Üniversite tercihi yapacak olan bir genç; annesi veya babası istiyor diye değil,
sevdiği, ilgi duyduğu bir bölümü seçmeli, okumalı öyle değil mi?
Sporda farklı değil aslında. Babası futbolu, annesi voleybolu seviyor diye değil, yetenekleri hangi sporu seviyorsa
onu tercih etmeli. Zira, ben meslek hayatımda sadece Ankara’da ki spor
okullarına bu nedenlerle giden ama sonradan kaybolan birçok öğrencimi
hatırlıyorum. Ankara’da sayısız kulüp ve sporcu var ama söyler misiniz,
Ankara’dan yetişmiş, milli takımlarda oynamış, kaç basketbolcu, kaç voleybolcu
var? Fazla yer tutmayacağı için hemen sayabilirim. Basketbolda bir dönem Kolej,
bir dönem Türk Telekom, bir dönem Orhan Girgin, bir dönem Ercüment Sunter. Voleybolda
da Ankara’da ki Vakıfbank, Emlak
Bankası, Halk Bankası ve Ziraat Bankası.
Aslında burada, milli takıma birçok sporcu gönderen ve
şampiyon takımlar çıkaran Ankara hentbolu, diğer branşlardan daha fazla alkışı
hak ediyor.
Tabii ki amacım hentbolu, basketbol veya voleybolla
kıyaslamak değil. Biri nerede, diğerleri
nerede.. Ama, 50-60 kulübe sahip olan voleybol ve basketbol, 7-8 kulübün
olduğu hentbolla kıyaslandığında, ortaya bizim durumumuzdan daha vahim bir
tablo çıkıyor.
Neyse! Biz şimdi asıl konumuza dönelim. Ben bir Beden
Eğitimi Öğretmeniyim ve derslerimde de en çok hentbol branşından yararlandım.
Bir hentbolcu olduğum için değil. Birincisi, hentboldaki oyun çeşitliliği o kadar
fazla ki.. Atma, tutma, koşma, paslaşma, top sürme, kale atışları, goller.. Hepsi
çocukların seveceği şeyler. İkincisi,
küçük yaştaki çocukların ellerine en uygun top, hentbol topu ve çocuklar bu
topları çok rahat kavrayabiliyor. Üçüncüsü, hentbol topu voleybol topu gibi
uçmuyor, basketbol veya futbol topu gibi
sert de değil. Kısacası, okula devam eden her çocuk basketbol, futbol veya
voleyboldan daha çok hentbol oynuyor.
Ancak tıkandığımız nokta işte tam olarak burası. Okul
yıllarında hentbolla bu kadar haşır neşir olan bir çocuk, neden mezuniyetle birlikte
hentbolu bırakır, unutur? Neden!
Bu sorunun cevabını Mert Aydın’ın Hentbol Magazin Dergisi
Şubat ayı sayısındaki yazısından bir cümle ile vereyim sizlere. “Türkiye’nin en
popüler okul sporlarından birini üst yapıya taşıyamıyorsak bunu oturup uzun uzun
konuşmalıyız. Milli takımımızın son Dünya Şampiyonası elemelerinde play-off kenarından dönüşünü bir hikayeye dönüştürmek
elimizdeydi”
Öncelikle Mert Aydın’ın “konuşmalıyız”“elimizdeydi” gibi
kelimeleri kullanarak kendisinide bu olaydan sorumlu hissetmesi çok hoşuma
gitti. İsminin önünde “spor yazarı” olupta futboldan başka bir spor dalını
görmeyen insanların diğer branşların tanıtılmamasında, bizim kadar onlarında
payı olduğunu düşünürüm. Spor yazarlarının görevi o kadar büyük ki, onlar bile
farkında değil. Çünkü bizler onların dünya sporunu takip ettiğini biliyoruz ve
ağızlarından çıkacak bir “hentbol” kelimesine bekliyoruz. Hentbol kelimesini
duymayıncada büyük hayal kırıklığına uğruyoruz.
Mert Aydın’ın yazdıklarının her kelimesine katılıyorum ve
birkaç eklemede ben yapmak istiyorum. Biz sadece milli takımlarımızın
yakaladığı fırsatları değil, bizler birçok fırsatı kaçırdık. Eti Bisküilerinin
yarı final zaferini, Yeliz Özel gibi dünya çapındaki bir oyuncumuzu, Yaşar
Sevim’in TMOK ödülünü almasını, İtalya’da
Dünya Şampiyonu olan Üniversite takımımızı, Bundesliga’ya transfer olan Yunus
Özmusul’u bile duyuramadık. Daha da
vahimi, biz hentbolun 40.yılını bile kutlayamadık, duyuramadık.
Bu güzel spor, her
yerde, her şekilde tanıtılabilecekken,
kale, top, golu herkes seviyorken, AVM’lere bir kale koyup oynatabilecekken,
hentbolu tanıtmak için hiçbir şey yapılmamasına akıl erdirmek mümkün değil.
Hentbolun tanıtımı birkaç kulübün yaptıkları ve birkaç
kişinin yazdıkları ile olacak şey değil. Tüm hentbol ailesinin hentbolun içinde
olması, zorlaması, rahatsız etmesi, gerekirse hesap sorması lazım. Hentbolun kendi kendine kalmasına izin
vermemek lazım. Zaten hentbolun bütün bu yalnızlığını gördükleri ve bildikleri
için ebeveynler ve çocuklar, ekranda,
sokakta, yolda gördüğü, konuşulan sporu
seçiyor, seviyor.
Diğer taraftan Mert Aydın’ın dediği herşey yapıldı. Çalıştay ve platformlarda hentbol
uzun uzun konuşuldu ama yine bir şey değişmedi. Herşey boşuna yapılmış oldu.
Söylenecek çok şey var ama, artık benim tek bir isteğim var. Kazanılan
başarılan duyurulmasından geçtim artık. Bu güzel spor kaybolmasın yeter. Şu an
okullarda oynanıyor olması bile büyük başarı bence. Bunu da birkaç sporsever,
birkaç hentbolsever ve birkaç kulübe borçluyuz zaten. Asıl onlar olmasa,
hentbol ne olur, onu hiç düşünmek istemiyorum.
İlk milli takımın oluştuğu yıllarda karşımıza çıkan eski
Yugoslavya, Macaristan veya Romanya ile
maç yapıp büyük farklarla kaybettikten sonra hep şunu derdik. “Gücümüz
yetmiyor.” Hentbol şu an tam olarak
böyle. Herkes her şeye teslim olmuş, olanı kabullenmiş durumda.
O yüzden, Mert Aydın ve İlker Duralı gibi isimlerin Hentbol
Magazin Dergisi için yazmaya başlaması son günlerde beni mutlu eden en güzel
şeydir. “Gücümüz yetmiyor.” deyip kabullenmek yerine, birşeyler şeyler yapmak
lazım. Çünkü, bilinmeyen hentbolun, bilinmeyen hentbolcularının yazdıkları
değil, Mert Aydın, İlker Duralı gibi isimlerinin
yazdıklarının okunacağını düşünüyorum. Uğur Kılıç’ı bundan dolayı kutluyorum. Mert
Aydın ve İlker Duralı’ya çok teşekkür ediyorum. Hentbola, dergiye sağladıkları katkı,
kendilerinin düşündüklerinden bile çok daha fazla. Varolun.
0 yorum:
Yorum Gönder