Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

22 Aralık 2015 Salı

Daha çok yazmak isterdim ama..


Çok isterdim. Danimarka'da olup o havayı teneffüs etmeyi, sanat ve sporun birleşerek turnuvanın ayrı bir anlam kazandığı Dünya Şampiyonasında olmayı çok isterdim. Oraya gelen en iyi 24 kadın takımını yerinde görmeyi, o güzel maçların en azından finallerini seyretmeyi, o son saniye gollerini, yedi metrelere giden maçları, Polonya, Rusya,  Hollanda, Romanya, Fransa takımlarının verdiği muhteşem mücadeleyi,  Macaristan ve Sırbistan'ın aldığı sonuçları, İspanya ve Karadağ'lı sporcuların motivasyonsuz hallerini, her takımı alkışlamayı, şampiyonu tebrik etmeyi ve  o duygularla bunları yazmayı çok isterdim.
Türk spor dünyasının ilgilenmediği, hiçbir televizyon kanalının vermediği, kendi hentbolcularımızın bile izlemediği,  dünyanın en güzel sporlarından birisi olan hentbolu, artık kadınlarında erkekler kadar mükemmel oynamaya başladığını herkese duyurmak isterdim. 
Yapamadım. 
Ama, denedim. 
"Yazı yazmak için orada bulunmak lazım" dedim.  Olmadı. 
Ehf, İhf 'ye "Beni de alın Dünya Şampiyonası kadrosuna" diye yazdım  Yine olmadı. 
Ama denedim. 
Hatta Spor Bakanının kapısını çalıp, "Sayın Bakanım, Hentbol çok güzel spor. Yayınlatın şu maçları, herkes izlesin" demeyi bile istedim. Olmadı. 
Çünkü bunu denemedim. 


Şaka bir yana, orada olup herşeye tanık olmayı,  olanları detayları ile yazmayı ve o şampiyonayı yaşamayı çok isterdim.
Danimarkalılar gibi yüzümü boyamayı,
Televizyondan mı öyle görünüyor yoksa Norveç takımı gerçekten bu kadar hızlı mı koşuyor diye kronometre tutmayı,
Sahaya adım attığı, topu eline aldığı,  hem oyuncu, hem kaleci olduğu anda, hentbolu ve kendisini bu kadar güzelleştiren Nora Mork'a tüm bunları sormayı, hentbolu herkese ama özellikle Ozan Can Sülüm'e daha çok sevdirdiği için kendisine teşekkür etmeyi, 
Heidi Löke ile her türlü güreşi yapmayı, 
Neagu topu aldığı zaman kalecilerin yüz ifadelerini yakından görmeyi, 
Romen Ungureanu'yu kaleye geçirip, "Sen bütün o atışları nasıl çıkarıyorsun. Geç bakalım!" kaleye deyip bir deneme atışı yapmayı, 
Fransız Lacrabere'e Macar Nagy Laszlo ile bir akrabalığı olup olmadığını sormayı, 
Eski başarılı günlerdeki gibi oynamaya başlayan, ama hala eski antrenörlük anlayışını devam ettiren Rusya'nın başındaki Trefilov'un sesini duymayı,
Yepyeni bir takım, yepyeni bir proje ile finale kadar gelmeyi başaran Hollanda ile dans etmeyi, 
Sol kanattan o muhteşem çevirme atışlarını yapan Camilla Herrem'e gidp, "Ya, bizim kanat oyuncuları bu atışları yapmıyor. Gel de bir göster Allah aşkına!" demeyi, 
Kore takımının aldatmalarını, 


Önümüzdeki yıl ve ay Erkekler Hentbol Avrupa Şampiyonu düzenleyecek olan Polonya kızlarının geldiği noktayı, 
Oynadığı oyunla büyük hayal kırıklığı yaratan Karadağ takımının neden böyle oynadığını bayan hentbolunun en önemli adamı olan Dragan Adzic'e sormayı, 
2014 yılının en iyi oyuncusu seçilen Amorim'i tebrik etmeyi,  
2013'ün en iyi kadın oyuncusu olan Sırp Andre Lekic gibi birçok önemli ismi bu Dünya Şampiyonası kadrosuna almayan antrenör  Saşa'ya bunları sormayı, 
Gülümseyerek hentbol oynayan her takımı, her oyuncuyu öpmeyi, 
Kazakistan takımına, birlikte bir kamp yapma önerisi ile gitmeyi, 
Bize, oynattığı hentbolu, her turnuvaya yeni isimlerle gelmesine rağmen nasıl hep şampiyon bir ekip yarattığını, Norveç takımını ve mükemmel teknik ekibini anlatması için Thorir Hergeirsson'u Türkiye'ye davet etmeyi, 

İHF başkanı Hassan Moustafa'ya da, "Hentbolu tüm dünyaya yaymaya çalışıyorsun ama hentbol Türkiye'de ölüyor. Birşeyler yap" demeyi, 

burada bilgi almak için saatlerce araştırmak, on beş gün boyunca ekran başında oturup, herkes bu güzel sporu seyretsin diyerek her dakika sosyal medyada bir paylaşımda bulunmak yerine, 
Hentbol ülkesi Danimarka'ya gidip, hentbolu bilen binlerce taraftarın arasına oturup tüm bunları izlemeyi ve yazmayı çok isterdim, ama olmadı, gidemedim, yazamadım. 

Ne yapalım! Nasip değilmiş. 







Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 09:44  No comments »

4 Aralık 2015 Cuma




 Öyle bir zamanda, öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, insan ne yapacağını, nasıl davranacağını gerçekten  bilemiyor. Her gün bir ölüm, her gün bir şehit, her gün bir patlama oluyor. Herkese, herşeye şüpheyle, öfkeyle bakıyor, korkuyla yaşıyoruz.

 

Yarınların bize ne getireceğini ise kesinlikle bilemiyoruz. Etrafımızdaki olaylara, ülkelere, yaşananlara baktığımızda da pek olumlu düşünemiyoruz. Kitap,  yerini silaha; hoşgörü, yerini kine; dostluk, yerini düşmanlığa bırakmış durumda.

 

Dünya kötüleşti. Dünya kötüleşti ancak, “insanoğlu” hala ne yaptığının farkında değil. Hep iyi niyetten bahsedip, hep kötü niyetli davranmak; hep barıştan söz edip, hep düşmanlık beslemek; hep elimizi uzatıp, sonra geri çekmek; hep yüzüne gülüp, hep arkasından itmek; insana, aklı olduğu için kendini şanslı sayan canlıya özgü bir şey olsa gerek.

 

Öyle değil mi? Hep doğruluktan bahsediyoruz, ama hep yanlış yapıyoruz. Hep zeytindalından bahsediyoruz, ama hep sadece dalını tutuyoruz. Hep doğruyu söylüyoruz ama hep, hep, hep, ısrarla, sürekli olarak  yanlış yapıyoruz.   

 

Bizler, sporun içindeki insanlarda pek farklı değiliz. Spor adamları, kulüpler, yöneticiler, antrenörler, sporcular, spor yazarları veya seyirciler olarak. Hep birlikte,  içiçe geçmiş bu renkli, anlamlı, güzel halkaları, birbirinden ayırmaya çalışıyoruz.


 

Dünya kötüleşti ve biz hala; insanları, ulusları, bayrakları, duyguları, yetenekleri, barışı, dostluğu;  basitçe, üzerimize giydiğimiz bir forma ile, elimize aldığımız bir top ile, kaleye attığımız bir gol ile  bize öğreten dünyanın en güzel uğraşı olan “sporu”  kirletmeye, yok etmeye devam ediyoruz.

 

En acı olanı da bu işte!  Sporun dışındaki değil, sporun içindeki insanların, sporu mahvetmesi. En dayanılmazı, en çirkin olanı da bu. Yöneticinin antrenöre, antrenörün sporcuya, sporcunun hakeme, seyircinin bunların hepsine yaptığı işler, hareketler, sarf ettiği sözler, akıl alır gibi değil.

 

Kimse kimsenin bilgisine, emeğine, terine, yaşına saygı göstermiyor. 

Yöneticiler sorumlu oldukları branşa hiçbir katkı sağlamayarak, hatta daha da kötüye sürükleyerek spora, branşa saygısızlık ediyorlar. 

Kulüp başkanları teknik adamın işine karışarak; bilgiye, emeğe, akıtılan tere saygısızlık ediyorlar. Antrenörler milli olması adına, tanıdık olması adına takımlarına aldıkları sporcularla; orada olmayı daha çok hak eden diğer yetenekli sporculara saygısızlık ediyorlar. 

Sporcular; sorumsuz-ahlaksız davranışları ile kulübe, antrenöre, emeğe, takım arkadaşlarına, aldıkları paraya, gerçek spor seyircisine saygısızlık ediyorlar. 

Mesleğine özen göstermeyen, kendini geliştirmeyen hakemler; sahadaki mücadeleye, sporculara, kulüplere, tribünlere saygısızlık ediyorlar. 

 

Ve, merdivenlerde oturan o seyircide; bir ulusun acısına saygısızlık edebiliyor, insanların kaybettiği canlara ıslık çalabiliyorlar. 

   

Dünya kötü değil. Dünyayı kötüleştiren, dünyayı yaşanmaz hale getirende bizleriz. 

Spor kötü değil. Spor; dünyanın en keyifli uğraşı.. Ancak sporu çirkinleştiren, sporu seyredilmez hale getirende bizleriz. En kötüsü de; zor günlerden geçtiğimiz bu günlerde bile birlikte olmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, güzel olanı, doğru olanı alkışlamayı başaramıyoruz. 

 

Biraz saygı lütfen.. Kendinize, işinize, isminize saygı duyulmasını istiyorsanız; yaşama, ölüme, insanlığa, emeğe, akıtılan tere, verilen zamana biraz saygı lütfen

Biraz saygı lütfen.. Yanlış yapılanları değil, yanlış yapanları değil.. Kaybetse de doğru yapanları, kaybetse de doğru davrananlara biraz saygı lütfen.. 

Biraz saygı lütfen.. Pierre  de Coubertin’e, meşin yuvarlağa, yeşil sahalara, armalara, formalara, düdüğe biraz saygı lütfen.. 

Biraz saygı lütfen.. Spora, sporun öğrettiği, getirdiği, kazandırdığı güzel, doğru değerlere biraz saygı gösterin, bu değerleri koruyun ve bu değerleri hep, hep, hep, ısrarla, sürekli olarak besleyin lütfen. Lütfen.. 

 

 

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 01:25  No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search