Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

30 Kasım 2017 Perşembe

Ben neden kadın hentbolculara "Salonun Amazonları" diyorum, biliyor musunuz!
Amazon demek, savaşçı kadın demektir! Bu nedenle çok yakıştırırım hentbolculara bu sıfatı...
Hentbolun bir mücadele sporu olduğunu unutmadan okuyun bu yazıyı lütfen ve bir de bunu anlatırken sizler bir Anadolu kadınını ve Anadolu da zor şartlarda, hatta köylerde yaşayan bir aileyi gözünüzün önüne getirin şimdi!

Böyle yerlerde herşeyi çekip çeviren evin kadınıdır, değil mi? 
Eşini kaldırıp kahvaltısını hazırlayıp tarlaya göndermesi, büyük hayvanların çobana teslim edilmesi, koyunların sağılması, tavukların yemlenmesi, çocukların okula hazırlanması, evin toplanması, temizlenmesi, en az beş-altı çocuğun, annenin, babanın çamaşırların yıkanması, ekmeği, yemeği yapması, tarhanayı, turşuyu, salçayı, yani kışlıkları yazdan hazırlayan kadınlar  vb. gibidir kadın hentbolcular...

Güçlüdürler! Hem de çok güçlü! Asla çıtkırıldım, mızmız, herşeyden şikayet eden, hiçbir durumu beğenmeyen yapıda değildirler! Herşeye hazırlıklıdırlar! 

Çalışkandırlar! Yorulmak nedir, durmak nedir, pes etmek nedir, bilmezler! Gol atmak içinde, savunma yapmak içinde, hücum içinde sürekli koşmak zorundadırlar. O yüzden çok çalışkan, çok kuvvetli, çok hızlıdırlar!

Ailedeki kardeş gibidirler! Birbirlerini her türlü durumda desteklerler! Dayanışma nedir, yardımlaşma nedir, iyi bilirler! Kardeş dediğin birbiriyle didişmeden, tartışmadan, kavga etmeden durur mu! 

Kardeşler arasında geçen herşey hentbolda da vardır! "Neden ben boşken bana pas vermedin!" "Ben senden daha çok atttım!" "Koşsana!" "Doğru dürüst pas atsana!" "Babam seni daha çok seviyor!" gibi konuşmalar, kıskançlıklar hep olur ama bunlar hep daha iyi bir sonuç almak, hep daha iyi bir aile olmak, hep daha iyi bir hentbol  içindir!

Doğayla, bulundukları şartlarla baş eden bir aile gibi hentbolcularda rakipleri ile mücadele ederler! Bu nedenle akıllıdırlar! Bir "savaş" taktiği gibi her sorunu analiz edip grup halinde karar verirler ve uygularlar. Ailedeki gibi burada da herkesin görevi vardır. Yoksa önlerindeki sert geçecek kışı zor geçireceklerini iyi bilirler!

Nerede nasıl davranacaklarını iyi bilirler! Düğünlerde, özel günlerde giydikleri bindallılarla, yöresel kıyafetlerle kadın olmanın güzelliğini etrafa saçarlar. Maçlardaki durumda böyledir! Oynadıkları spora; giydikleri formalarla, şortlarla, saçlarla, tokalarla, çoraplarla başka bir güzel, başka bir estetik katarlar. Gollerdeki sevinçleri, kaybettiklerindeki gözyaşları, utanmaları, sıkılmaları bile bir başkadır.

Kadın her yerde kadındır, her yerde güzeldir! Ama hentbolcu kadın bir Anadolu kadını gibidir. Dirençli, güçlü, becerikli, yetenekli, sabırlı, gayretlidirler. Çünkü hentbol ve yaşam bunları gerektirir. 

İki gün sonra Kadınlar Hentbol Dünya Şampiyonası başlıyor. Bu kadınları bir de bu gözle izleyin lütfen! Nasıl dayanıklı, nasıl güzel, nasıl hızlı olduklarına şaşıracağınızdan çok eminim.
İyi seyirler diliyorum.

Bu arada Anadolu'nun tüm vefakar, cefakar kadınlarına hentboldan selam olsun! 
#Anadolu #Kadın #Amazon #Hentbol #İhf #ehf #handball
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 00:45  No comments »

24 Kasım 2017 Cuma

Hintli bir ailenin iki erkek çocuğundan en küçüğüdür İshaan. Büyük ayrık dişleri, kendi başına kaldığı zaman sürekli gülen gözleri ile çok sevimli; her olayı farklı şekilde yorumlaması, her cismi farklı şekillere büründürmesi ve müthiş bir hayal gücü ile, diğer yaşıtlarından farklı bir çocuktur.  


Ancak İshaan'ın çok önemli bir problemi, öğrenme güçlüğü vardır. Bu nedenle hem okul yönetimi, hem öğretmenler tarafından sürekli azarlanan, ceza alan, notu çok düşük olan, arkadaşları tarafından sürekli dalga geçilen, hem de ailesi tarafından çok başarılı olan abisinin aksine tembel bir çocuk olarak bilinen ve bu nedenle çoğu zaman yalnız kalan bir çocuktur. 

İshaan'ın her yaptığını anlamaya çalışan annesinin büyük desteğine rağmen, baba, İshaan'ın başarısızlıklarına daha fazla dayanamaz ve bir gün İshaan'ı yatılı okula vermeye karar verir. 
Kendisini terk edilmiş hisseden İshaan burada daha da yalnız, daha da mutsuz olur. Etrafında kimsenin olmadığını düşünmektedir ki, bir mucize gerçekleşir.

Mucizenin adı: Ram Shankar'dır. 



Hiçbir derste başarı gösteremeyen İshaan'da ki özelliği, yeteneği, farklılığı fark edemeyen öğretmenlerin aksine, İshaan'da ki farkı sadece bu öğretmen fark eder. Resim Öğretmeni Ram Shankar. Bay Shankar, İshaan'ın her hareketini incelemeye, her davranışını gözlemlemeye, her yaptığını incelemeye başlar. Evet, derslerinde çok başarılı değildir  tüm öğrencilerin çok gerisindedir, harfleri farklı görür ama, aslında içinde başka, bambaşka, müthiş bir çocuk vardır o kafası hep önde gezen çocuğun... Ram Shankar birlikte oldukları zamanlarda veya derslerde İshaan'ın ne kadar özel ve yetenekli bir çocuk olduğunu keşfeder. 

Resim yapmasını çok seven, çok güzel resimler çizen bu öğrenciye özel ilgi göstermeye başlar. Ona büyük zaman verir. İshaan'ın sorumluluğunu kendisinin alacağı konusunda yönetimi ikna eder ve çalışmaya başlarlar, ancak Ram Shankar önce sorunun tam olarak ne olduğunu öğrenmek için ailesi ile konuşmak ve İshaan'a ait herşeyi öğrenmek ister. Bu nedenle ailesi ile görüşür ve birçok bilgi edinir. Ona ait herşeyi dinler, ona ait herşeyi inceler ve onu, onun yaptığı resimlerle anlamaya çalışır. 

Artık İshaan'ı daha iyi tanıyordur. Ne yapacağını, nasıl davranacağını ve nasıl öğreteceğini iyi bilir. Dersler eğlenceli bir halde, gülen güzel iki yüzle devam eder. İshaan büyük gelişme kaydeder.  Biraz ilgi ve zaman sonrasında İshaan'da ki değişiklikler olumlu yönde gelişmeye ve değişmeye başlar. Bu durum yönetim, öğretmen ve arkadaşları tarafından da fark edilir. Hatta bir gün İshaan'ın ne kadar yetenekli bir çocuk olduğunu kanıtlamak amacıyla bir resim yarışması düzenler okulda bay Shankar. 

Bütün öğretmen ve öğrencilerin katıldığı bu yarışmada İshaan birinci olur. Artık İshaan herkesin ayakta alkışladığı, diğer öğretmen ve arkadaşları tarafından sevilen, oyunlarına dahil edilen mutlu bir çocuktur. En büyük mutluluğu da tabii ki ailesi yaşar. 

Bir öğretmen bir çocuğun hayatını, geleceğini yönlendirmiş; bir çocuğun gülümsemesini sağlamış; "Hiçbir şey olmaz!" denilen bir çocuğu diğer arkadaşlarının arasına dahil etmiştir. İshaan artık ailesi, öğretmenleri ve arkadaşları tarafından sevilen, mutlu bir çocuktur. 



Hayatta da "spor"adında çok güzel bir okul vardır. Tüm çocukların koşarak gittikleri, tüm yeteneklerini sonuna kadar sergileyebildikleri, sürekli arkadaşları ile birlikte olabildikleri ve oynayabildikleri, eğlenebildikleri, gülebildikleri ve evlerine mutlu dönebildikleri çok güzel bir okul vardır.

O okulda da bazı öğrenciler çok başarılı, çok hırslı, çok rekabetçi, çok çalışkan veya çok planlı, programlıdırlar ve bu nedenle çok başarılıdırlar. Herkesin gözü, herkesin ilgisi ve alakası bu çocuklardadır ve tabii ki bu çocuklar okul müdürlerinin, öğretmenlerinin göz bebeğidirler. Çünkü bu çocuklar okul vitrinlerini süsleyecek birçok kupa, birçok madalya kazanırlar. Okulun ismini herkese duyururlar. Bu nedenle çok sevilirler. 

Bu bir okul için, bir idareci veya bir öğretmen için çok büyük "başarıdır." Oysa, matematik veya fizik değil ama, "Benim de resimde, müzikde, sporda, tarihte, edebiyatta yeteceğim var! Matematikde, fizikde, kimyada başarılı olan öğrencilere verdiğiniz önemi, hep onlara değil bize de verirseniz, biraz da bizimle ilgilenirseniz bizdeki yetenekleri de göreceksiniz!" diyen birçok çocuk var spor okulunda...

"Bundan adam olmaz!" "Bu ne biçim branş!" "Bu ne tembel çocuk!" çocuk deyip, hep çalışkan çocukları desteklemek ve bununla övünmek yerine, asıl sınıfta sessiz sedasız duran, okul bahçesinde yalnız gezen ve öğretmenlerin sürekli şikayet ettiği çocuklarla ilgilenmek ve onları keşfetmek lazım. 

O sessiz, o kendi hayal dünyasında, o kendi sevdiği şeyleri düşünen, içinde yakutlar, zümrütler, elmaslar, inciler barındıran çocukları ortaya çıkarmak ve onları da diğer çocukların arasına katmak lazım. 

Okula; basketbol veya voleyboldaki gibi sadece uzun boylu çocuklar gelmiyor! Matematiği, edebiyatı, şiiri, sporu, sanatın her dalını, doğayı, hayvanları, çocukları seven ve bu yönde ilerlemek, eğitim almak isteyen öğrenciler geliyor okula...

Ama biz öğretmenler ne yapıyoruz! "Bir sınav var ve bu sınavda bunlar çok önemli!" diye çocuklarımıza sadece matematiği ve sadece basketbol ve voleybolu öğretiyoruz. Çünkü herkesin, milli eğitimin, spor bakanlığının, okul müdürlerinin velilerin ve öğretmenlerin gözü boynunda madalya olanlarda, içinde neler yaşadığını bilemediğimiz, bir dokunuşla mükemmel işler başaracak güçte ve istekte olan çocuklarımızda değil! 

Aamir Khan'ın başrolündeki "Her Çocuk Özeldir!" filmi bana bu mesajı vermişti. Sizler ne düşünürsünüz bilemiyorum. Amam ben de her çocuk gibi farklı düşünüyor, hayal ediyorum. Hayal etmenin nesi kötüdür ki! 

Benim şimdi ki dileğim ve bu filmi yazmamdaki amaç da; birgün bizim okula da Ram Shankar gibi bir öğretmenin gelmesi ve sessiz sedasız, kendi başına hareket eden, herkesin şikayet ettiği o güzelim hentbolu görmesi, ilgilenmesi, diğer çocuklarla, başarılı sporlarla birlikte anılması ve bu sporu herkesin fark etmesini, takip etmesini ve sonunda hentbolun içindeki o müthiş yetenekleri, cevherleri ortaya çıkarmasıdır.

Unutmayın! İshaan'ı fark eden, içindeki yeteneği ortaya çıkaran ve bir çocuğa hayat veren Milli Eğitim Bakanı veya bir Okul Müdürü değil, bir öğretmen! 

Ve bu dediğimi de hiç ama hiç unutmayın! Hep futbol, hep basketbol, hep voleybol demeden; hentbolu fark edecek, hentbolun içindeki güzelliği ortaya çıkaracak, herkesin "Bu da nasıl güzel bir spormuş!" diyerek takip ettirecek bir öğretmen, bir antrenör, bir eğitici istiyorum. 

Ya da bir spor adamı, ya da bir milletvekili, ya da bir kadın, ya da bir Beden Eğitimi Öğretmeni...

Yeter ki bir kişi bu güzel sporu fark etsin ve  yeter ki "Bu spordan birşey olmaz!" demesin! Olur! Olur! Hem de öyle güzel şeyler olur ki bu sporda! 

Her Çocuk Özeldir! Her Çocuk Güzeldir! Her Spor Özeldir! Hentbol Güzeldir! 

Öğretmenlerime.....
Saygılarımla... Sevgilerimle... 

#24Kasım #ÖğretmenlerGünü #MilliEğitimBakanlığı #Öğretmen #AamirKhan #HerÇocukÖzeldir #Eğitim #Sinema #Hentbol #Antrenör

Zeynur Pehlivan
24.11.2017
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 09:04  No comments »

9 Kasım 2017 Perşembe

Tam da Eskişehir'e, Erkek Hentbol Milli Takımımızın  Belçika ile yapacağı maç için yolculuk yaparken, hem de bir Eskişehir'li olarak bunu yazmak gerçekten çok hoş bir tesadüf oldu. Çünkü şimdi yazacağım bu yazı da bir Eskişehir takımını anlatacak bir yazı olacak.


Biliyorsunuz ülkemizde Salon Hentbolunun 41 yıllık geçmişi var ve bu geçmişte de bazı öncü şehirler var. Salon Hentbolu ilk yolculuğuna Yaşar Sevim başkanlığında ve Erol İlgin, İsmail Yolcu, İsmail Hakkı Esemen, Sedat Muratlı, Murat Kılıç gibi isimlerle Ankara'da yola çıktı. Ankara ile birlikte Adana, Eskişehir, İzmir, Bursa ve Trabzon gibi şehirler de bu güzel yolculuğa katıldı.

Bu yıllarda bu yolculukta olan insanlardan birisinde benim. Küçücük bir çocukken ve hentbol nedir hiç bilmiyorken tanıştım bu güzel sporla... Daha çok birlikte olunca da aşık olmuştum bu güzel spora...



Eskişehir, hentbolun var olmasında öyle büyük görevler üstlenmişti ki ilk yıllarda...
Çok değerli hocamız Murat Kılıç, ki hentbolu Eskişehir'de ilk duyuran, sevdiren, getiren, benimseten kişidir, ile birlikte aynı Murat Kılıç hocamızın verdiği çaba, özveri, bir şeyi var etme gayretini gösteren, hentbola çok büyük emekleri olan Hüseyin Mor, Sırrı Özşen, Hamit Türkmen, Şükrü Oytan, Ahmet Hikmet Türe, Metin Tomsuk, Kenan Öner gibi çok kıymetli hocalarımız vardı Eskişehir'de... Ve bu çabalar, bu insanlar sayesinde ilk kupaların, ilk şampiyonlukların çoğu Eskişehir'e gelmiştir. 

Bir dönem Eskişehir adeta bir Organize Sanayi gibi çalışmaktaydı. Eskişehir adeta bir hentbol fabrikası gibiydi. Milli takımlara da, İstanbul'un birçok iyi takımlarına da bu antrenörler ve bu antrenörlerin yetiştirdiği sporcular giderdi.  Öylesine büyüktü Eskişehir'in hentboldaki yeri...

Evet, Eskişehir hala hentbolda öncü isimlerden birisi, hala okullarda şampiyonluklar kazanan bir şehir ama, geride bıraktığımız yıllarla birlikte yukarıda saydığım bu isimlerinde hentbolu bırakmaları veya bıraktırılmaları, çoğunun Eskişehir'den ayrılması ile artık Eskişehir, sahip olduğu Hentbol Fabrikası şehri olma özelliğinden uzaklaşmaya başladı. 



Eski günlerde Kılıçoğlu Toprakspor ve Eskişehir ETİ Bisküvilerinin yarattığı havayı, yakaladığı başarıyı diğer takımlar yakalayamadığından da, insanların vitrinde gördüklerini şeyleri hatırlamaları gibi, artık hentbol Eskişehir'de biraz arka planda kalmaya ve unutulmaya başlanmıştı. 

Bir Eskişehir'li olarak bu duruma, yani herkesin hentbolu çok iyi bildiği yıllardan, kimsenin hentbolu ağzına almadığı hatta gençlerin bile hentbolu bilmediği, ilgi göstermediği yıllara geldiğimizi görüyor ve çok üzülüyordum ki, imdadıma Selka yetişti. Hem de öyle bir yetişti ki!

Bir sene içinde Süper Lige çıkmayı başararak büyük bir işe imza attı ama ben Selka'nın yaptığı diğer muhteşem işlerden bahsetmek istiyorum. 

Hentbol kendi çocuğum olduğu için söylemiyorum ama, ki benim çocuğum da hentbolcudur; öyle güzel, öyle dinamik, öyle estetik ve içinde öyle güzel enstantaneler barındıran bir spordur ki! Bunu Hentbol Kulüpleri, özellikle Süper Lig kulüpleri nasıl görmez anlamış değilim!

Maalesef bu güzellikleri bir türlü gün ışığına çıkarmak istemeyen bir yapımız, bir tuhaf döngümüz, bir kabullenmişliğimiz var.



İnsan bir spor kulübünü, bir branşı, bir takımı niye yaratır ki! O spora, o şehre, o şehrin güzel insanlarına, gençlere, geleceğe hizmet etmektir, değil mi! Bunu da öyle kapıları herkese kapatıp, insanlara ulaşmadan, okullara, halka yakınlaşmadan, sessizce bekleyerek; o kitleye ve o amaca ulaşmak mümkün müdür!

Bunu iyi yapan bir iki kulüp var hentbolda ama onlarda, futbol kulüpleri olduğu için, taraftarları olduğu için!

Ama şimdi; "Aman! Yenildiğimizi kimseler duymasın!" zihniyeti ile hareket eden, duyurular bile yapmadan kendi kendilerine maç yapan, utanmasam "Hentbol oynadıkları için utanıyorlar olsa gerek!" diyeceğim takımların aksine, sporun bir eğlence, bir şölen olduğunu, bunun da ancak insanlarla yapılacağını çok iyi bilen ve bunun için hiçbir çabayı, masrafı düşünmeyen bir Selkaspor var. 

Yaptıkları inanılır gibi değil! Hentbola, spora, Eskişehir ve Eskişehirlileri öyle bir önemsiyorlar ki! "Aman nazar değmesin bu kulübe!" diyerek tahtaya vuruyorum.

Hentboldaki insanlarımızın hemen hemen hepsi, hentboldaki "kaliteden", yani hentboldaki kalitesizlikten şikayetçidirler ama nedense, hentboldaki kaliteyi yükseltmek için ne sahada, ne tribünde, ne de performanslarda bir değişiklikler yaparlar. 

İşte şimdi bütün bunları, elinin tersi ile bir tarafa itip, "Hentbol öyle değil, böyle sunulur!" diyen bir takım var! Hem de Eskişehir'de, benim canım memleketimde, hentbolun beşiği olan şehrimde!

Neler yaptığını yazsam "Bunu hentbol için mi yapıyorlar!" diyenler olabilir aranızda...
Evet, bunu Selka, hem de hentbol için yapıyor! Eskişehir için, spor kültürü gelişmiş bir kent ve gençlik yaratmak için yapıyor!

   Nin nnnnn nnnn
           

Selka'nın Süper Ligde henüz ilk senesi olduğunu hatırlatarak başlıyorum neler yaptığına...

1- Hentbol Takımlarının maçlarını S Sport'da yayınlanmasını sağladı. (Müthiş ötesi!)
2- Hemen bir genç, yıldız ve minik takımlar oluşturdu. (10 numara!)
3- Yaptığı etkinliklerle Eskişehir'e hentbolu duyurdu, duyuruyor.(Süper!)
4- Takımlarına Beton Adamlar ismini verdiler. (Öyle ya, bir takımın ismi olmalı!)
5- Maskotları bile var! (Harika!)
6- Maçlarında anonsçuları bile var! (Çok güzel!)
7- Bilboardlarda Beton Adamlarların haberleri bile var! (Çok hoş değil mi!)
8- Hepsinden önemlisi de; bütün kente ulaşmaya, bütün evlerin kapılarını çalmaya ve hentbolun ismini duyurmaya çalışıyorlar! (Ne denir ki!


Yaptıkları ile hentbola, insana ve bir kente değer veriyor, değer katıyor Selka!
Zaten bir Avrupa şehri olan Eskişehir'e, hentbolu da bir Avrupa'lı gibi sunuyor Selka!
Tüm bunları nerede, başka hangi takımda görebilirsiniz? Hangi takımda görebildiniz?
Hiçbir yerde, hiçbir hentbol takımında! 
Ben sadece Eskişehir'de ve Selka'da gördüm!

Hentbolun hep Selka'nın yaptığı gibi tanıtılması, sunulması gerektiğini düşünmüşümdür.  Hentbolun değişmesi ve gelişmesi için ona değer veren kulüplerin ve insanların hentbolda olması gerektiğini, hentbolun diğer takım sporlarına yetişmesi için basketbolun, voleybolun yaptığının yapılması gerektiğini düşünmüşümdür. 

Selka işte şimdi tam olarak bunu yapıyor!
Selka, sadece Eskişehir'de ki hentbolu, güzel hentbol günlerini tekrar canlandırmakla kalmıyor, hentbolun çıtasını yükseltiyor, hentbolu fazlasıyla yüceltiyor!

Sporun tüm saygınlığı ile selamlıyorum Selka'yı ve teşekkürlerimi sunuyorum!
Ne dersiniz! Avrupa'da ki takımlar, Eskişehir ETİ'den sonra, kulüplerde müthiş mücadeleler veren yeni bir Eskişehir takımı ile daha tanışırlar mı dersiniz! 

Zeynur PEHLİVAN



















































































iPad'imden gönderildi
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 09:43  No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search