Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Değerli dostlar, sizlere yine bu olur mu diye sorabileceğiniz, aykırı bir konudan bahsedeceğim.

Hepiniz bir spor dergisi olan “Socrates Dergisi”ni biliyorsunuzdur. Derginin Temmuz 2017 sayısında ilgimi çeken bir yazı okudum. “Akıl Oyunları” başlıklı bu yazı, NBA Amerikan Basketbol Ligi’nde genç oyuncuların takımlara seçilme sürecinde (Draft) yapılan bir uygulama ile ilgiliydi. Takımların yöneticileri, kendi takımlarına almak istedikleri oyunculara sadece oyun tarzları ile ilgili sorular sormuyorlar. Bir işe alım mülakatındakine benzer sorularla karşılarındaki oyuncuların sosyal, kültürel, zihinsel yapılarını da test ediyorlar. Örneğin: Justin Patton’a, Minnesota Timberwolves yöneticileri şu soruyu sormuş, “Trafikte sarı ışık gördüğünde hızlanmayı mı yoksa yavaşlamayı mı seçersin?” 2.13’lük dev pivotun cevabı ise birkaç puan kazandıracak nitelikte olmuş ve “nereye gideceğime bağlı” diyerek iyi bir yanıt vermiş.

Bu ve benzer sorulardan bazıları şöyle;

**Trende seyahat ederken makinistin öldüğünü öğrensen ne yaparsın?

**Rögar kapakları neden yuvarlaktır?

**Bu odaya sence kaç tane basketbol topu sığar?

**Okulundaki hademeye sorsak senin hakkında ne söylerdi?

akıl_zeki

Bu soruları daha da arttırmak mümkün. Ancak burada esas sorulması gereken soru “Neden böyle bir uygulamaya ihtiyaç duyuluyor?” Bence bu tür soruların sorulma sebebi; yöneticilerin ya da antrenörlerin artık oyuncuların sportif becerileri yanında zihinsel becerilerini de görmek istemeleridir. Oyun sırasında meydana gelebilecek her türlü sorunla başa çıkabilmek sporcunun aynı zamanda zihinsel becerilerinin de gelişmiş olmasına bağlıdır. Hiç umulmadık, hiç çalışılmadık bir durum ortaya çıktığında bu sorunu çözebilecek ve anında tepki verebilecek zihinsel çevikliğe sahip olunması gerekir. Bunun yapılabilmesin de ise “öğrenme çevikliğine” sahip olunması önemlidir. Öğrenme çevikliğini sağlayacak çalışmalar ise bir sporcunun eğitim sürecini devam ettirmesi, kültürel ve sosyal yaşamını üst düzeyde sürdürmesi, çeşitli yaşamsal becerilerini geliştirmesi ve sürekli öğrenmeye açık olması ile sağlanabilir. (http://www.hurriyet.com.tr/ogrenme-cevikligi-40336331 ) Bu konuda detaylı bilgi almak için ilgili makaleyi okuyabilirsiniz.)

Aksi taktirde, oyun içerisinde sizden çok daha üstün sportif becerilere sahip bir takımla ya da sporcuyla başa çıkmanız mümkün olmayacaktır. Bu nedenle böyle bir uygulamayı gerçekleştirmeleri bence çok doğru ve yerinde bir uygulamadır.

Aslında, keşke bizim sporcu transferlerinde de buna benzer küçük uygulamalar yapılabilse. Şimdiden mırıldanmaları işitebiliyorum ancak antrenörlerimizin antrenman sırasında bir çalışmayı kaç kez tekrar etmek zorunda kaldıklarını, ne fırçalar attıklarını bir hatırlamalarını öneririm. Bu nedenle, antrenmanlardan bazılarını özel zihinsel gelişim çalışmalarına ayırmaları ve sporcularını bu tür zihinsel gelişim etkinliklerine yönlendirmeleri yararlı olacaktır diye düşünüyorum. Bizim hentbol branşının bu konuda biraz eksik olduğunu ifade edebilirim.

Ne demiş büyük önder Atatürk: “Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” Bir sporcu hem sportif beceriler hemde zihinsel beceriler konusunda yeterliyse daha ne isteyelim.

 Bilmiyorum, belki ileride benzer uygulamalar bizde de olur. O zaman antrenörler daha az yorulurlar, daha az bağırmak zorunda kalırlar, maçları izlemesi de daha keyifli olur ne dersiniz?


Zeki Pehlivan



Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 08:57  No comments »

6. sı düzenlenen Hentbolcular Buluşuyor etkinliği öyle bir hal aldı ki, bundan sonra bu organizasyonu yapacak olanlara Allah kolaylık versin! 

Trabzon'da düzenlenen etkinlik öyle güzeldi ki, gelecek yıl bu organizasyonu düzenleyecek olan Antalya'nın Allah yardımcısı olsun! 

Ayhan Pala ve ekibi öyle nefis bir iş yapmış ki, bundan daha iyisini yapmak için çabalayacak olan Birol Ünsal ve ekibine Allah kolaylıklar versin!

Gecesi gündüzü, yolculuğu Trabzon'u, hentbolu eğlencesi, dostluğu misafirperverliği ile Trabzon'da bulunduğum dört günün hepsini bir yazıda aktarmaya çalışsam, sanırım haftanın bir dört beş gününü, bu yazıyı okumak için ayırmanız gerekecekti. O nedenle ben burada sadece Trabzon'a gitme nedenimiz olan Hentbolcular Buluşuyor etkinliğini sizlere anlatmak istiyorum.

Trabzon'da ki etkinliği bu kadar güzel hale getiren, geçmiş yıllarda oynadıkları hentbolu bir kez daha oynamak için orada olan hentbolcuları doyasıya eğlendiren; bir etkinlik için gelen insanları tek bir bütün haline getirmek ve onları kaynaştırmak için tek bir otelde toplayan, ki bu etkinliğin ana teması olan "Biz bir aileyiz." sözüne çok uygun olan bir uygulamaydı, bir etkinlik için gelen insanları Trabzon kültürü, Trabzon ve spor camiasının tanınmış insanları ile buluşturan Ayhan Pala ve ekibi için yazılacak ve söylenilecek çok şey var ve inanın bunların hepsi güzel şeyler! 

Etkinlik hakkında yazılacak tek bir eksiklik varsa o da bu etkinliğe gelmeyenlerin eksikliği, etkinliğe katılmak istemeyenlerin yokluğudur. 

Ben, Hentbolcular Buluşuyor etkinliğini çok çok önemsediğimi defalarca yazdım, söyledim. Birincisi; hergün gittikçe kötüleşen ve gittikçe insanlıktan uzaklaşan insanların olduğu bir dünyada, insanların birbirlerinden uzaklaşmalarına izin vermeyen, birarada tutmak için, birlikteliği, camiayı daha da güçlendirmek için her sene yapılan bu etkinliğin devam etmesi benim için çok anlamlıdır. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Üstelik bu etkinlik hiçbir branşta görmediğimiz nitelik ve özelliktedir. Bu etkinlik hentbolun ayrıcalığı ve yüzakıdır. Bu etkinliği başlatanlara, yapanlara, bu etkinliğe katılanlara ve destek olanlara sonsuz teşekkür ediyorum. 

İkincisi ise; bir insan ya da bir kent, yüzlerce insanı, sevdiği sevmediği, tanıdığı tanımadığı, bildiği bilmediği ile, neden yüzlerce insanı biraraya getirmek ve onları mutlu etmek için uğraşır ki! Bana göre bunun tek bir cevabı olsa gerek! Sevgi... Hentbola olan sevgi... İnsan ancak insanı severse onlar için birşeyler yapmak ister, insan ancak birşeyi severse ona emek verir. Ben bu etkinliği bu iki yönü ile çok önemsiyorum. İnsanlık ve hentbol yaşaşın diye çaba gösterenleri ayakta alkışlıyorum. 

Eskişehir. İstanbul, İzmir ve Adanadan sonra bu etkinlik bu sene Trabzon'da yapıldı. Yapıldı ama ne yapılma!  Ayhan Pala ve ekibini candan kutluyorum. Dört dörtlük ya da beş yıldızlı bir iş yaptı  Trabzon diyebiliriz. 

İlk gün, yani 18 Mayıs günü hakkın rahmetine kavuşmuş Trabzon ve hentbolun değerli isimleri için bir mevlit okutuldu. İkinci gün ise, saat 10:00'da tüm katılımcıların iştirak ettiği bir kokteyl düzenlendi. Burada, bu etkinliğe adı verilen Sayın Ali Osman Ulusoy beyefendi tanıtıldı, aramızdan ayrılan hentbolcular için hazırlanmış slaytlar izlendi. Daha sonrasında da Trabzon'un nefis lezzetleri ile tanışıldı, Faroz Balıkçı Barınakları ve Uzungöl ziyaret edildi. Akşam ise aramızdan ayrılan sevdiklerimizin aileleri ile yemek yenildi, plaketler verildi. 

Dünü dolu dolu yaşadıktan sonra Cumartesi günü birçok ilden gelen tüm Veteran Hentbolcular, hep birlikte kendilerine tahsis edilen araçlarla Karadeniz Teknik Üniversitesi içinde yer alan Spor Salonuna hareket etti. Takımlar tıpkı büyük bir spor organizasyondaki gibi seremonideki yerini aldı. Ayhan Pala'nın konuşması ve saygı duruşundan sonra hep birlikte Isınma Çalışmalarına başlandı. Horonlarla coşuldu, Kolbastı Veteran Bastı'ya dönüştü.

Organizasyon Komitesinin her takım için ayrı ayrı yaptırdıkları maç formaları dağıtıldı ve sabahtan akşama kadar müsabakalar yapıldı. Hentboldaki ilk günlerimizdeki gibi yavaş, hentboldaki son günlerimizdeki gibi teknik hareketler yapıldı. Bacaklar koşmasa da orada olmak, güç olmasa da o toplar tutulmak ve gol atılmak istendi. Herkes o sahada yer almak, o formayı giymek, vaksın o yapışkanlığı tatmak, hentbolun o tatlı sertliğini bir kez daha vücudunda hissetmek istiyordu.

Müsabakalar bittiğinde hep beraber otele dönüldü. Akşam düzenlenecek olan Gala Gecesi için hazırlıklar başlamıştı. Saat tam 19:30'da otelin büyük salonunda unutulmaz gece, Etkinlik Başkanı Sayın Ayhan Pala'nın konuşması ile başladı. Geceye değerli isimler iştirak etmişti.  Trabzonspor Kulübü Başkanı Sayın Muharrem Usta, Trabzonspor As Başkanı Sayın Ahmet Çubukçu, eski Gençlik ve Spor Genel Müdürü Sayın Mehmet Atalay, Trabzon milletvekili Sayın Salih Cora, organizasyona büyük katkıları olan Ortahisar Belediye başkanı Sayın Metin Genç salondaki yerlerini almışlardı. 

Slayt gösterileri, şiir ve değerli isimlerin konuşmalarından sonra, Trabzon'un en sevilen sanatçıları sahne aldı ve gece başladı. Aynı zamanda hentbolun 41. yılının kutlanıldığı gece, adeta bir şölene dönüştü. Müziklerde yerinde oturmak, ezgilere katılmamak mümkün değildi. Masalar boşaldı, kollar havaya kalktı ve bacaklar hareket etmeye başladı. Durmamacasına, yorulmamacasına... Geceye "Eski dostlar, İzmir'in efeleri, Ankara'nın bağları" da dahil oldu.  Gece ilerledikçe ilerledi, bacaklar hızlandıkça hızlandı, sesler yükseldikçe yükseldi, kıyafetler ıslandıkça ıslandı. Horon bilmeyenler horon, kolbastı bilmeyenler kolbastıyı öğrendi. 

Herkesin ağzından, "Uzun zamandır böyle eğlenmemiştim!" sözleri çıkıyor, kimse geceden ayrılmak istemiyordu. Trabzon harika bir iş yapmıştı. Yemek, sohbet, eğlence doyumsuz bir hal almıştı. Gecenin açılışında Ataol Behramoğlu'nun "Yaşamaktan Öğrendiğim birşey var. Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın hayatı!" ile başlayan şiirini okumuştum. Aslında o gecenin ne kadar muhteşem bir gece olduğunu bir arkadaşımın, benim okuduğum şiire istinaden söylediği şu sözlerinden anlamak mümkün! "Yaşadın mı böyle yaşayacaksın! Oynadın mı dibine kadar oynayacaksın!"

Sadece o muhteşem geceden değil, herşeyden tam not aldı Trabzon ve gecenin sonunda etkinlik bayrağı, önümüzdeki sene organizasyonu düzenleyecek olan Antalya'dan Sayın Birol Ünsal devredildi. Trabzon, yaptığı bu güzel organizasyon ile çıtayı öylesine yükseltti ki, sanırım bundan sonraki her organizasyonu Trabzon ile karşılaştıracağız. Bu nedenle bundan sonra yapacak olan tüm illere ve görevli olan arkadaşlara Allah kolaylıklar versin, diyorum. Bundan sonra bu organizasyonu yapacak olanların işleri gerçekten çok zor! 

Trabzon'da görev alan ve bu güzel organizasyonu unutulmaz hale getiren başta Sayın Ayhan Pala olmak üzere emeği geçen, katkı sağlayan tüm arkadaşlara Allah ne muratları varsa versin, diyorum. Bizler; sizi ve hentbol için yaptıklarınızı unutmayacağız! Hentbol ve bizler için verdiğiniz emeklere sonsuz teşekkürler ediyorum. Seneye Antalya'da görüşmek üzere. Hoşcakalın. 

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 08:51  No comments »

Hentbolu kimse bilmez ki, hentbolcular bilinsin değil mi ama! Hentbol takımı olarak güzelim, koskocaman ülkemde bilinse bilinse bir tek Beşiktaş Mogaz bilinir! O da büyük camia, büyük spor kulübü olduğu için! Sosyal medya aracılığı ile tüm kara kartallara ulaşabildikleri için! Erkek hentbolcu olarak da bilinse bilinse bir tek Ramazan Döne bilinir o da milli takımın ve Beşiktaş Mogaz’ın büyük hentbolcusu olduğu için!
Dediğim gibi hentbol ülkemizde pek tanınmıyor ama hentbol; tam ülkemiz insanı için uyarlanmış, tam ülkemiz insanının mücadeleci yapısını ortaya koyacak şekilde tasarlanmış mükemmel bir spor dalı. İçinde bulundurduğu birçok özellikleri ile bütün çocukların oynaması gereken, bütün sporseverlerin izlemesi gereken bir spor dalı. Koşuyorsun enerjini kullanıyorsun,  gol atıyorsun mutlu oluyorsun, savunma yapıyorsun gücünü test ediyorsun,  pas veriyorsun aklını kullanıyorsun, herkese sarılıyorsun birlikte olmayı öğreniyorsun.
Yani her çocuğun, her gencin tatması, yaşaması gereken duygular bunlar. Takım olmak, bütün yeteneğini sergilemek, aklını anında ortaya koymak, hızlı hareket etmek, oyun okumak, taktik üretmek, beraber sevinmek, koşmak, yere yatarak havada uçarak gol atmak, voleyboldaki gibi blok yapmak, basketboldaki gibi top sürerek savunma adamını geçmek, futboldaki gibi topu doksana takmak, yedi kişi ile aynı anda hücum etmek, yedi kişi ile aynı anda savunma yapmak… 

               Mm 
       
Hentbol sporu öyle çok şey barındırır ki içinde anlat anlat bitmez. Gelin en iyisi size bir sporcu da bunu anlatayım. Adı Ramazan, soyadı Döne. Bizler ona kısaca Ramo deriz ama onu uzun uzun tarif ederiz.
Futbolda herşeyi ile iz bırakan sporcuları getirin aklınıza… Bir Lefter’i, bir Aykut Kocaman’ı, bir Cemil Turan’ı, bir Metin Oktay ya da bir Baba Hakkı’yı… Hentbolda  böyle iz bırakan isimlerden bir tanesi de Ramazan’dır.
Hentbolcudan önce gelir kişiliği… Ailesine verdiği önem ve değer ile, insanlara sunduğu gülümseme ve içtenlik ile ve tabii sahaya koyduğu oyun ve Ramo ile herkesin sevgisini, saygısını ve takdirini kazanmıştır.
Mili takımın ve Beşiktaş Mogaz’ın senelerdir değişmez ve vazgeçilmez sağ oyun kurucusudur. Messi olduğu sürece nasıl bütün ödüllerin çoğu ona gidecekse, sağ oyun kurucuda, sahada formasında Ramazan yazan biri olduğu sürece de hentbolun çoğu ödülleri ona gidecektir. Çünkü bu onu fazlasıyla hak eder. 


Çalışma disiplini, hentbol sevgisi; yüzüne, sesine, gövdesine yansıyan hentbol oynama isteği; her golü final goluymuş gibi atma, her topu son topmuş gibi alma, her şutu şampiyonluk şutuymuş gibi atma çabası ile bırakın rakip oyuncuyu rakip taraftarı bile bezdirir, hayran bırakır, kendisini alkışlatır. 
53 numaraya hentbolda kimse talip olmaz çünkü onun tek bir sahibi vardır, o da Ramazan Döne’dir. Rize’den yetişmiş olan bu muhteşem hentbolcu Beşiktaş Mogaz’ın Şampiyonlar Ligindeki en büyük kozlarından birisi olmuştur. Haftalarca, aylarca VELÜX EHF Şampiyonlar Liginde haftanın karmasına seçilmiştir. 
İşte böyle bir oyuncu, hentbolda hem milli takımlarda, hem oynadığı tüm kulüplerde büyük iz bırakan, büyük yer kaplayan böyle bir oyuncu geçenlerde milli takımdaki görevinin tamamlandığını belirtti ve milli takım kariyerini sonlandırdığını açıkladı.
Üzülerek belirtmek durumundayım ki hentbol camiası vefasız bir camiadır. Senelerce hentbola büyük emek veren sporculara ne teşekkür edilir, ne bir armağan verilir, ne de Allah muhafaza kendilerine bir jübile yapılır. Tüm değerli hentbolcular ve teknik adamlar sanki hiç milli takımlara ve hentbola emek vermemişler gibi kaybolur, unutulur giderler. Ellerinde, vitrinlerinde o günlere ait olan hiçbir emare olmadan, hentbolu bir yerlere taşıyan insanlar sanki onlar değilmiş gibi bir kenarda boğazları düğümlenmiş şekilde bekleyip dururlar.


Bu bölüm belki bu yazıda yazılmaması gereken bir bölüm ama hentbolun da artık bir şeyleri fark etmesi ve adım atmasını bekliyorum. Böyle güzel bir başlangıç Ramazan Döne ile olabilir. Evet, Ramazan Beşiktaş Mogaz’da oynamaya devam edecek. Bu nedenle şu an jübile yapılmayabilir ancak bir gece düzenlenip kendisine milli takıma verdiği tüm emekleri için teşekkür edilmelidir. 
Bu Ramazan’ın değil, benim de beklentimdir. Spor bunu gerektirir, sporculuk, hentbolculuk bunu gerektirir. Yıllarca, takımının büyük yükünü çeken, her başarı da ismi olan böyle bir sporcuya yapılması gereken doğru davranış budur.
Umarım kendisine unutulmaz bir gece düzenlenir ve vitrinine her baktığında eline alacağı ve kendisini iyi hissedeceği bir kupa, bir plaket, bir armağanı bulunur Ramazan’ın… Bu uzun yıllar sonra da şimdiki gibi iyi, gururlu  ve  hentbolcu olduğunu hissettirecektir kendisine…
Seyretmekten büyük keyif aldığım çok az hentbolcu vardır Türkiye’de.. Ramazan bunların en başındaki isimlerden birisidir.  Kendini tam olarak hentbolcu gibi hisseden, kendini tam olarak hentbolcu olarak gören, kendini tam olarak oyuna veren, kendini tam olarak sporcu gibi bilen ve ona göre davranan birisidir Ramazan ve biz bu nedenle kendisini çok sevdik, çok seyrettik ve çok alkışladık.
Umarım Beşiktaş Mogaz’da ki yılları uzun seneler devam eder ve umarım hentboldaki varlığı hiç bitmez. 
Güle güle kaptan. Yolun açık olsun. Biz seni hiç unutmayacağız. Biz seni hep hentbolun en yağız delikanlısı olarak anacağız.  

Zeynur Pehlivan

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 08:47  No comments »
Canım ülkem her yönüyle öyle zengin, öyle güzel bir ülkedir ki, bu güzellikler, bu zenginlikler saymakla ve yazmakla bitmez! ! Sadece coğrafi konumu, denizleri, dağları, ırmakları ile değil; her bir kıyafette başka bir insan, her insanda başka bir dil, her evde başka bir gelenek, her bahçede başka bir koku, her toprakta başka bir cevher, her tencerede başka bir lezzet barındırır.

 

Çok önemli medeniyetler, çok çeşitli kültürler, çok büyük insanlar, çok renkli hayatlar bulundurur içinde. Toprağın altıda, toprağın üstüde aynı zenginliktedir. Her canlıya her insana, her mevsime her iklime, her dokuya her kokuya, her ağaca her kuşa, her müziğe her şarkıya, her yeşile her maviye kucak açmıştır güzel ülkem. 


Bu zenginliklerden, bu güzelliklerden, bu renklerden bir tanesi de Çerkes halkıdır. Yaşam tarzları, kılık kıyafetleri, yemekleri, oyunları, düğünleri, duruşları, özgürlükleri, kadına verdikleri değer, büyüklerine gösterdikleri saygı ile çok farklıdırlar.


                                


8 Temmuz 2017 günü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi 2 Eylül Kampüsü Spor Salonunda saat 19:30’da düzenlenen gece tüm bu özelliklerin buluştuğu bir geceydi. Bu geceyse, 1967 yılında kurulan Eskişehir Kuzey Kafkas Kültür Dayanışma Derneğinin 50. yıl kutlama etkinliği idi. 


1980’li yıllarda oynadığım bu dernekte yıllar geçtikten, yaşlar büyüdükten sonra tekrar biraraya gelip, aynı eşle tekrar seyirci karşısına çıkmak benim için gerçekten muhteşem bir anı oldu. Bu heyecan ile çalışmalar için Ankara’dan Eskişehir’e  gitmek ise benim için hiç zor olmadı. 


Eskişehirden uzaktım ama içinde büyüdüğüm, beni eğiten kültürden, büyüklerimden uzakta değildim. Bu nedenle “Eski ekibi topluyoruz. Gelir misin?” dediklerinde hemen “Evet!” dedim.  

Daha başlangıçta,  Eskişehir Garına indiğimde beni alacaklarını, çalışma sonralarında beni eve bırakacaklarını, beni gecenin geç vakti bile olsa yalnız bırakmayacaklarını önceden görerekbilerek gittim.


Sanki zaman hiç geçmemiş, sanki uzun yıllar değil, sadece birkaç gün geçmiş gibi devam eden dostluğumuza, kültürümüze, insanımıza güvenerek gittim. “Çünkü bizde adet böyledir!” diyerek gittim. 

Erkeklerde; oyunlara yansıttıkları karakterleri,  her zaman sergiledikleri dik duruşları, mertliğin her detayını, cesaretin en alasını,

Kadınlarda ise; zerafetin ve estetiğin en mükemmelini, hareketin ve kıyafetin en gösterişlisini,

Kadın ve erkeklerde; gençlik yıllarımızdaki gibi birlikte olmaktan mutlu olacağımızı, birlikte oynamaktan ve birlikte eğlenmekten keyif alacağımızı bilerek gittim.

Çocukların masumluğunu, gençliğin dinamizmini, büyüklerin tecrübelerini,

Oyunların coşkusunu, akordeon sesini içimde hissedeceğimi, ezgilerimizin de ruhuma, iliklerime, kulaklarıma iyi geleceğini bilerek gittim.




Erkek veya kadın, küçük veya büyük, her yaş grubundaki insanımızdan, dışarıdaprovalar veya oyunlar öncesinde, esnasında ve sonrasında birbirlerine verdikleri selamlaşmalar, her insan gördüklerinde ayağa kalkmalarda sonsuz saygıyı,

Küçücük bir çocuktan kocaman bir yetişkine, şirin bir kızdan sevimli bir erkeğe, güzel bir genç kızdan yakışıklı bir erkeğe kadar her boydaki insanla aynı sahnede yer alacağımı; bu sahnede birlik, beraberlik, dayanışma içerisinde, güzel bir aile gibi hareket eden insanlarımızı göreceğimi bilerek gittim.


Şimdiye kadar derneğe hizmet etmiş olan tüm başkanlara, bu etkinliğin gerçekleşmesinde katkıda bulunan tüm insanların hatırlanacağını, vefa gösterileceğini ve bu saygıdeğer insanlara plaketler verileceğini,

Bu başkanlardan en kıdemli olanının sahneye davet edilip “Kafe” oynayacağını bilerek ama en önemlisi de, 50 yıllık geçmişimizi, kültürümüzü, 50'li yaşlarımızda yaşamak ve yaşatmak için gittim. 


İyi ki de gittim! Gençlik yıllarımızdaki, bir çerkes düğünü için bir gencin kapımızı çalıp, "Kızınızı almaya geldim." sözündeki gibi kendimi büyük bir güven içerisinde hissedeceğimi, gece gündüz hep beraber eğlendiğimiz günlerdeki kadar eğleneceğimi, kaslarımın eski esnekliğini, kemiklerimin eski kuvvetini kaybetmiş olduğunu bilmeme rağmen bir mızıka sesi ile ayaklarımın harekete geçeceğini bilerek gittim. 




Herşey, ama herşey çok güzeldi. Küçük yaştaki çocukların ellerinden tutup birlikte sahneye çıkmak; binlerce kişinin önünde oynamak; gençliğin bütün enerjisini seslerinde, hareketlerinde gördüğüm delikanlı ve genç kızlarla olmak; insan olmanın en güzel örneklerini üzerinde taşıyan,  çok değerli saatlerini veren, bizlere sabrı, nezaketi, bilgisi ve görgüsü ile büyük örnek olan çok değerli hocamız Sayın Tekin Koçkar'la zaman geçirmek; bana her konuda yardımcı olan çok değerli ekip arkadaşlarımla beraber olmak çok güzel ve özeldi. Herşey, ama herşey benim için unutulmazdı. Tüm bu güzel anlar için, hepinize ayrı ayrı teşekkürler ediyorum. 


Yıllar sonra bana bu duyguları yaşatan, yıllar sonra bizleri tekrar buluşturan herkese teşekkür ediyorum. Her yaş grubundan insanı biraraya getirip böyle büyük bir organizasyonun düzenlenmesinde öncülük eden; bizi bizimle, bizi oyunlarımızla, müziklerimizle, bizi dostlarımızla buluşturan Eskişehir Kuzey Kafkas Kültür Dayanışma Derneği Başkanı Sayın Cihan Ertok’a ve Yönetim Kurulu arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum. 


İyi ki varsınız! İyi ki bu organizasyonu gerçekleştirdiniz! İyi ki bizleri de bu organizasyona dahil ettiniz! Eskişehir Kuzey Kafkas Kültür Dayanışma Derneğinin 50. yıl kutlamalarının mükemmel geçmesine emek veren herkese, eğitmenlere, müzisyenlere, sponsorlara, bu gösterinin görünmeyen kahramanlarına, bu gecede bizleri yalnız bırakmayan seyircilere ve tabii canım ekip arkadaşlarıma, Ankara’dan selam olsun. Hepinizi gösterinin sonundaki gibi ayakta alkışlıyor, tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Sağolunvarolun!


Zeynur Pehlivan 

 

 

 

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 08:41  No comments »

6 Temmuz 2017 Perşembe


Bir ev kadını vardır, sırf yemek yapmış olmak için, akşama masaya bir tabak yemek koymak için kuru fasulye yemeği yaparlar ya! Hiç özen göstermeden, soğanı kavurmadan, haşladığı fasulyenin suyunu dökmeden, yemeğin suyunu bocalamasına döken ev kadınları vardır ya! 

Ya da bir kek yapmış olmak için kek yapanlar var ya! Hangi malzemeyi ne zaman ve ne kadar katacağına dikkat etmeden, fırının ısısına bakmadan kek kalıbına dökenler vardır ya!

Ya da kuru fasulyeyi, keki hangi tabağa koyacağını, misafirlere nasıl sunacağını bilmeyen insanlar vardır ya!

Bence bu durumlarda yapan da yiyen de mutlu değildir. 
Bence bu tür davrananlar işini seven kişiler değildir. 



Oysa haşlanılan kuru fasulyenin suyunu tekrar tekrar döküp gazını çıkarsan, içine biraz sucuk, pastırma veya et katsan, içine birkaç yeşil biner atıp tatlandırsan, domatesini, salçasını, suyunu ona göre ayarlasan ve birgün de bekletip ertesi gün masaya getirsen hoş olmaz mı!

Ya da  yapılan kekin önce yumurta ve şekerini karıştırıp, un, kabartma tozu, vanilyayı ayrı bir kapta karıştırıp elekten geçirsen, kekin yapışmaması için kek kalıbını önce yağlayıp sonra unlasan, fırın ısısını iyice ayarlasan ve kek pişerken fırının kapağını hiç açmayıp kekin sönmesini sağlamasan kek güzel olmaz mı? 

Ve bunları güzel bir örtü üzerinde temiz bir tabakta sunsan, bunu leziz bir pilav tamamlasan, keki benmari usülü ile erittiğin çikolata sosu ikram etsen ve bir de tabağı yalamasan, keki elinle yemesen nefis bir görüntü çıkmaz mı, nefis bir lezzet çıkmaz mı ortaya! İnsan bir tabak daha, bir dilim daha istemez mi dersiniz!

Bence bu durumlarda yapan da yiyen de çok mutludur. 
Bence bu tür davrananlar işini seven insanlardır. 



İşte hentbolda ki antrenörlük de böyle birşey! İşine özen göstermeyen, işini severek yapmak değil de sadece para kazanmak için yapan insanların ortaya koyduğu işlerde tam anlamıyla böyle tat veriyor insana, seyirciye. Önüne konulan yemeği yiyor ama ne tat var ne tuz... Sadece karnını doyuruyor. 

Bir Bundesliga'da maçlarındaki hentbola ve atmosfere bakın, bir de bizim hentbola ve atmosfere! Hangisi sizce detaylara önem veriyor, hangi antrenörler hentbola fazla zaman veriyor, çok seviyor ve hentbola, izleyenlere tam hentbol lezzeti tattırıyor, hentbolu süsleyerek şovlarla, yarışmalarla seyircilerle buluşturuyor ve bir daha, bir daha gelmesini sağlıyordur dersiniz! 

Bence aramızdaki fark yukarıda tarif ettiğim yemek ve kek yapmadan hiçbir farkı yok! Bir kuru fasulye, bir kek yersin, tadını da, adresini de unutmaz, bir daha gitmek, bir daha tatmak istersin!

Ankara'da yapılan Hentbol Antrenör Semineri bana bu örneği hatırlattı nedense! Dört üst düzey Avrupa ve Dünya Hentbol Federasyonundan antrenörler geldi Türkiye'ye. Bu bile başlı başına büyük olay. Bu anlamda Teknik Kurulu yaptıkları bu güzel seminer dolayısıyla kutluyorum. 

Uzun seneler sonra böyle bir fırsatı yakalamışken bizim yapmamız gereken de, aklımızdaki soruları, cevap bulamadığımız veya çözmekte zorlandığımız konuları bu insanlara sormak, cevap bulmak, antrenörlük bilgilerimize yeni bilgiler eklemek olmalıydı. Anlatımları esnasında veya dışarıda bizlerin bu dört değerli lektörden, Peter Kovacs, Wolfgang Pollany, Nenad Sostaric ve Milan Petronijevic'ten mümkün olduğu kadar yararlanmamız gerekirdi.  Her anından, her bilgisinden, her tecrübesinden yararlanmamız gerekiyordu.

Ancak meraklı, öğrenmek isteyen çok az insana rastladım bu seminerde...  Seminer sırasında dışarıda gezenleri gördüğümde veya sahadaki uygulamalara bakıp da, "Biz bunları biliyoruz" diyenleri duyduğumda... Öyle ya! Adama sorarlar, "Biliyorsan Türk Hentbolunun hali ne böyle!" diye... Hatta şu kadarını bile söyleyebilirim. Sadece belgeyi almış olmak için gelenler olduğunu bildiğimde... 

Oysa bizim ihtiyacımız olan şey belge değil bilgiydi. Oysa her işde olduğu gibi burada da anlatılanlardaki detaylar önemliydi. Mesela, sadece pozisyon alarak, Menemen bardağı gibi dizilmek değildi 3:2:1 savunması... Kayma adımı ile değil koşarak savunma yapılmalıydı. Savunma duruşundaki ayak parmak uçlarının yönü çok önemliydi. Savunma oyuncusunun ne zaman harekete başlanılacağı çok önemliydi. Topsuz alandaki savunma oyuncularının yeri çok önemliydi. Çift pivot veya 7'ye 6 hücum savunmada nasıl hareket edilmeliydi. 

Tüm bunlar sadece bir konunun örnekleri. Wolfgang Pollany'nin anlattığı konu çok ilginç ve tam bize göre bir konuydu. Sporculara nasıl davranılacaktı?  Sporcu düşüşe geçtiğinde sporcuyu maça nasıl tekrar döndürülecekti? Son saniyelere kalan maçta, son atışa kalınan maçlarda,  hiç kimsenin topu kullanmak istemediği durumlarda, herkesin korktuğu anda 7 metre hangi sporcuya kullandırılacaktı? Diğer yardımcı antrenörler ne işe yarardı? Motivasyon, sporcunun kişilik yapısına göre değişebiliyor muydu? Egosu yüksek, kibirli sporcuların motivasyonu nasıl olmalıydı? 

Böylesine ilginç konular vardı seminerde. Dikkatle dinlenilecek, takip edilecek ve kafamızda yüzlerce soruların oluşmasına neden olan bir seminerdi bu seminer. Alınan çok ders, sorulacak çok soruları olan bir seminerdi bu seminer. Ben başta Murat Bilge olmak üzere bu seminerin gerçekleşmesine öncülük edenleri kutluyor ve teşekkürlerimi sunuyorum. Bu seminerin tam anlamıyla gerçekleşmesine katkıda bulunan uygulama takımları, Yıldız Bayan Milli takım ve Maliye Piyango Erkek Takımlarına teşekkür ediyorum. 

Ve son olarak seminer esnasında duyduğum iki hoş örnekle  yazımı tamamlamak istiyorum. Birincisi Peter Kovacs'ın "On sene önce Türk Milli takımlarında görev aldığımda, 16 sene önce Rus antrenör Aleksandr Rezanov'un 'yeni' isimli seti oynanıyordu ve üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen aynı set oynanıyordu ve ismi hala 'yeniydi'. İkincisi ise, Wolfgang Pollany'nin "Asıl önemli olan şey şu... Siz ne istiyorsunuz? Sizin elinizde ne var?" cümlesiydi. Bu iki cümle aslında ne çok şey anlatıyor değil mi? 

Arkadaşlar! Hentbolun tadı, sizin ona vereceğiniz tat ve değer ile orantılıdır. Lütfen hentbola en sevdiğiniz kişiye güzel bir yemek hazırlarmış gibi özen gösterin! Lütfen hiçbir detayı atlamayın ve hentbolu, hentbol salonlarını Avrupa'da ki gibi güzelleştirin!  Lütfen bizleri, hentbolu tatmak için Avrupa'ya gitmek zorunda bırakmayın! Aksine güzel hentbolu buraya getirin!

Zeynur Pehlivan
Hentbol Güzeldir

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 13:35  No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search