Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi

5 Nisan 2016 Salı




Seyretmekten büyük keyif aldığım oyunculardan kurulu Beşiktaş Mogaz’ı hafta sonu Ankara’da görmek gerçekten güzeldi. Salonda Ekol olmuş Beşiktaş Mogaz, tartışmasız Türk Hentbolunun en başarılı takımı, en büyük markası. Beşiktaş Jimnastik Kulübü farkında değil ama, siyah beyazlılarında en başarılı takımı. Süper Ligde kazandıkları sayısız kupalar, her kupada aldıkları birincilikler siyah beyazlı camiayı, Beşiktaş Mogaz’dan uzak tutsa da, alkışı, yazıyı, desteği en fazla hak eden takımlardan birisidir.
Ancak geçen sene durum biraz farklıydı. Geçen sene, Beşiktaş Mogaz, üniversiteye yeni kayıt olmuş havalı, karizmatik, söz sahibi olan abilerinin yanında, nasıl davranacağını, nasıl konuşulacağını bilmeyen, onları gördüğünde elleri ayakları titreyen, çömez bir öğrenci gibiydi. Çünkü Beşiktaş Mogaz, bizdeki hentbola hiç benzemeyen Şampiyonlar Ligine kayıt olmuştu.
Ama çömez olmasına rağmen Beşiktaş Mogaz, Şampiyonlar Ligindeki ilk Wisla Plock maçından son Barcelona maçına kadar her maçta büyük mücadele sergiledi. Belki bir galibiyet aldı ama biz ilk senesinde Beşiktaş Mogaz’dan bu galibiyeti bile beklemiyorduk.
Yönetimi devrelan her idare, takımın başına geçen her teknik adam, transfer edilen her oyuncu yeni çevreye, takıma uyum sağlamak için kulüpten, taraftarlardan zaman isterken, Beşiktaş Mogaz’dan hemen, ilk yılında,  Şampiyonlar Liginde karşılaştıkları her takımı yenmelerini istemek bir hayli garip olurdu değil mi?
Efsane oyuncuları yakından görmek, bu oyuncularla kıyasıya mücadele eden hentbolcularımızı binlerce taraftarla birlikte alkışlamak, Türk hentbolunun böylesine güzel günler yaşadığını görmek yeterliydi bizim için.  O nedenle bizim bu aşamada yapacağımız en güzel şey, Beşiktaş Mogaz,  Şampiyonlar Ligindeki hentbola ve mücadele ısınırken, onlara her alanda destek vermek olacaktı.
Öyle de oldu.  Futbolcularının, Slaven Bilic’in, sanatçılarının hentbola destek mesajlarını duyan  kara kartal  ve sporseverler İstanbul  ve İzmit’e gidiyor, Beşiktaş Mogaz’ın yanında olmaya çalışıyordu. Avrupa’nın en iyi hentbol kulüpleri sahaya çıkarken, Beşiktaş yönetimi hariç, binlerce seyirci Beşiktaş Mogaz’ı destekliyordu. Hentbol, tarihinde görmediği seyirciyi Sinan Erdem Spor Salonunda görüyordu. Sporsever ve hentbolseverler, uzaktan seyrettiği isimleri ve kulüpleri, ekranda değil, hemen yanı başında seyretmeye başlamıştı. Senelerdir arzu ettiğimiz atmosfer nihayet, hentbolda da görülmeye başlanmıştı.
İşte o an, “Tamam!” demiştik. “Adı sanı hiçbir yerde geçmeyen hentbol, her yerde görülmeye ve duyulmaya başlanacak, daha çok insan tribünlere gelecek, daha çok insan hentbol topuna dokunacaktı” demiştik. Kısacası 2015 yılı, hentbol sporu için bir milat olacak diye düşünmüştük.
Çünkü hentbol, tam istediğimiz modern hentbol kıvamına gelmişti. Heyecan, mücadele, seyirci vardı. En estetik gollere, en muhteşem anlara, yüzlerce ses aynı anda tepki veriyordu. Gidemeyenler Ehf tv’den maçları seyrediyor, gidenler ise, “Kartal, GOL, GOL, GOL!” sesleri ile salonları inletiyordu. Oyuncularımız her hafta, haftanın ilk yedisine giriyor, en iyi kaleci veya en güzel goller kara kartalların oylarıyla belirleniyordu.
Herşey çok güzel gidiyordu. Beşiktaş Mogaz Hentbol takımının formaları BJK Store’larda satılmaya başlamış, Şampiyonlar Liginde harikalar yaratan kalecimiz Yunus Özmusul, Almanya’ya transfer olmuştu.
“Bitti. O eski, bomboş tribünlere oynadığımız günler geçti artık! Hentbol; birçok internet sitesindeki “Diğer Sporlar” arasındaki yerinden çıkacak, kimsenin bilmediği spor olmayacak, demir parmaklıkları kıracak ve özgürlüğüne kavuşacak artık!” ,
“Yeter onların peşinden koştuğumuz! Bundan sonra, spor yazarları, spor kanalları, spor gazeteleri bu güzel sporun, bu efsane oyuncuların peşinden koşsun artık!” diyorduk.
Öyle hissediyorduk çünkü! Hem nasıl hissedemezdik ki! Dünyanın en büyük kulübü Barcelona, bir önceki sene Finalfour’da birinci olan Flensburg gibi takımlar buradaydı. Bu maçlara bırakın, “Hentboldan öğreneceğimiz ne çok şey varmış!” diyerek gelecek spor yazarlarını, sıradan bir vatandaş bile salonlara gelip, “Ya, biz bu hentbolu çok ihmal etmişiz! Meğer  hentbol ne güzel bir spormuş!”diyecekti.
Ancak, üzülerek söylüyorum ki, böylesine takımları ve oyuncuları görmek için ne bir Beşiktaş yazarı, ne bir spor kanalı geldi. Sadece kara kartallar takımlarının yanındaydı. Tabii ben de oradaydım. Beşiktaş Mogaz’ın neredeyse her maçına Ankara’dan giderek destek verdim. “Kara kartallar ne olur her maçta takımınızın yanında olun!” diyerek birçok yazılar yazdım. Hatta “Hep Beşiktaş’ı yazıyorsun” diyenlere aldırış bile etmedim. Çünkü bizlere dünyanın en iyi takımlarını seyrettiren, güzel işler yapan Beşiktaş Mogaz takımıydı  ve  bunu fazlasıyla hak ediyordu.
EHF’de  bu güzel görüntülerin hakkını verdi ve ikinci senesinde Beşiktaş Mogaz’ı ön eleme maçlarına dahil etmeden direkt Şampiyonlar Liginin ana grubuna dahil etti. Bu Beşiktaş Mogaz için gerçekten güzel bir ödüldü ve bu ödül ve bu motivasyonla neler yapılmazdı ki! Daha iyi transferler, daha çok seyirci, daha iyi mücadele, daha çok hentbol..
Ama ne olduysa, hiçbir şey bizim düşündüğümüz gibi olmadı.  Ne olduysa, Beşiktaş Mogaz bir anda Şampiyonlar Liginde olduğunu, geçen sene yaptıklarıyla Şampiyonlar Ligine direkt olarak alındığını unuttu ve önceki sene yapılan hiçbir şeyi yapmadı. Kaybettiği oyuncuların yerini dolduramadı, geçen sene gelen seyirciyi salonlara çekmeyi başaramadı ve Parkede Ekol dediğimiz Beşiktaş Mogaz, sadece parkede kaldı.
Kulübün içinde neler yaşandığını bilemeyiz ama ne olduysa, Beşiktaş Mogaz önceki yıllarda yaptığı tanıtımları, duyuruları, futbolcuların maça davet mesajlarını, hiç bir şeyi yapmadı, sadece bekledi ve sonunda  beklenen oldu. Beşiktaş Mogaz,  tekrar bomboş tribünlere oynamaya başladı.
Şampiyonlar Liginde sona yaklaşıldı, sadece deplasmanda bir maç kaldı ve gelen takımların bomboş tribünlere bakıp “Hayalet Salon” dedikleri Sinan Erdem Spor Salonu bu sene hentbola kapılarını kapattı.
Beşiktaş Mogaz takımını bütün bu olumsuzluklara rağmen verdikleri mücadeleden dolayı kutluyorum ama hentbolun bu durumu beni, sizlere anlatamayacağım kadar çok üzüyor. Üzüldüğüm nokta Beşiktaş Mogaz’ın, Şampiyonlar Ligi maçlarını bomboş tribünlere oynaması değil. Beni üzen nokta; bu tablo karşısında EHF’nin takınacağı tavır,  söyleyeceği sözler,  Türk Hentbolu hakkındaki düşünceleri ve Avrupa’da ki imajımız.
Beni endişelendiren nokta, EHF’nin Beşiktaş Mogaz’a dönüp; “Kardeşim ben seni, geçen seneki seyircin için Şampiyonlar Ligine aldım. Bunu senin gayet iyi biliyor olman ve bunun için bir şeyler yapman gerekirdi. Beni diğer kulüplere karşı mahcup ettin. Biliyorsunki  Şampiyonlar Ligi bizim en önemli markamız. Bunu bu şekilde yansıtman hiç hoş değil.  Bu maçlar senden başka hiçbir yerde de boş tribünlere oynanmıyor. Diğer ülkelerde binlerce kişiye oynanılan hentbolu sen nasıl bu  hale getirirsin.”,
veya, Hentbol Federasyonuna dönüp;
“Bu işin asıl sorumlusu sensin. Bir şeyler yapman gerekirdi. Hentbolu bu hale getiremezsiniz. Sakın bundan sonra sizi desteklememizi beklemeyin!” derse ne yaparız diye kara kara düşünüyorum.
Diğer taraftan  Şampiyonlar Liginde yer alan bir kulüp yetkilisi EHF’ye dönüp; “VELÜX Şampiyonlar Liginin kalitesini, böyle boş salonlara oynatarak mı yükselteceksin?” derse ne yaparız diye düşünüyorum.
Beni asıl düşündüren, beni endişelendiren nokta işte bu! Biz gerçekten ne yapıyoruz ya! Gençlerbirliği gibi bir kulübü istiyoruz, ama kulübü yaşatmak için bir şey yapmıyoruz. Şampiyonlar Ligini istiyoruz, orada var olmak  için çaba harcamıyoruz.
Ya da biz neden, niye doğru bir şey yapmıyoruz! IHF’nin “elmas” diyerek tanımladığı bu güzel sporu, bu güzel hentbolu geliştirmek için neden bir şey yapmıyoruz?
Niye hep sınıfta kalıyoruz!
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 04:20  No comments »

0 yorum:

Yorum Gönder

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search