel hikayeler vardır ve çoğunlukla bunları herkes duymuştur. Çünkü bu hikayeler genellikle futbol veya atletizmle ilgilidir. Rekorlar, şöhret, para daha çok bu branşlardadır ve insanlar çoğunlukla bunları merak eder. O nedenle, şimdi sizlere anlatacağım bu hikayeyi çok az kişi bilir. Çünkü bu, Türkiye’de kimsenin dönüp bakmadığı hentbolla ilgili bir hikayedir.



Tarih: 11 Haziran 2010
Polonya ve Hırvatistan, 2011 yılının Ocak ayında, İsveç’te yapılacak Erkekler Hentbol Dünya Şampiyonası için bir hazırlık maçı yapmaya karar verirler. Beş ay önce Avusturya’da yapılan Avrupa Şampiyonası yarı finalinde karşılaşmış olan bu iki takım arasında yapılan maçtan Hırvatistan galip çıkmış ve Fransa ile final oynama hakkı kazanmıştı. Bronz madalya için İzlanda karşısına çıkan Polonya ise bu maçı üç farkla kaybetmişti. Yani, dünyanın en iyi dört takımı arasında yer alan güçlü iki takım Dünya Şampiyonasına birlikte hazırlanıyorlardı. Polonya, Avrupa Şampiyonalarındaki en iyi derecesini alıyor, Szmal en iyi kaleci seçiliyordu. En İyi Savunma Oyuncusu, En İyi Pivot, En İyi Sol Kanat ödülleri ise Hırvatistan takımına gidiyordu. Üstelik  o yıl Hırvatistan, Domagoj Duvnjak’ı Almanya’nın Hamburg takımına çok büyük bir rakamla transfer etmişti.
Her iki takımında keyfi yerindeydi ve tüm hazırlıklarda bunlardan daha iyisini yapmak içindi. Ama spor buydu işte.. Evden dışarı çıktığımızda bizi nelerin beklediğini bilemediğimiz gibi, sahada da neler yaşanacağını bilemiyoruz.
Hazırlık maçı başladı. Dünya Şampiyonasında oynanan bir maç gibiydi adeta. Her iki takım içinde iyi bir provaydı.  Dakika dokuzu gösteriyordu. Hırvatistan hücumda ve top, sol oyun kurucu Josip Valcic’deydi. Orta oyun kurucu Domagoy Duvnjak’a pas vermek için yüklendiğinde, Polonya takımından Karol Bielecki kendisini savunmak için öne  doğru çıktı. Josip Valcic, kendisini durdurmak için öne doğru çıkan Karol Bielecki’den sağ kolunu kurtarmak için bir hamle yaptı.
Ne olduysa o dakikadan sonra oldu. O an film koptu, maç durdu, salon dondu. Binlerce seyirci, takımlar, oyuncular, hakemler yerde oturmuş ve sol gözünü tutmuş, gözünden akan kanlara bakan Bielecki’ye odaklanmıştı.



Olay sonrası Josip Valcic, “Karol Bielecki çok yakınıma gelmişti. Topu kurtarmak için kolumu çektiğimde bu trajik kaza meydana geldi. O an parmağımı Bielecki’nin sol gözünün derinlerinde hissettim ve  bunun iyi bir şekilde noktalanmayacağını çok iyi biliyordum” dedi.
Oysa bu yıllar, Rhein Neckar Löwen’de oynayan Karol Bielecki için en güzel yıllardı. Çünkü bu maçtan bir hafta önce, kulübü oyuncusu ile kontratını 2015 yılına kadar uzatmıştı. Karol Bielecki’de, “11 yıllık profesyonellik hayatımda hiçbir sakatlık yaşamadım. Bu tür bir kaza benim için tam anlamıyla bir şok” dedi.
Hemen hastaneye kaldırıldı. Kontroller yapıldı, doktorlara gidildi. Ama  hep aynı kötü tablo çıkıyordu karşılarına. Bielecki artık tek gözü ile dünyaya bakabilecekti. Sol gözünü kaybetmişti. Almanya’da bir, Polonya’da bir olmak üzere iki kez ameliyat oldu. Tübingen’deki  Özel Göz Hastanesindeki doktorların “Artık yapılacak bir şey kalmadı. İyileşmesini beklemek zorundayız. Ancak sol gözü hiçbir zaman görmeyecek” demesi üzerine hastaneden ayrıldı.
Herkes, Karol Bielecki’nin spor hayatının bittiğini düşünüyordu ancak Polonya Milli takım antrenörü Bogdan Wenta ise bunun tam aksini düşünüyordu. “Karol hentbolu çok seviyor. O çok güçlü bir sporcu. Göreceksiniz, çok kısa sürede hentbola dönecektir. İster formda olsun, ister olmasın, ona milli takım kapısı her zaman açıktır. Karol, bu şampiyona olmasa bile, bir sonraki şampiyonalarda Polonya milli takımının en iyi oyunculardan birisi olmaya devam edecektir” diyerek destek veriyordu.  
Kulübü Rhein Neckar Löwen de, “Oyuncumuz hayatının en büyük mücadelesini verecek ve biz her zaman onun yanında olacağız” diyerek Karol Bielecki’yi mücadelesinde hiç yalnız bırakmadı.
Takım ve göz doktoru Karol Bielecki için özel bir rehabilitasyon programı uygulamaya başladı. Karol Bielecki hem hentbol antrenmanı yapıyor, hem de şimdiye kadar iki gözü ile oynadığı sporu tek gözü ile oynamaya çalışıyordu. Bunun içinde, sağlam olan sağ gözü için özel uyum çalışmaları, odaklanma alıştırmaları, yeni yeni göz antrenmanları deneniyordu. Çok hızlı ve bir takım oyunu olan hentbolda bunu uygulamak oldukça zordu ama Karol Bielecki vazgeçmiyor, “Hentbolu hemen bırakmalısın” diyen doktorları dinlemiyor, hayata ve hentbola tutunmaya devam ediyor, bunu daha büyük bir inanç ve  tek gözle  yapmaya çalışıyordu.
Kazanın üzerinden henüz iki ay geçmişti. (01.09.2010) Rhein Neckar-Löwen’in, FA Gobingen ile Lig maçı vardı. Karol Bielecki kendisinin son durumunu biliyordu ama taraftarlar, hentbolseverler bilmiyordu. SAP Arena Manheim’da ki  9993 kişi Karol Bielecki’nin sahaya çıkacağını, oynayacağını bile düşünmüyordu. Sadece onu tekrar görmek istiyorlardı.


Ama Karol Bielecki sahaya çıktı, tek gözüyle oynadı. Löwen’e katıldığı günden beri sergilediği en iyi oyununu oynuyordu. Maçın ilk golünü atıyor, mesafe tanımadan şutlarını atmaya devam ediyor, tam 11 gol bırakıyordu rakip takım ağlarına... Maçın en skoreri, maçın kazanılmasındaki en önemli oyuncu olmuştu. Bogdan Wenta sporcusunu tanıyordu ve haklı çıkmıştı.  Karol Bielecki, herkese ve herşeye, ne kadar güçlü bir oyuncu olduğunu göstermiş ve muhteşem bir geri dönüş yapmıştı.  
Spor Salonundakiler gözlerine inanamıyordu. Karol Bielecki kaldığı yerden devam ediyordu. “Sahalara dönmek için herşeyi yapacağım” diyen Karol Bielecki dediğini yapıyordu. Sanki iki ay önceki  talihsiz anı o yaşamamış, sanki sol gözünü o kaybetmemiş gibiydi. İki ay önceki Karol Bielecki’den tek farkı, gözünü korumak için kullandığı koruma gözlüğüydü. Salondakiler inanılmaz bir güne, sporcuya ve hikayeye şahit oluyorlardı ve bunu tek bir sesle, ayakta alkışlayarak duyuruyorlardı. “Karol, Karol, Karol”
Almanya ve Polonya’da bunlar oluyordu ama uzaklarda, bir kişi daha Karol Bielecki’yi ayakta alkışlıyordu. Trajedinin diğer ortağı Hırvat Josip Valcic “Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim Karol. Bunu senin yüzüne karşı binlerce kez tekrar edebilirim. Ama biliyorum ki,  hiçbir şey değişmeyecek. Hiç kimse bana iyi hissetmemi söylemesin lütfen. Çünkü ben hayatım boyunca kendimi iyi hissetmeyeceğim” diyor ve ağlıyordu.
Karol Bielecki, daha sonra ülkesine döndü ve  bugün Şampiyonlar Ligi ekiplerinden KS  Vive Tauron Kielce‘de hentbol oynuyor. Eskisinden daha iyi, eskisinden daha kuvvetli.. Eski Polonya milli takım antrenörü, efsane oyuncu Bogdan Wenta’nın “Karol, bundan sonraki şampiyonalarda daha iyi oynayacak” dediğini  unutmadan ve duyarak oynuyordu.
Karol Bielecki’nin nasıl bir hentbolcu olduğunu, Polonya’daki Dünya Şampiyonasını veren Sports TV’den izliyordunuz, ama Karol Bielecki’nin bugüne nasıl geldiğini ve o gözlüğü neden kullandığını hiç bilmiyordunuz değil mi?
Polonya milli takımını izlerken, şimdi bu sporcuya bir daha bakın isterseniz! Ben, bir sporcunun sporculuk hayatına, başkalarının veya bir olayın değil, kendisi “bitti” demeden bitmeyeceğini görüyorum.  Bakın bakalım, sizler bu filmde neler göreceksiniz! 

Not: Son fotoğrafı benim için Karol Bielecki'ye imzalatıp getiren Burak Tezcan'a çok teşekkürler.    
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 04:17 in    No comments »

0 yorum:

Yorum Gönder

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search