Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

14 Ekim 2017 Cumartesi


İnsana; kendi doğduğu ve büyüdüğü yeri, ailesinin, arkadaşlarının bulunduğu, hentbol oynadığı yeri ziyaret etmesi o kadar iyi geliyor ki! 

Bildiğin, tadıyla tuzuyla sevdiğin bir denize girer gibi geliyor insana Eskişehir! Güvenle giriyorsun o güzelim denize!  ”Aman başıma  bir kaya parçası çarpacak mı!”, diye endişelenmeden atlıyorsun trenden! 
Zaten insanın başına ne gelebilir ki Avrupa şehri Eskişehir’de! 

Gelse gelse  trendeyken beni arayıp, “Şu saatte Espark’ın önünde Sinan abi ile buluşup yemek yiyoruz!” diyen şehir, mahalle, okul, takım ve ev arkadaşım olan, hayatta hiç vazgeçmeyeceğim arkadaşlarımdan birisi olan, milli takımın en iyi pivotlarından birisi olan Ayşe Sesli ‘nin dedikleri  ve yapmak istedikleri gelebilir insanın başına!

Gelse gelse Porsuk Spor Salonuna erkenden gelip sohbet ettiğimiz, hentboldaki  yolumuza aynı yıllarda çıktığımız Eskişehir’in hentboluna çok emekleri olan hocalarım Hamit Türkmen ve Metin Tomsuk, arkadaşlarım Sebahattin Çotuk, Sadullah Eriç, Ahmet Fatih Toptan, Çağlayan Koca, Mehmet Uygan, Metin Şeker, Abdullah Ulukuş, Uğur Bekyürek, Sema Yavaş, Fulya Karakoç, Nevin Yavuz, Şenay Kabadayı, Murat Kabadayı ve tabii Hentbol Güzeldir Kitaplığının Çocuk Kitaplığı Bölümüne yapmış olduğu o güzel katkı ile bizde ve hentbol kitaplığında çok ayrı yeri olan küçük seyircimiz, hentbol ve kitap sevdalısı sevgili Zeynep Alin Kabadayı ile karşılaşmak gelir insanın başına!

Eskişehir nasıl duygular hissettiriyor bana biliyor musunuz!
Hani, Lüks otellerde kalıp, en güzel giysileri giyip, en güzel Avrupa kentlerini görüp, en değişik tatları tadıp kendi baraka dahi olsa, iki göz odadan oluşan evine girdiğinde, üzerindeki giysilerden kurtulup rahat giysilerine kavuşup, mis gibi kokan tarhanaya kaşık salladığında “Evim, evim canım evim!” dersin ya! İşte ben de Eskişehir’de böyle duygular hissediyorum!

Hep söylerim! Ankara yaşamak istediğim şehir değil! Birkaç dost, tiyatro, sinema, etkinlikler ve de hentbol olmasa dayanılır gibi değil! O beni, ben onu benimsemiş değiliz! Bugün fırsatım olsa ilk fırsatta terk etmek istediğim şehirdir Ankara!
Ve, gitmek istediğim ilk şehir! Tabii ki Eskişehir'im! Annemin, kardeşlerimim, arkadaşlarımın yanında olmak! Ne büyük güven! Ne büyük huzur! 

Hem artık Eskişehir’de olmak istemem için bir başka güzel şey daha var! Selka var! Sporu ve hentbolu güzelleştirmeye çalışan bir kulüp var! Benim hentbolda görmek istediklerimi, yaşamak istediklerimi hayata geçirmeye çalışan, bir şehre hizmet veren, gençliği dinamik tutan bir kulüp var!

Nam-ı diğer Beton Adamlar var!
Çok hoş bir isim değil mi!

Hentbola ne kadar uygun! Ben, bir branşı tarif ederken branş ne ise o olmalı, diye düşünüyorum. Hani ben kadın takımları için “Salonun Amazonları” dediğimde, bazıları “Hiç zarif değil!” demiş, "melek, peri, sultan" gibi isimler olmalı demişlerdi.

Ya tamam,  ben “Salonun Amazonları” dedim diye isim Salonun Amazonları olmasın ama, melek, peri, sultan gibi isimler zaten kullanılıyor, ayrıca bu tür isimler bizim branşı tarif etmiyor, gibi geliyor. 
 
Aman güzel, hoş bir isim olsun diye, sumoculara, güreşçilere, haltercilere öyle naif, munis isimler koyabilir misiniz! Rakibinin etrafında peri gibi uçup, dokunmaya, zarar vermeye korkan bir güreşçi düşünebiliyor musunuz! Bence hayır! Bir branş ne ifade ediyorsa odur!
 
Hentbol;  bir mücadele, bir yakın temas, bir kuvvet, bir akıl oyunudur ve bir sporcu, bir maçta bu özelliklerin hepsini uygulamak, sergilemek zorundadır.  Hentbolu iyi, güzel, hoş göstereceğiz diye branşın özelliklerinden uzaklaşmak bana pek mantıklı gelmiyor. Hentbol bu özelliklerinin hepsini barındırdığı için çok güzel zaten. Bunlar kötü bir şekilde uygulanacak,  hentbol kötü bir şekilde anımsanacak diye bir şey yok!

Şöyle düşünün! Bir futbol maçı gözünüzün önüne getirin! Rakip iki futbolcu bir topa sahip olmak için kıyasıya koşuyorlar, itiyorlar, düşüyorlar, kafa kafaya çarpışıyorlar, uzanıyorlar, tekme yiyorlar, yağmur çamur içinde kalıyorlar! 

Ya siz hiç çamur içinde, ter kan içinde bir peri, melek gördünüz mü! Şimdi biz buna Futbolun Melekleri, desek hoş olur mu! Tamam belki melek diyerek cinsiyet, kadının güzel özellikleri  anlatılıyor olabilir ama orada futbol oynayan birisi var! Biz orada kadını değil, futbolcu ya da hentbolcuyu anlatmak istiyoruz. 

Neyse biz yine konumuza dönelim. Selka’nın Beton Adamlarına dönelim!  Bizler insanımızın, binamızın öyle yamuk yumuk olmasını değil aksine ikisininde temellerinin sağlam olmasını isteriz değil mi! Hele ki sporda! Hele ki gençliğe hizmet eden takım sporu olan hentbolda! Hele ki insanda! İnsan sağlam olacak ki, bina da sağlam olsun değil mi?
 
Hentbolcu dediğin de, sporcu dediğin de her yönü ile sağlam olacak kardeşim! Beton gibi sağlam!

Bizler çocuklarımızı spora; sporun kuralları içinde, rakiple, rekabetle, yaşadıkları ve gördüklerini hareketlerle öğrensin, sağlam bir karakter kazansın diye gönderiyoruz. En azından ben öyle gönderiyorum.
 
Dün de Beton Adamların yanındaydım. Harika bir atmosfer vardı. 
Ne gördüm biliyor musunuz! İlk defa, Almanya’da ki bir hentbol maçına gidip de oradaki güzellikleri alıp buraya getirmiş  ve  uygulamayı başarmış bir kulüp gördüm. Mutlaka birçok hentbol kulüp yöneticisi veya antrenör gitmiştir Almanya’da ki maçlara ama ilk defa bir kulüp gördükleri ile yetinmemiş ve bizlerin de, Eskişehirlilerin de görmesini sağlamış.

Salonu tek bir hentbol  maçına değil, tam bir spor şölenine çevirmişler! Ama durun! Spor Salonunun içinden değil, önce dışından başlamam gerekir. Salonun  giriş kapısının tam karşısında, üzerinde Beton Adamların fotoğraflarının olduğu kocaman bir afiş var. Salonun yanlarında Selka’nın bez afişleri var. Sanki bu salon Selka Hentbol takımına ait gibi bir his veriyor insana. 

Derken bir de ne göreyim! Üzerinde Hentbol figürü olan bir otobüs gelmesin mi uzaktan! “Yok artık!”, dedim. Eskişehir gibi küçük bir kenttede mi bu otobüsü kullanıyorlar! “Evet!” dedi Selkaspor’un antrenörü Osman Hoca. “Biz aynı yerde toplanıp, birlikte hareket ediyoruz maça!”

Ayyy! Çok hoşuma gitti. Üzerinde Selka yazan, hentbol figürü olan bir otobüsün Eskişehir sokaklarında yol aldığını, göründüğünü düşünsenize! Herkes öğrenmez mi o takımı, o kulübü ve o sporu! Herkes kafasını çevirmez mi o yöne! Ben bazen  burada Gençlerbirliğinin otobüsüyle karşılaşıyorum da, gözden kaybolasıya kadar izliyorum vallahi!

Tebrik ediyorum Selka yöneticlerini! Her detayı taşımışlar Eskişehir’e salonlara! İnsan bazı şeyleri hentbolda görünce aptallaşıyor biliyor musunuz! Kolay değil! 41 senedir güzel birşeyler olsun diye bekliyoruz hentbolda...

Şaka gibi ama, bilmeyenler için söyleyeyim, Selka’nın Eskişehir’de ki tüm maçlarını S Sport veriyor ve bunu, Cuma günü sanki bir futbol maçını verir gibi profesyonelce yapıyor, veriyor. Maçı Eurosport’un deneyimli  spikeri  Ozan Can Sülüm anlatıyor ve kime sorduysam “Harika anlatıyor ve hentbolu iyi biliyor!” diyorlar. 

Yani “Hentbol maçını verelim de, nasıl verirsek verelim!” demiyorlar! Bu yayın, bir spor kulübünün hentbolda bunu istemiş ve başarmış olması hentbol adına bir milattır. Bir vizyondur, bir bakış açısıdır. Bir spor dalı bu şekilde yönetilmeyi, bir spor bu şekilde ifade edilmeyi hak eder ve bekler. 

Bir kez daha tebrik ediyorum  Selka idarecilerini ve bunun için emek verenleri! 

Takımın beton renginde  bir de maskotu var biliyor musunuz! Maç öncesi ve molalarda sahaya çıkıp dans ediyor! Herkesin  ilgisini çekiyor! Çocukları eğlendiriyor, o salona gelenlerin canının sıkılmasına izin vermiyor!
 
Bir de neyi beğendim biliyor musunuz! Mesut Tuncal  eline mikrofonu alıyor ve adeta Dünya, Avrupa şampiyonasındaki anonslar gibi takımını anons ediyor, maçı yaşıyor, maçı anlatıyor! Teşekkürler Mesut!  Sesinin rengi de, tonu da tam hentbolluk! Sesin salonu öyle bir  dolduruyor ki! 

Hiç Almanya’da maç seyrettiniz mi? Seyrettiyseniz maç öncesi koltuklara bırakılan ve maç boyunca ele vurularak ses çıkartılmasını sağlayan kartonlar var ya, o kartonlarda dün tribündeydi. Kartonun bir yüzünde takım fotoğrafı ve sporcuların tek tek tanıtımı, diğer yüzünde de  maç fikstürü var biliyor musunuz!

Tüm bunları bir hentbol maçında, bir hentbol salonunda gördüğünüzü düşünebiliyor musunuz! “Hentbol Güzeldir! Biraz gayret edin lütfen!” diyorduk ya! Selka, bu şekilde hentbolu güzelleştiren ve önemseyen tek kulüp şu anda! Aman Selka’yı ve Selka’nın yaptıklarını takip edin, destekleyin ve alkışlayın lütfen!  Hentbola bu anlamda hizmet eden, yani hentbolu sadece sahadaki müsabaka olarak düşünmeyen tek takım Selka…

Bravo Selka’yı ve tüm bunları var edenlere! 
Pardon! Pardon! Az kalsın unutuyordum! Yapılan güzel birşey daha vardı! Maç sonunda bir de çekiliş yapıldı. Selka, her maç üzerinde numara olan maçın biletini basıyor, seyircilere bedava dağıtıyor ve bir hediye veriyor. Dünkü hediye de bir Hoverboard’du.

Şimdi siz olsanız ne söylerdiniz tüm bunlara! Bu maçlara gidilmez mi! Bu takım alkışlanmaz mı! Bu takım için, bu yapılanlar için bu kadar uzun yazı yazılmaz mı! 

Benim oğlum Selka’nın dün yendiği takımda oynuyor, yeniliyor ve benim yaptığıma bakar mısınız! Oturmuş rakip takım için yazı yazıyorum! Yazacağım, yazmaya da devam edeceğim. Ben sporu bu şekilde, Selka’nın yaptığı şekilde seviyorum. Sporu güzellikleri ile seviyorum. Bu duyguları bana yaşattığı için seviyorum. 

Teşekkürler Selkaspor ve Selka’nın yaratıcıları! Hentbol inanın böyle çok daha güzel!
Zeynur Pehlivan
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 11:04  1 comment »

9 Ekim 2017 Pazartesi



O kadar bıkmıştık ki, A Milli Futbol takımında olanlardan...
O kadar usanmıştık ki, A Milli Futbol takımında konuşulanlardan...
Kim kadroda yer alacakmış! Kim kaç euro prim alacakmış!
Birgün bir sporcuyu manşetlerde görüyorduk, birgün bir antrenörü!
Diğer gün liglerimizde oynayan yabancı sporcular söz konusuydu, bir başka gün futbola yabancı olanlar!

Oysa biz bunları duymak istemiyorduk ki!
Biz bunları görmek, okumak istemiyorduk ki!

Biz sahada yüreği ile oynayan, hayatını sahada vereceği mücadele için düzenleyen, kulağını sporun doğru sözlerine, gözünü sadece spordaki doğru hedeflere doğru çeviren ve tüm bunları ile diğer sporculara örnek olan futbolcular görmek  ve izlemek istiyorduk! 

Bugüne kadar çok bekledik!
Ah artık bir gün de futbolu, sahadaki sporcuları, verilen inanılmaz mücadeleyi konuşsak diye çok arzu ettik! 

Nasip bugüneymiş! 

Bugün sahada yer alan Ampute takımdakilerinin karşılaştığı sorun veya yaşadıkları hayatla, istedikleri şeylerle, hissettikleri duygularla her iki takım arasında o kadar büyük farklar var ki! 

Bugün Vodafone Park'ta yerlerini alanlar kadar heyecanla takip ettim Ampute Milli Takımızın verdiği mücadeleyi. Gol atılınca kendim atmış kadar, gol yiyince onlar yemiş kadar üzüldüm ekran karşısında. Sosyal medyadan bazı arkadaşlarımın ağladığını okudum. 

Gerçekten duygulanmamak elde değildi. Kanedyenlerine tutulan ellerinden nasıl güç alıyorlar, bunlar vasıtasıyla hem kafaya yükseliyor, hem ayakla nasıl şut çekebiliyor, tek ayakla nasıl koşuyorlar, 50 dakika hem öne hem geriye, hem savunmaya hem hücuma koşmayı nasıl başarıyorlar!

Aynı durumdaki rakip sporcu arkadaşlarına nasıl üstünlük sağlıyorlar, bunun için nasıl antrenman yapıyorlar! 

Bugün Şampiyon olan Ampute takımı bizleri tamamen sahanın içine, futbolun özüne aldılar. Mücadelelerine hayran olduk. Gollerde çocuklar gibi sevindik. Şampiyon olduğumuzda "Oleeeeey, Oleeey, Oleey, Oley!" dedik.

Uzun zaman sonra kendimi ilk defa futbolu anlamaya çalışırken, futbolcuların verdiği mücadeleyi sonuna kadar seyrederken ve alkışlarken buldum. 

Futbol güzel oyunmuş ama siz bir başkasınız Ampute milli takımı!
Sizin hepinizin ayrı bir hikayeniz olduğunu biliyoruz ama şimdi hepinizin tek bir hikayesi var. Artık sizin bir Avrupa Şampiyonu kupanız ve bir hikayeniz var.

Spor sizi ayakta tutabilir ama bugün siz tüm Türkiye'yi ayağa kaldırdınız. Bunu siz başardınız. Sahada olmasını gerekeni siz yaptınız. Yazılması gereken hikayeyi siz yazdınız. Yarın sizleri okumak, futbolu okumak büyük keyif olacak. 

Kocaman tebrikler ve teşekkürler Ampute Milli takımı. 
#Türkiye #AmputeMilliTakım
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 11:46  No comments »

7 Ekim 2017 Cumartesi


Hentbolda ilk dev takımları gördüğüm zamanları hatırlıyorum da! Ne yıllardı ama! 

1990-1991 sezonuydu. Eskişehir Eti Bisküileri Hentbol takımı bir önceki sezon Erkekler Deplasmanlı Liginde şampiyon olmuş ve Türkiye’yi Şampiyon Kulüpler Kupasında temsil ediyordu.

İlk turda İsrail, ikinci turda İzlanda derken, üçüncü turda inanılmaz ama gerçek, hentbol tarihinde bir ilk olan, Almanya gibi büyük bir hentbol ülkesinin en büyüğü olan bir takımı, Grosswallstadt’ı yeniyor ve yarı finale kalıyordu. Açıkcası bizler daha İzlanda’yı bile nasıl yendiğimize inanamazken ardından gelen bir Almanya galibiyeti hentbol camiasında büyük bir sevinç ve ümit yaratmıştı. Hentbolu güzel günler bekliyordu. 


Of of offff! O günleri hatırlıyorum da! Bir öne geçiyorsun, bir farkı yakalıyorsun! Bir turu geçecek avantajı yakalıyorsun, bir turu kaybedecek skoru! Bir üzülüyorsun, bir heyecandan yerinde oturamıyorsun! Bir yanındakine bir sahadakine sarılıyorsun! İnanılmazgerçekten inanılmaz günlerdi hentbol adına! Burada yeri gelmişken bu güzel ve hiçbir zaman unutulmayacak günleri bizlere ve hentbola yaşatan rahmetli Yaşar Sevim hocamızı rahmet ve şükranla bir kez daha anıyorum. 


Ve son, yarı final maçında Barcelona ile karşılaşmıştı Eti Bisküileri hentbol takımı. Tabii o maçlara kadar, “No pain no gain!” inancıyla mücadele eden Eti, bu maçta birkaç oyuncudan yoksun olarak Barcelona karşısına çıkmış ve her iki maç da kaybetmişti. 


Ama bizler çok mutluyduk. Yabancı oyuncu olmadan, bir zamanların en muhteşem, kendi ülkesinde yılın sporcusu seçilen Veselin Vuyovic gibi efsane oyuncularla dolu dünyanın en büyük kulüplerinden Barcelona ile mücadele ediyordu.  Halis muhlis Türk kanıyla sahada yer almıştı ETİ. 

Gelinen, gidilen, varılan, yol o kadar güzeldi ki! Yaşanan, yaşatılan duygular o kadar farklıydı ki! Ama buraya kadardı. Buraya kadardı! Çünkü gücümüz buraya kadar yetebiliyordu. İki farklı yüzyılda kurulmuş kulüplerden bahsediyoruz! Olacaktı o kadar! Bizim için Barcelona ile yarı finalde karşılaşmak Dünya Şampiyonluğu kadar önemli bir başarıydı. Sanırım biz kupayı alsak da aynı sevinci yaşayacaktık! 


Bugün bu şampiyonada Beşiktaş Mogaz temsil ediyor ülkemizi. Ama 1991 yılından bugüne o kadar çok şey değişti ki hentbolda!


Kurallar değişti. Artık hentbol “İstediğin kadar hücumda kalabileceğin bir spor dalı değil!”, diyerek hücuma gol atmaya yönelik hiçbir girişimde bulunmadığın anlaşıldığı anda top el değiştiriliyor. Artık gol attıktan sonra aheste aheste kendi kale alanındaki yerine dönemiyorsun. Attıktan sonra sevinmeye bile zaman yok artık hentbolda. Çünkü artık hızlı santra denilen bir kural var ve top başlama çizgisine gelir gelmez hiçbir oyuncuyu beklemeden oyun başlatılıyor. Artık hentbol hücumda altı kişiyle oynanmıyor, kaleci kalesinde rakip takımı beklemiyor. Kaleciler kaleyi boş bırakıp kenar çizgisine gelerek yerine başka bir oyuncunun girmesiyle 6’ya 7 hücum edilebiliyor ve kale boş bırakılarak riskler alınabiliyor.


Bunun içinde artık hentbolun; her zamankinden daha hızlı, her zamankinden daha kuvvetli, her zamankinden daha becerikli, daha yetenekli, her zamankinden daha kısa sürede doğru kararlar verebilen teknik heyet ve oyuncu grubuna sahip olması gerekiyor. Artık günümüz hentbolu bir satranç akılcılığında ama bir motor yarışı hızında ya da bir buz hokeyi gibi büyük bir hızda oynanıyor.

İşte gelmek istediğim nokta burasıydı. İşte biz maalesef bu noktada, modern hentbol dediğimiz noktada hentboldan koptuk. Her ülke bu değişime çabuk adapte olurken biz çok gerilerde kaldık ve çok uzaklaştık. Biz 1991 yılındaki hentbolda kaldık ve bir daha öyle mücadeleler göremedik. 


Haksızlık etmeyelim. Statü değişikliği ile Kulüpler Şampiyonası adı altında oynanan ama artık  FinalFour adını alan ve dörtlü final şeklinde yapılan bu organizasyonun grup maçlarına kalarak büyük mücadele veren Beşiktaş Mogaz’ın hakkını verelim. Bize çok büyük takımlar seyrettirdi… Ama Beşiktaş Mogaz bile sekiz yabancı oyuncu ile bu gruplarda mücadele ederken maalesef bu aşamada takılıp kalıyoruz. Daha da tuhafı, daha oraya gelmeden Süper Ligimizdeki hiçbir ekip henüz Beşiktaş Mogaz ile mücadele edemiyor, ya da etmek istemiyor.   


Yaklaşık 10 senedir Süper Ligin şampiyonu daha oynanmadan bellidir ve bu durum, hentbol erkeklerdeki şampiyonun kabulleniş  durumu, hiçbir takımın Beşiktaş Mogaz ile mücadele edecek bir takım yaratamamış olması hentbola, hentbolseverlere rekabeti unutturmuştur. 

Bugün Türk hentbolu ile FinalFour’da oynanan hentbol ve atmosfer arasında Ağrı Dağı kadar fark vardır. İlk sekiz takım arasına girmek bile neredeyse ulaşılmaz oldu bizim için. Ligimizdeki her takım yabancı oyuncu ağırlıklı mücadele etmesine rağmen hentbolda bir türlü 80’li yıllarda yakaladığımız ivmeyi, yakalamayı bırakın, yaklaşamıyoruz bile.. Çünkü oynanan oyun artık keyif vermiyor, kendi oyuncumuzu göremiyoruz. Kalite bir hayli düşmüş durumda. Maçlar dışında hiçbir etkinlik yapılmıyor, seyirci gelmek istemiyor ve en önemlisi alt yapıya önem verilmediği için çok az sayıda yetenekli genç oyuncular görebiliyoruz. 


Velüx EHF Şampiyonlar Ligi FinalFour’da biletler bir sene önceden satışa çıkıp binlerce insan gişe önlerinde sıra beklerken bizler Süper Ligimizdeki oynanan maçlara seyirci gelsin istiyoruz, bekliyoruz.

Ben hentbol hakkında çok şey yazarım ama sizlere tavsiyem, yukarıda bahsettiğim Velüx Şampiyonlar Liginden bir maç seyretmeniz. Ben sürekli “Hentbol Güzeldir!” derken oradaki muhteşem hentboldan bahsediyorum. Bütün isteğim orada oynanan hentbola yakın bir hentbol görmektir. Bütün isteğim oradaki hentbolu bilen binlerce insan gibi burada da binlerce insanın hentbolu bilmesi, sevmesi, izlemesidir.


Ama bizlerden önce Şampiyonlar Liginde oynanan Modern Hentbolun, Süper Ligimizde oynanan hentbolumuza şu soruyu sorması gerekiyor!

Biz aynı branş mıyız! Ya da sadece isim benzerliği mi!


Zeynur PEHLİVAN

 

 

 

 


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 09:48  No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search