Seyretmekten büyük keyif aldığım oyunculardan kurulu
Beşiktaş Mogaz’ı hafta sonu Ankara’da görmek gerçekten güzeldi. Salonda Ekol
olmuş Beşiktaş Mogaz, tartışmasız Türk Hentbolunun en başarılı takımı, en büyük
markası. Beşiktaş Jimnastik Kulübü farkında değil ama, siyah beyazlılarında en
başarılı takımı. Süper Ligde kazandıkları sayısız kupalar, her kupada aldıkları
birincilikler siyah beyazlı camiayı, Beşiktaş Mogaz’dan uzak tutsa da, alkışı,
yazıyı, desteği en fazla hak eden takımlardan birisidir.
Ancak geçen sene durum biraz farklıydı. Geçen sene, Beşiktaş
Mogaz, üniversiteye yeni kayıt olmuş havalı, karizmatik, söz sahibi olan
abilerinin yanında, nasıl davranacağını, nasıl konuşulacağını bilmeyen, onları
gördüğünde elleri ayakları titreyen, çömez bir öğrenci gibiydi. Çünkü Beşiktaş
Mogaz, bizdeki hentbola hiç benzemeyen Şampiyonlar Ligine kayıt olmuştu.
Ama çömez olmasına rağmen Beşiktaş Mogaz, Şampiyonlar
Ligindeki ilk Wisla Plock maçından son Barcelona maçına kadar her maçta büyük
mücadele sergiledi. Belki bir galibiyet aldı ama biz ilk senesinde Beşiktaş
Mogaz’dan bu galibiyeti bile beklemiyorduk.
Yönetimi devrelan her idare, takımın başına geçen her teknik
adam, transfer edilen her oyuncu yeni çevreye, takıma uyum sağlamak için
kulüpten, taraftarlardan zaman isterken, Beşiktaş Mogaz’dan hemen, ilk
yılında, Şampiyonlar Liginde
karşılaştıkları her takımı yenmelerini istemek bir hayli garip olurdu değil mi?
Efsane oyuncuları yakından görmek, bu oyuncularla kıyasıya
mücadele eden hentbolcularımızı binlerce taraftarla birlikte alkışlamak, Türk
hentbolunun böylesine güzel günler yaşadığını görmek yeterliydi bizim
için. O nedenle bizim bu aşamada
yapacağımız en güzel şey, Beşiktaş Mogaz,
Şampiyonlar Ligindeki hentbola ve mücadele ısınırken, onlara her alanda destek
vermek olacaktı.
Öyle de oldu. Futbolcularının, Slaven Bilic’in,
sanatçılarının hentbola destek mesajlarını duyan kara kartal
ve sporseverler İstanbul ve
İzmit’e gidiyor, Beşiktaş Mogaz’ın yanında olmaya çalışıyordu. Avrupa’nın en
iyi hentbol kulüpleri sahaya çıkarken, Beşiktaş yönetimi hariç, binlerce seyirci
Beşiktaş Mogaz’ı destekliyordu. Hentbol, tarihinde görmediği seyirciyi Sinan
Erdem Spor Salonunda görüyordu. Sporsever ve hentbolseverler, uzaktan
seyrettiği isimleri ve kulüpleri, ekranda değil, hemen yanı başında seyretmeye
başlamıştı. Senelerdir arzu ettiğimiz atmosfer nihayet, hentbolda da görülmeye
başlanmıştı.
İşte o an, “Tamam!” demiştik. “Adı sanı hiçbir yerde geçmeyen
hentbol, her yerde görülmeye ve duyulmaya başlanacak, daha çok insan tribünlere
gelecek, daha çok insan hentbol topuna dokunacaktı” demiştik. Kısacası 2015
yılı, hentbol sporu için bir milat olacak diye düşünmüştük.
Çünkü hentbol, tam istediğimiz modern hentbol kıvamına
gelmişti. Heyecan, mücadele, seyirci vardı. En estetik gollere, en muhteşem
anlara, yüzlerce ses aynı anda tepki veriyordu. Gidemeyenler Ehf tv’den maçları
seyrediyor, gidenler ise, “Kartal, GOL, GOL, GOL!” sesleri ile salonları inletiyordu.
Oyuncularımız her hafta, haftanın ilk yedisine giriyor, en iyi kaleci veya en
güzel goller kara kartalların oylarıyla belirleniyordu.
Herşey çok güzel gidiyordu. Beşiktaş Mogaz Hentbol takımının
formaları BJK Store’larda satılmaya başlamış, Şampiyonlar Liginde harikalar
yaratan kalecimiz Yunus Özmusul, Almanya’ya transfer olmuştu.
“Bitti. O eski, bomboş tribünlere oynadığımız günler geçti
artık! Hentbol; birçok internet sitesindeki “Diğer Sporlar” arasındaki yerinden
çıkacak, kimsenin bilmediği spor olmayacak, demir parmaklıkları kıracak ve
özgürlüğüne kavuşacak artık!” ,
“Yeter onların peşinden koştuğumuz! Bundan sonra, spor
yazarları, spor kanalları, spor gazeteleri bu güzel sporun, bu efsane
oyuncuların peşinden koşsun artık!” diyorduk.
Öyle hissediyorduk çünkü! Hem nasıl hissedemezdik ki!
Dünyanın en büyük kulübü Barcelona, bir önceki sene Finalfour’da birinci olan
Flensburg gibi takımlar buradaydı. Bu maçlara bırakın, “Hentboldan
öğreneceğimiz ne çok şey varmış!” diyerek gelecek spor yazarlarını, sıradan bir
vatandaş bile salonlara gelip, “Ya, biz bu hentbolu çok ihmal etmişiz!
Meğer hentbol ne güzel bir spormuş!”diyecekti.
Ancak, üzülerek söylüyorum ki, böylesine takımları ve
oyuncuları görmek için ne bir Beşiktaş yazarı, ne bir spor kanalı geldi. Sadece
kara kartallar takımlarının yanındaydı. Tabii ben de oradaydım. Beşiktaş
Mogaz’ın neredeyse her maçına Ankara’dan giderek destek verdim. “Kara kartallar
ne olur her maçta takımınızın yanında olun!” diyerek birçok yazılar yazdım.
Hatta “Hep Beşiktaş’ı yazıyorsun” diyenlere aldırış bile etmedim. Çünkü bizlere
dünyanın en iyi takımlarını seyrettiren, güzel işler yapan Beşiktaş Mogaz
takımıydı ve bunu fazlasıyla hak ediyordu.
EHF’de bu güzel
görüntülerin hakkını verdi ve ikinci senesinde Beşiktaş Mogaz’ı ön eleme maçlarına
dahil etmeden direkt Şampiyonlar Liginin ana grubuna dahil etti. Bu Beşiktaş
Mogaz için gerçekten güzel bir ödüldü ve bu ödül ve bu motivasyonla neler
yapılmazdı ki! Daha iyi transferler, daha çok seyirci, daha iyi mücadele, daha
çok hentbol..
Ama ne olduysa, hiçbir şey bizim düşündüğümüz gibi olmadı. Ne olduysa, Beşiktaş Mogaz bir anda Şampiyonlar
Liginde olduğunu, geçen sene yaptıklarıyla Şampiyonlar Ligine direkt olarak
alındığını unuttu ve önceki sene yapılan hiçbir şeyi yapmadı. Kaybettiği oyuncuların
yerini dolduramadı, geçen sene gelen seyirciyi salonlara çekmeyi başaramadı ve
Parkede Ekol dediğimiz Beşiktaş Mogaz, sadece parkede kaldı.
Kulübün içinde neler yaşandığını bilemeyiz ama ne olduysa, Beşiktaş
Mogaz önceki yıllarda yaptığı tanıtımları, duyuruları, futbolcuların maça davet
mesajlarını, hiç bir şeyi yapmadı, sadece bekledi ve sonunda beklenen oldu. Beşiktaş Mogaz, tekrar bomboş tribünlere oynamaya başladı.
Şampiyonlar Liginde sona yaklaşıldı, sadece deplasmanda bir
maç kaldı ve gelen takımların bomboş tribünlere bakıp “Hayalet Salon” dedikleri
Sinan Erdem Spor Salonu bu sene hentbola kapılarını kapattı.
Beşiktaş Mogaz takımını bütün bu olumsuzluklara rağmen
verdikleri mücadeleden dolayı kutluyorum ama hentbolun bu durumu beni, sizlere
anlatamayacağım kadar çok üzüyor. Üzüldüğüm nokta Beşiktaş Mogaz’ın,
Şampiyonlar Ligi maçlarını bomboş tribünlere oynaması değil. Beni üzen nokta;
bu tablo karşısında EHF’nin takınacağı tavır, söyleyeceği sözler, Türk Hentbolu hakkındaki düşünceleri ve
Avrupa’da ki imajımız.
Beni endişelendiren nokta, EHF’nin Beşiktaş Mogaz’a dönüp; “Kardeşim
ben seni, geçen seneki seyircin için Şampiyonlar Ligine aldım. Bunu senin gayet
iyi biliyor olman ve bunun için bir şeyler yapman gerekirdi. Beni diğer kulüplere
karşı mahcup ettin. Biliyorsunki Şampiyonlar Ligi bizim en önemli markamız. Bunu
bu şekilde yansıtman hiç hoş değil. Bu
maçlar senden başka hiçbir yerde de boş tribünlere oynanmıyor. Diğer ülkelerde
binlerce kişiye oynanılan hentbolu sen nasıl bu hale getirirsin.”,
veya, Hentbol Federasyonuna dönüp;
“Bu işin asıl sorumlusu sensin. Bir şeyler yapman gerekirdi.
Hentbolu bu hale getiremezsiniz. Sakın bundan sonra sizi desteklememizi
beklemeyin!” derse ne yaparız diye kara kara düşünüyorum.
Diğer taraftan Şampiyonlar Liginde yer alan bir kulüp
yetkilisi EHF’ye dönüp; “VELÜX Şampiyonlar Liginin kalitesini, böyle boş
salonlara oynatarak mı yükselteceksin?” derse ne yaparız diye düşünüyorum.
Beni asıl düşündüren, beni endişelendiren nokta işte bu! Biz
gerçekten ne yapıyoruz ya! Gençlerbirliği gibi bir kulübü istiyoruz, ama kulübü
yaşatmak için bir şey yapmıyoruz. Şampiyonlar Ligini istiyoruz, orada var olmak
için çaba harcamıyoruz.
Ya da biz neden, niye doğru bir şey yapmıyoruz! IHF’nin
“elmas” diyerek tanımladığı bu güzel sporu, bu güzel hentbolu geliştirmek için
neden bir şey yapmıyoruz?
Niye hep sınıfta kalıyoruz!