Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

5 Nisan 2016 Salı




Seyretmekten büyük keyif aldığım oyunculardan kurulu Beşiktaş Mogaz’ı hafta sonu Ankara’da görmek gerçekten güzeldi. Salonda Ekol olmuş Beşiktaş Mogaz, tartışmasız Türk Hentbolunun en başarılı takımı, en büyük markası. Beşiktaş Jimnastik Kulübü farkında değil ama, siyah beyazlılarında en başarılı takımı. Süper Ligde kazandıkları sayısız kupalar, her kupada aldıkları birincilikler siyah beyazlı camiayı, Beşiktaş Mogaz’dan uzak tutsa da, alkışı, yazıyı, desteği en fazla hak eden takımlardan birisidir.
Ancak geçen sene durum biraz farklıydı. Geçen sene, Beşiktaş Mogaz, üniversiteye yeni kayıt olmuş havalı, karizmatik, söz sahibi olan abilerinin yanında, nasıl davranacağını, nasıl konuşulacağını bilmeyen, onları gördüğünde elleri ayakları titreyen, çömez bir öğrenci gibiydi. Çünkü Beşiktaş Mogaz, bizdeki hentbola hiç benzemeyen Şampiyonlar Ligine kayıt olmuştu.
Ama çömez olmasına rağmen Beşiktaş Mogaz, Şampiyonlar Ligindeki ilk Wisla Plock maçından son Barcelona maçına kadar her maçta büyük mücadele sergiledi. Belki bir galibiyet aldı ama biz ilk senesinde Beşiktaş Mogaz’dan bu galibiyeti bile beklemiyorduk.
Yönetimi devrelan her idare, takımın başına geçen her teknik adam, transfer edilen her oyuncu yeni çevreye, takıma uyum sağlamak için kulüpten, taraftarlardan zaman isterken, Beşiktaş Mogaz’dan hemen, ilk yılında,  Şampiyonlar Liginde karşılaştıkları her takımı yenmelerini istemek bir hayli garip olurdu değil mi?
Efsane oyuncuları yakından görmek, bu oyuncularla kıyasıya mücadele eden hentbolcularımızı binlerce taraftarla birlikte alkışlamak, Türk hentbolunun böylesine güzel günler yaşadığını görmek yeterliydi bizim için.  O nedenle bizim bu aşamada yapacağımız en güzel şey, Beşiktaş Mogaz,  Şampiyonlar Ligindeki hentbola ve mücadele ısınırken, onlara her alanda destek vermek olacaktı.
Öyle de oldu.  Futbolcularının, Slaven Bilic’in, sanatçılarının hentbola destek mesajlarını duyan  kara kartal  ve sporseverler İstanbul  ve İzmit’e gidiyor, Beşiktaş Mogaz’ın yanında olmaya çalışıyordu. Avrupa’nın en iyi hentbol kulüpleri sahaya çıkarken, Beşiktaş yönetimi hariç, binlerce seyirci Beşiktaş Mogaz’ı destekliyordu. Hentbol, tarihinde görmediği seyirciyi Sinan Erdem Spor Salonunda görüyordu. Sporsever ve hentbolseverler, uzaktan seyrettiği isimleri ve kulüpleri, ekranda değil, hemen yanı başında seyretmeye başlamıştı. Senelerdir arzu ettiğimiz atmosfer nihayet, hentbolda da görülmeye başlanmıştı.
İşte o an, “Tamam!” demiştik. “Adı sanı hiçbir yerde geçmeyen hentbol, her yerde görülmeye ve duyulmaya başlanacak, daha çok insan tribünlere gelecek, daha çok insan hentbol topuna dokunacaktı” demiştik. Kısacası 2015 yılı, hentbol sporu için bir milat olacak diye düşünmüştük.
Çünkü hentbol, tam istediğimiz modern hentbol kıvamına gelmişti. Heyecan, mücadele, seyirci vardı. En estetik gollere, en muhteşem anlara, yüzlerce ses aynı anda tepki veriyordu. Gidemeyenler Ehf tv’den maçları seyrediyor, gidenler ise, “Kartal, GOL, GOL, GOL!” sesleri ile salonları inletiyordu. Oyuncularımız her hafta, haftanın ilk yedisine giriyor, en iyi kaleci veya en güzel goller kara kartalların oylarıyla belirleniyordu.
Herşey çok güzel gidiyordu. Beşiktaş Mogaz Hentbol takımının formaları BJK Store’larda satılmaya başlamış, Şampiyonlar Liginde harikalar yaratan kalecimiz Yunus Özmusul, Almanya’ya transfer olmuştu.
“Bitti. O eski, bomboş tribünlere oynadığımız günler geçti artık! Hentbol; birçok internet sitesindeki “Diğer Sporlar” arasındaki yerinden çıkacak, kimsenin bilmediği spor olmayacak, demir parmaklıkları kıracak ve özgürlüğüne kavuşacak artık!” ,
“Yeter onların peşinden koştuğumuz! Bundan sonra, spor yazarları, spor kanalları, spor gazeteleri bu güzel sporun, bu efsane oyuncuların peşinden koşsun artık!” diyorduk.
Öyle hissediyorduk çünkü! Hem nasıl hissedemezdik ki! Dünyanın en büyük kulübü Barcelona, bir önceki sene Finalfour’da birinci olan Flensburg gibi takımlar buradaydı. Bu maçlara bırakın, “Hentboldan öğreneceğimiz ne çok şey varmış!” diyerek gelecek spor yazarlarını, sıradan bir vatandaş bile salonlara gelip, “Ya, biz bu hentbolu çok ihmal etmişiz! Meğer  hentbol ne güzel bir spormuş!”diyecekti.
Ancak, üzülerek söylüyorum ki, böylesine takımları ve oyuncuları görmek için ne bir Beşiktaş yazarı, ne bir spor kanalı geldi. Sadece kara kartallar takımlarının yanındaydı. Tabii ben de oradaydım. Beşiktaş Mogaz’ın neredeyse her maçına Ankara’dan giderek destek verdim. “Kara kartallar ne olur her maçta takımınızın yanında olun!” diyerek birçok yazılar yazdım. Hatta “Hep Beşiktaş’ı yazıyorsun” diyenlere aldırış bile etmedim. Çünkü bizlere dünyanın en iyi takımlarını seyrettiren, güzel işler yapan Beşiktaş Mogaz takımıydı  ve  bunu fazlasıyla hak ediyordu.
EHF’de  bu güzel görüntülerin hakkını verdi ve ikinci senesinde Beşiktaş Mogaz’ı ön eleme maçlarına dahil etmeden direkt Şampiyonlar Liginin ana grubuna dahil etti. Bu Beşiktaş Mogaz için gerçekten güzel bir ödüldü ve bu ödül ve bu motivasyonla neler yapılmazdı ki! Daha iyi transferler, daha çok seyirci, daha iyi mücadele, daha çok hentbol..
Ama ne olduysa, hiçbir şey bizim düşündüğümüz gibi olmadı.  Ne olduysa, Beşiktaş Mogaz bir anda Şampiyonlar Liginde olduğunu, geçen sene yaptıklarıyla Şampiyonlar Ligine direkt olarak alındığını unuttu ve önceki sene yapılan hiçbir şeyi yapmadı. Kaybettiği oyuncuların yerini dolduramadı, geçen sene gelen seyirciyi salonlara çekmeyi başaramadı ve Parkede Ekol dediğimiz Beşiktaş Mogaz, sadece parkede kaldı.
Kulübün içinde neler yaşandığını bilemeyiz ama ne olduysa, Beşiktaş Mogaz önceki yıllarda yaptığı tanıtımları, duyuruları, futbolcuların maça davet mesajlarını, hiç bir şeyi yapmadı, sadece bekledi ve sonunda  beklenen oldu. Beşiktaş Mogaz,  tekrar bomboş tribünlere oynamaya başladı.
Şampiyonlar Liginde sona yaklaşıldı, sadece deplasmanda bir maç kaldı ve gelen takımların bomboş tribünlere bakıp “Hayalet Salon” dedikleri Sinan Erdem Spor Salonu bu sene hentbola kapılarını kapattı.
Beşiktaş Mogaz takımını bütün bu olumsuzluklara rağmen verdikleri mücadeleden dolayı kutluyorum ama hentbolun bu durumu beni, sizlere anlatamayacağım kadar çok üzüyor. Üzüldüğüm nokta Beşiktaş Mogaz’ın, Şampiyonlar Ligi maçlarını bomboş tribünlere oynaması değil. Beni üzen nokta; bu tablo karşısında EHF’nin takınacağı tavır,  söyleyeceği sözler,  Türk Hentbolu hakkındaki düşünceleri ve Avrupa’da ki imajımız.
Beni endişelendiren nokta, EHF’nin Beşiktaş Mogaz’a dönüp; “Kardeşim ben seni, geçen seneki seyircin için Şampiyonlar Ligine aldım. Bunu senin gayet iyi biliyor olman ve bunun için bir şeyler yapman gerekirdi. Beni diğer kulüplere karşı mahcup ettin. Biliyorsunki  Şampiyonlar Ligi bizim en önemli markamız. Bunu bu şekilde yansıtman hiç hoş değil.  Bu maçlar senden başka hiçbir yerde de boş tribünlere oynanmıyor. Diğer ülkelerde binlerce kişiye oynanılan hentbolu sen nasıl bu  hale getirirsin.”,
veya, Hentbol Federasyonuna dönüp;
“Bu işin asıl sorumlusu sensin. Bir şeyler yapman gerekirdi. Hentbolu bu hale getiremezsiniz. Sakın bundan sonra sizi desteklememizi beklemeyin!” derse ne yaparız diye kara kara düşünüyorum.
Diğer taraftan  Şampiyonlar Liginde yer alan bir kulüp yetkilisi EHF’ye dönüp; “VELÜX Şampiyonlar Liginin kalitesini, böyle boş salonlara oynatarak mı yükselteceksin?” derse ne yaparız diye düşünüyorum.
Beni asıl düşündüren, beni endişelendiren nokta işte bu! Biz gerçekten ne yapıyoruz ya! Gençlerbirliği gibi bir kulübü istiyoruz, ama kulübü yaşatmak için bir şey yapmıyoruz. Şampiyonlar Ligini istiyoruz, orada var olmak  için çaba harcamıyoruz.
Ya da biz neden, niye doğru bir şey yapmıyoruz! IHF’nin “elmas” diyerek tanımladığı bu güzel sporu, bu güzel hentbolu geliştirmek için neden bir şey yapmıyoruz?
Niye hep sınıfta kalıyoruz!
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 04:20  No comments »


 
Üniversite tercihi yapacak olan bir genç;  annesi veya babası istiyor diye değil, sevdiği, ilgi duyduğu bir bölümü seçmeli, okumalı öyle değil mi?
Sporda farklı değil aslında. Babası futbolu, annesi  voleybolu seviyor  diye değil, yetenekleri hangi sporu seviyorsa onu tercih etmeli. Zira, ben meslek hayatımda sadece Ankara’da ki spor okullarına bu nedenlerle giden ama sonradan kaybolan birçok öğrencimi hatırlıyorum. Ankara’da sayısız kulüp ve sporcu var ama söyler misiniz, Ankara’dan yetişmiş, milli takımlarda oynamış, kaç basketbolcu, kaç voleybolcu var? Fazla yer tutmayacağı için hemen sayabilirim. Basketbolda bir dönem Kolej, bir dönem Türk Telekom, bir dönem Orhan Girgin, bir dönem Ercüment Sunter. Voleybolda da Ankara’da ki Vakıfbank,  Emlak Bankası, Halk Bankası  ve Ziraat Bankası.
Aslında burada, milli takıma birçok sporcu gönderen ve şampiyon takımlar çıkaran Ankara hentbolu, diğer branşlardan daha fazla alkışı hak ediyor.
Tabii ki amacım hentbolu, basketbol veya voleybolla kıyaslamak değil. Biri nerede, diğerleri  nerede.. Ama, 50-60 kulübe sahip olan voleybol ve basketbol, 7-8 kulübün olduğu hentbolla kıyaslandığında, ortaya bizim durumumuzdan daha vahim bir tablo çıkıyor.
Neyse! Biz şimdi asıl konumuza dönelim. Ben bir Beden Eğitimi Öğretmeniyim ve derslerimde de en çok hentbol branşından yararlandım. Bir hentbolcu olduğum için değil. Birincisi, hentboldaki oyun çeşitliliği o kadar fazla ki.. Atma, tutma, koşma, paslaşma, top sürme, kale atışları, goller.. Hepsi çocukların seveceği şeyler.  İkincisi, küçük yaştaki çocukların ellerine en uygun top, hentbol topu ve çocuklar bu topları çok rahat kavrayabiliyor. Üçüncüsü, hentbol topu voleybol topu gibi uçmuyor, basketbol veya  futbol topu gibi sert de değil. Kısacası, okula devam eden her çocuk basketbol, futbol veya voleyboldan daha çok hentbol oynuyor.
Ancak tıkandığımız nokta işte tam olarak burası. Okul yıllarında hentbolla bu kadar haşır neşir olan bir çocuk, neden mezuniyetle birlikte hentbolu bırakır, unutur? Neden!
Bu sorunun cevabını Mert Aydın’ın Hentbol Magazin Dergisi Şubat ayı sayısındaki yazısından bir cümle ile vereyim sizlere. “Türkiye’nin en popüler okul sporlarından birini üst yapıya taşıyamıyorsak bunu oturup uzun uzun konuşmalıyız. Milli takımımızın son Dünya Şampiyonası elemelerinde play-off  kenarından dönüşünü bir hikayeye dönüştürmek elimizdeydi”
Öncelikle Mert Aydın’ın “konuşmalıyız”“elimizdeydi” gibi kelimeleri kullanarak kendisinide bu olaydan sorumlu hissetmesi çok hoşuma gitti. İsminin önünde “spor yazarı” olupta futboldan başka bir spor dalını görmeyen insanların diğer branşların tanıtılmamasında, bizim kadar onlarında payı olduğunu düşünürüm. Spor yazarlarının görevi o kadar büyük ki, onlar bile farkında değil. Çünkü bizler onların dünya sporunu takip ettiğini biliyoruz ve ağızlarından çıkacak bir “hentbol” kelimesine bekliyoruz. Hentbol kelimesini duymayıncada büyük hayal kırıklığına uğruyoruz.
Mert Aydın’ın yazdıklarının her kelimesine katılıyorum ve birkaç eklemede ben yapmak istiyorum. Biz sadece milli takımlarımızın yakaladığı fırsatları değil, bizler birçok fırsatı kaçırdık. Eti Bisküilerinin yarı final zaferini, Yeliz Özel gibi dünya çapındaki bir oyuncumuzu, Yaşar Sevim’in TMOK ödülünü almasını,  İtalya’da Dünya Şampiyonu olan Üniversite takımımızı, Bundesliga’ya transfer olan Yunus Özmusul’u  bile duyuramadık. Daha da vahimi, biz hentbolun 40.yılını bile kutlayamadık, duyuramadık.
Bu güzel spor,  her yerde, her şekilde  tanıtılabilecekken, kale, top, golu herkes seviyorken, AVM’lere bir kale koyup oynatabilecekken, hentbolu tanıtmak için hiçbir şey yapılmamasına akıl erdirmek mümkün değil.
Hentbolun tanıtımı birkaç kulübün yaptıkları ve birkaç kişinin yazdıkları ile olacak şey değil. Tüm hentbol ailesinin hentbolun içinde olması, zorlaması, rahatsız etmesi, gerekirse hesap sorması lazım.  Hentbolun kendi kendine kalmasına izin vermemek lazım. Zaten hentbolun bütün bu yalnızlığını gördükleri ve bildikleri için ebeveynler ve çocuklar, ekranda,  sokakta, yolda gördüğü, konuşulan sporu  seçiyor, seviyor.
Diğer taraftan Mert Aydın’ın dediği  herşey yapıldı. Çalıştay ve platformlarda hentbol uzun uzun konuşuldu ama yine bir şey değişmedi. Herşey boşuna yapılmış oldu. Söylenecek çok şey var ama, artık benim tek bir isteğim var. Kazanılan başarılan duyurulmasından geçtim artık. Bu güzel spor kaybolmasın yeter. Şu an okullarda oynanıyor olması bile büyük başarı bence. Bunu da birkaç sporsever, birkaç hentbolsever ve birkaç kulübe borçluyuz zaten. Asıl onlar olmasa, hentbol ne olur, onu hiç düşünmek istemiyorum.
İlk milli takımın oluştuğu yıllarda karşımıza çıkan eski Yugoslavya, Macaristan veya  Romanya ile maç yapıp büyük farklarla kaybettikten sonra hep şunu derdik. “Gücümüz yetmiyor.”  Hentbol şu an tam olarak böyle. Herkes her şeye teslim olmuş, olanı kabullenmiş durumda.
O yüzden, Mert Aydın ve İlker Duralı gibi isimlerin Hentbol Magazin Dergisi için yazmaya başlaması son günlerde beni mutlu eden en güzel şeydir. “Gücümüz yetmiyor.” deyip kabullenmek yerine, birşeyler şeyler yapmak lazım. Çünkü, bilinmeyen hentbolun, bilinmeyen hentbolcularının yazdıkları değil,  Mert Aydın, İlker Duralı gibi isimlerinin yazdıklarının okunacağını düşünüyorum. Uğur Kılıç’ı bundan dolayı kutluyorum. Mert Aydın ve İlker Duralı’ya  çok  teşekkür ediyorum.  Hentbola, dergiye sağladıkları katkı, kendilerinin düşündüklerinden bile çok daha fazla. Varolun.
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 04:18  No comments »


2015 Erkekler Dünya Şampiyonasında Gol Kralı ve en iyi sağ kanat oyuncusu olan Sloven Dragan Gajic, ödülü aldığı ertesi günü uyandığında Twitter’da şöyle bir mesaj paylaşmıştı.
“Ne muhteşem bir sabah! Güne; dünyanın En İyi Sağ Kanatı ve Gol Kralı olarak  uyanmak ne kadar muhteşem bir duygu!” demişti.
Katar’da ki Dünya Şampiyonasında herkes ismini öğrenmiş, herkes onu seyretmişti ve  Dragan, hissettiklerini bütün sıcaklığı ve samimiyeti ile kendisini alkışlayanlarla paylaşıyordu.
Ancak, Dünya Şampiyonasını seyreden, o golleri gören, o anlara şahit olan, o sevince ortak olan, onunla birlikte havalanan, toplar direkten döndüğünde onunla birlikte kafasını elleri arasına alan, onunla birlikte coşan ya da atılan o muhteşem gollerde ağzı açık kalan.. İşte bu insanlarda Dragan kadar olmasa da, güne güzel başlıyordu. Ben öyle başlamıştım mesela..
Sporun güzelliği burada işte! Katar, ne kadar uzak bir ülke olursa olsun, spor ruhu içinize işliyor, hentbol topu gelip kalbinizin tam ortasına yerleşiyor.
Son günlerde ülkemdeki hentbol olayları işte beni böylesine mutlu ediyor. Erkekler Dünya Liseler Şampiyonasından ellerinde en büyük kupa ile yurda dönen Antalya Serik Yükseliş Kolejinin başarısı; EHF Kupasında Antalya Muratpaşa Belediyesi, Kupa Galipleri  Kupasında Ankara Yenimahalle Belediyesi ve Ardeşen GSK’nın son 16 takım arasına kalması; İzmir Büyükşehir Belediyesinin Challenge Kupasında çeyrek finale kadar gelmesi.. Bunlar hentbol adına güzel sonuçlar, güzel başarılar.
Bugünde böyle güzel hentbol günlerinden bir gün.. Kastamonu Belediyesi’nin Challenge Kupasında finale kalması, beni Dragan Gajic gibi mutlu ediyor ve güne öyle başlıyorum. Hentbolda bu başarıları görmek gelecek adına beni umutlandırıyor.
Yenimahalle Belediyesi bir fazla golle elendiğinde nasıl üzüldüysem, Kastamonu Belediyesi finale kaldığında öyle mutlu oluyorum. Kastamonu Belediyesi, ilk maçın ilk devresinde, dört beş fark gerideyken, basit top hataları yaparken, hiç görmediğim kadar acemice oynarken, “Eyvah! Böyle maçlarda niye iyi oynayamıyoruz! Yine mi buradan döneceğiz!” gibi endişelensem de, Kastamonu Belediyesi  ikinci yarıda toparlandı ve benim gibi onlardan final bekleyen tüm hentbolseverleri sevindirdi.
Kastamonu gibi küçük ve güzel şehirlerde yaşayanları şanslı sayarım ama o kentte birde güzel bir hentbol takımı varsa, bir hentbolcu olarak daha şanslı sayarım. Güzel spor hentbol, her iki taraf için güzeldir. Oyuncular için büyük bir motivasyon, seyirciler için güzel bir eğlence. Kulüp, o yörenin halkına, gencine, spora; halkta o takıma, kulübe ve oyunculara destek oluyor. Bu karşılıklı gibi görünsede; aslında birbirini tamamlayan, birbirine güzelleştiren bir davranış, bir anlayış.
Kastamonu’da işte böyle bir görüntü var. Az da olsa büyük kentlerde de var görüntüler ama bunlar kentin büyüklüğünde kaybolup gidiyor. Ancak Ardeşen, Kastamonu gibi şehirlerde hentbol sevgisinin, hentbolun, hentbolcunun görülmemesi mümkün değil.. Hentbola destek veren, tribünleri dolduran hentbolseverleri görmemek mümkün değil..
Düşünebiliyor musunuz! Ben Kastamonu’ya gitmedim ama televizyondan seyrederken oyuncularımızın kötü oynadığı dönemlerde oradaki bir öğrencime “Tuğan, ne olur daha fazla destek verin. Öyle bir bağırın ki, ben Ankara’dan duyayım!” demiştim. O da bana “Tamam hocam. Açın pencerelerinizi!” demişti. Bunu başka bir kenttekine yazamazsınız, ama ben bunu Kastamonu’dan  duyacağımı biliyordum çünkü ben daha önce Kastamonu’ya gitmiş ve onların hentbol sevgilerini görmüştüm. Her hentbol maçında o salonun nasıl dolduğunu, takımlarına nasıl destek verdiklerini görmüştüm.
Gerçektende öyle oldu. Tribündekiler sahadakilerle, sahadakiler tribündekilerle birlikte oldu ve Kastamonu Belediyesi sonraki her 30 dakikayı galip tamamladı ve Challenge Kupasında adını finale yazdırdı. Seyirci, o kadar önemli ki sporda, o kadar içindeki sporun.. O seyirci; top kaybı yapıldığında, “Olsun!” der, bir sporcu düştüğünde, “Kalk ve koşmaya devam et!” der, mağlup durumdayken, “Maç henüz bitmedi” der, gol olmadığında, “Bir sonrakinde olacak!” der.
Seyirci bu kadar önemli işte! İşte burada sporcu-seyirci bütünlüğü başlıyor. Tam sporcu yere düşecekken, birisi onu tutar, tam sporcu kendini bırakacak birisi ona destek olur, tam sporcu yenilgiyi kabullenecekken, birisi ona “Pes etme!” der.
Ve sporcu böyle ayakta kalır. Kulüp, antrenör, seyirci destekler ve ona sadece yeteneklerini sergileme fırsatı verilir. O da gereğini yapar. Bir önceki devrede oynayan, hata yapan, koşmayan, suratı asık oyuncu değildir artık. Ayaklar farklı koşar, eller, yürekler farklı atar. Kendi gibi, tribünleride coşturur. O zaman sporda başka bir güzel olur, oynanır. Bizlere de bunları yazdırır.
Tebrikler Kastamonu Belediyesi Hentbol takımı.. Finale gelesiye kadar neyi doğru yaptıysanız, finalde hepsini birden yapın ve o kupayı Kastamonu’ya getirin. Ellerinize, emeklerinize, ayaklarınıza, nefesinize, gollerinize, yeteneklerinize, aklınıza sağlık..
Tebrikler Osman Kalyoncu ve ekibi.. Güzel bir seneyi ve  güzel çalışmaları, güzel bir kupayla tamamlayın. Kastamonu halkı, Kastamonu’yu bir hentbol kenti haline getirmek için yaptığınız en güzel çalışmalarınızdan birisi olan Hentbol Fabrikasındaki küçük hentbolcular ve bizler, yani hentbol bunu bekler. Yolunuz, yolculuğunuz hep son hedefte bitsin. Şansınız bol olsun.
Osman hocam, getirin o kupayı, ben de Dragan Gajic gibi yazacağım. “Güne, Kastamonu’da, Challenge Kupası sahibi bir şehirde uyanmak ne kadar güzelmiş!” diyeceğim ama bunu “Engara’ca  veya  Ankara bebesi olarak değil, Gaaastamunu’ca yazacağım.       
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 04:16  No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search