Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi

5 Nisan 2016 Salı



 
Üniversite tercihi yapacak olan bir genç;  annesi veya babası istiyor diye değil, sevdiği, ilgi duyduğu bir bölümü seçmeli, okumalı öyle değil mi?
Sporda farklı değil aslında. Babası futbolu, annesi  voleybolu seviyor  diye değil, yetenekleri hangi sporu seviyorsa onu tercih etmeli. Zira, ben meslek hayatımda sadece Ankara’da ki spor okullarına bu nedenlerle giden ama sonradan kaybolan birçok öğrencimi hatırlıyorum. Ankara’da sayısız kulüp ve sporcu var ama söyler misiniz, Ankara’dan yetişmiş, milli takımlarda oynamış, kaç basketbolcu, kaç voleybolcu var? Fazla yer tutmayacağı için hemen sayabilirim. Basketbolda bir dönem Kolej, bir dönem Türk Telekom, bir dönem Orhan Girgin, bir dönem Ercüment Sunter. Voleybolda da Ankara’da ki Vakıfbank,  Emlak Bankası, Halk Bankası  ve Ziraat Bankası.
Aslında burada, milli takıma birçok sporcu gönderen ve şampiyon takımlar çıkaran Ankara hentbolu, diğer branşlardan daha fazla alkışı hak ediyor.
Tabii ki amacım hentbolu, basketbol veya voleybolla kıyaslamak değil. Biri nerede, diğerleri  nerede.. Ama, 50-60 kulübe sahip olan voleybol ve basketbol, 7-8 kulübün olduğu hentbolla kıyaslandığında, ortaya bizim durumumuzdan daha vahim bir tablo çıkıyor.
Neyse! Biz şimdi asıl konumuza dönelim. Ben bir Beden Eğitimi Öğretmeniyim ve derslerimde de en çok hentbol branşından yararlandım. Bir hentbolcu olduğum için değil. Birincisi, hentboldaki oyun çeşitliliği o kadar fazla ki.. Atma, tutma, koşma, paslaşma, top sürme, kale atışları, goller.. Hepsi çocukların seveceği şeyler.  İkincisi, küçük yaştaki çocukların ellerine en uygun top, hentbol topu ve çocuklar bu topları çok rahat kavrayabiliyor. Üçüncüsü, hentbol topu voleybol topu gibi uçmuyor, basketbol veya  futbol topu gibi sert de değil. Kısacası, okula devam eden her çocuk basketbol, futbol veya voleyboldan daha çok hentbol oynuyor.
Ancak tıkandığımız nokta işte tam olarak burası. Okul yıllarında hentbolla bu kadar haşır neşir olan bir çocuk, neden mezuniyetle birlikte hentbolu bırakır, unutur? Neden!
Bu sorunun cevabını Mert Aydın’ın Hentbol Magazin Dergisi Şubat ayı sayısındaki yazısından bir cümle ile vereyim sizlere. “Türkiye’nin en popüler okul sporlarından birini üst yapıya taşıyamıyorsak bunu oturup uzun uzun konuşmalıyız. Milli takımımızın son Dünya Şampiyonası elemelerinde play-off  kenarından dönüşünü bir hikayeye dönüştürmek elimizdeydi”
Öncelikle Mert Aydın’ın “konuşmalıyız”“elimizdeydi” gibi kelimeleri kullanarak kendisinide bu olaydan sorumlu hissetmesi çok hoşuma gitti. İsminin önünde “spor yazarı” olupta futboldan başka bir spor dalını görmeyen insanların diğer branşların tanıtılmamasında, bizim kadar onlarında payı olduğunu düşünürüm. Spor yazarlarının görevi o kadar büyük ki, onlar bile farkında değil. Çünkü bizler onların dünya sporunu takip ettiğini biliyoruz ve ağızlarından çıkacak bir “hentbol” kelimesine bekliyoruz. Hentbol kelimesini duymayıncada büyük hayal kırıklığına uğruyoruz.
Mert Aydın’ın yazdıklarının her kelimesine katılıyorum ve birkaç eklemede ben yapmak istiyorum. Biz sadece milli takımlarımızın yakaladığı fırsatları değil, bizler birçok fırsatı kaçırdık. Eti Bisküilerinin yarı final zaferini, Yeliz Özel gibi dünya çapındaki bir oyuncumuzu, Yaşar Sevim’in TMOK ödülünü almasını,  İtalya’da Dünya Şampiyonu olan Üniversite takımımızı, Bundesliga’ya transfer olan Yunus Özmusul’u  bile duyuramadık. Daha da vahimi, biz hentbolun 40.yılını bile kutlayamadık, duyuramadık.
Bu güzel spor,  her yerde, her şekilde  tanıtılabilecekken, kale, top, golu herkes seviyorken, AVM’lere bir kale koyup oynatabilecekken, hentbolu tanıtmak için hiçbir şey yapılmamasına akıl erdirmek mümkün değil.
Hentbolun tanıtımı birkaç kulübün yaptıkları ve birkaç kişinin yazdıkları ile olacak şey değil. Tüm hentbol ailesinin hentbolun içinde olması, zorlaması, rahatsız etmesi, gerekirse hesap sorması lazım.  Hentbolun kendi kendine kalmasına izin vermemek lazım. Zaten hentbolun bütün bu yalnızlığını gördükleri ve bildikleri için ebeveynler ve çocuklar, ekranda,  sokakta, yolda gördüğü, konuşulan sporu  seçiyor, seviyor.
Diğer taraftan Mert Aydın’ın dediği  herşey yapıldı. Çalıştay ve platformlarda hentbol uzun uzun konuşuldu ama yine bir şey değişmedi. Herşey boşuna yapılmış oldu. Söylenecek çok şey var ama, artık benim tek bir isteğim var. Kazanılan başarılan duyurulmasından geçtim artık. Bu güzel spor kaybolmasın yeter. Şu an okullarda oynanıyor olması bile büyük başarı bence. Bunu da birkaç sporsever, birkaç hentbolsever ve birkaç kulübe borçluyuz zaten. Asıl onlar olmasa, hentbol ne olur, onu hiç düşünmek istemiyorum.
İlk milli takımın oluştuğu yıllarda karşımıza çıkan eski Yugoslavya, Macaristan veya  Romanya ile maç yapıp büyük farklarla kaybettikten sonra hep şunu derdik. “Gücümüz yetmiyor.”  Hentbol şu an tam olarak böyle. Herkes her şeye teslim olmuş, olanı kabullenmiş durumda.
O yüzden, Mert Aydın ve İlker Duralı gibi isimlerin Hentbol Magazin Dergisi için yazmaya başlaması son günlerde beni mutlu eden en güzel şeydir. “Gücümüz yetmiyor.” deyip kabullenmek yerine, birşeyler şeyler yapmak lazım. Çünkü, bilinmeyen hentbolun, bilinmeyen hentbolcularının yazdıkları değil,  Mert Aydın, İlker Duralı gibi isimlerinin yazdıklarının okunacağını düşünüyorum. Uğur Kılıç’ı bundan dolayı kutluyorum. Mert Aydın ve İlker Duralı’ya  çok  teşekkür ediyorum.  Hentbola, dergiye sağladıkları katkı, kendilerinin düşündüklerinden bile çok daha fazla. Varolun.
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 04:18  No comments »

0 yorum:

Yorum Gönder

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search