Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi
  • Kaliteli Hentbol : Seyirci

    Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun ...

  • Bir Hentbol Maçına Bunun için Gitmelisiniz..

    Pek çok spor dalı bir birine benzer özellikleri ve becerileri içerir. Bu becerilerin üst düzeyde uygulandığı sportif özelliklerde bu branşın güzelliklerini ortaya çıkarır....

  • Siyah Final

    Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. ...

30 Mayıs 2014 Cuma



Şampiyonlar Ligi FINAL 4,  Avrupa’nın en iyi dört takımın mücadele ettiği,  her  dakikası büyük heyecana , büyük şovlara ve eğlenceli  dakikalara sahne olan büyük bir organizasyon. 

2011-2012 sezonundan itibaren,  Oceans Race yarışlarıyla birlikte, Erkekler Şampiyonlar Liginin en büyük  sponsoru  olan ve bu tarihten itibaren VELUX EHF FINAL4 olarak adlandırılan büyük bir organizasyon.
1993 yılına kadar Avrupa Kupası olarak yapılan bu organizasyon, 1993-94 sezonunda EHF Champions League  adını almış ve ilk kupa TEKA Santander   olarak bilinen CB Cantabria’nın olmuştu. 

2009-2010 sezonundan itibaren FINAL4 şeklinde oynanmaya başlamış  ve  COLOGNE’de oynanan bu turnuvada Almanların hentbolda ki en büyük isimlerinden birisi THW Kiel, final karşılaşmasında FC Barcelona Borges’ı  yenerek VELUX EHF Champions  League şampiyonu olmuştu. FİNAL4’da mücadele eden diğer takımlar ise, Rus Chekhovskie Medvedi  ile İspanyol BM Ciudad Real takımlarıydı. 30.05.2010 tarihindeki Köln Lanxess Arena’da final maçını o gün  tam 19374 kişi izlemişti. 

Dört yıldır oynanan FINAL 4 sürecinde  THW Kiel iki kez şampiyon olmuş, sadece 2010-2011 yılında dörtlü finallere kalamamıştı. 2010-2011VELUX EHF FINAL4’da, iki İspanyol ve iki Alman takımı dörtlü finallere kalmayı başarmış,  iki İspanyol takım final oynamış ve  FC Barcelona, Ciudad Real’i yenerek şampiyonluk kupasını sahibi olmuştu.

20000 kişinin izlediği 2011-2012 VELUX EHF FINAL4’u birinciliğini ise THW Kiel, yine bir İspanyol ekibi, BM Atletico Madrid’i 26-21 yenerek elde etmişti. 

Geçen sene (2012-2013) FC Barcelona İntersport  ve  HSV Hamburg arasında oynanan final maçını yine 19250 kişi izlemişti. Normal süresi 25-25 biten karşılaşmayı uzatmalarda bir farkla kazanan Hamburg şampiyon olmuştu. Polonya takımı KS Vive Targi Kielce ve Almanya takımı  THW Kiel  dörtü finale kadar gelen  diğer takımlardı.,

31 Mayıs-1 Haziran 2014 tarihleri arasında oynanacak olan bu büyük hentbol şölenine Almanya’dan iki takım, SG Flensburg-Handewitt , THW Kiel, Macaristan şampiyonu MKB-MVM Veszprem ile hentbolun şampiyonalardaki   olmazsa olmaz ismi İspanyol  FC Barcelona  katılacak. 

İlk gün yapılacak yarıfinal müsabakalarında  ilk maç,  FC Barcelona-SG Flensburg-Handewitt, ikinci maç  MKB-MVM Veszprem-THW Kiel  arasında oynanacak. Bu maçlar sonucunda kaybeden takımlar  üçüncülük için oynarken , kazanan takımlar ise şampiyonluk için mücadele edecekler. 




Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 23:54 in , , , ,    No comments »

27 Mayıs 2014 Salı

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 12:56  No comments »

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 04:00  No comments »
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 03:58  No comments »
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 03:35  No comments »
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 03:34  No comments »
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 03:33  No comments »

24 Mayıs 2014 Cumartesi




























Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 13:57  No comments »

22 Mayıs 2014 Perşembe



 Baaddin: -- “Avcum kaşınıyor para gelcek, bacaklarım ağrıyor yağmur yağcak, çok güldük ağlıcaz… Böyle ileri görüşlüyüz ama hala hentbolun geleceğini göremiyoruz!..”
Bazen  olaylara farklı açılardan ve mizahi olarak  bakmakta yarar var. Baaddin  gibi mesela…
Uzun seneler aynı kulüpte çalışıp, Türk hentboluna hiçbir katkı sağlamayan antrenörleri,
Senelerdir çok çalıştıklarını söyleyen,  ama ne kadar geri gittiğimizi fark etmeyen kulüp sorumlularını,
Doğruları yapmak yerine,  yanlışlarda ısrar eden anlayışı,
Yetenekli sporcuları, Avrupa hentbol arenasında oynayabilecek bir hentbolcu düzeyine getiremeyen çalıştırıcıları,
Müsabaka esnasında telaş içinde hareket eden, her hatada oyuncuyu kenara alan, her şeye sinirlenen antrenörleri,
Molalarda oyunu çözmek için herhangi bir taktik üretmek veya sporcularını sakinleştirmek adına bir şeyler yapmak yerine, sadece oyuncularına bağırıp çağıran teknik adamları,
Tribünden oyuna müdahale ederek takıma  taktik veren,  kulüp başkanları, kulüp müdürleri ya da seyircileri,
Oyundaki hakimiyetin maçın hakeminde olduğunu unutan, her karara itiraz eden antrenör, oyuncu, seyirci veya kulüp görevlilerini,
Gençlere fırsat vermek yerine, ileriki yaşlardaki sporculara oynama şansı tanıyan  antrenörleri,
Birçok yabancı oyuncu ile istenilen başarıyı elde edemeyen kulüpleri,
Birçok uluslararası müsabakada yer almasına rağmen, hiçbir deneyim ve anlayış kazanamayan sporcuları,
Türkiye de oynadığı hentbolu yeterli görüp, Avrupa da oynamayı hedeflemeyen yetenekli sporcuları,
Bir buçuk saatlik çalışmayı yeterli görüp, hiçbir ekstra antrenman yapmayan hentbolcuları,
Kendisi,  hentbol maçına gelip hentbolu izlemediği gibi, kendi maçında da ailesini veya sevdiklerini  maçına getirmeyen hentbolcuları,
Spor yaptığını unutarak,  kaybettiği maç sonunda çirkin görüntüler veren  sporcu ve teknik heyeti,
Sporda  verilen emeği görmeyen ve bunun karşılığında sporculara zamanında paralarını vermeyen ya da az veren kulüpleri,
Hiç para vermediği  ya da az para verdiği halde takımlarını şampiyon olmasını isteyen kulüp başkanlarını,
Hentbolu güzelleştirmek için maçın devre arasında veya molalarda hiçbir etkinlik düzenlemeyen kulüpleri,
Yaşam tarzı, kılık kıyafeti, fiziki görünümü ve davranışları ile hentbola örnek olmayan sporcuları, antrenör ve hakemleri,
Aktif sporu bıraktıktan sonra bir şekilde hentbolden uzaklaşan hentbolcuları,
Çocuklarımızın spor yapmasına engel olan eğitim sistemimizi,
Spor, çocuğumun derslerine engel oluyor diyen ebeveynleri,
BAADDİN’e havale ediyorum!..

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 22:28  No comments »

Sonucunda büyük bir ödül ya da birincilik…
İki takım kuruluyor. Biri diğerinden çok farklı, çünkü hepsi ünlü hatta bazıları çok ünlü, Avrupa da bile. Diğeri ünsüz, kimse onları tanımıyor, onlarda birbirlerini. Aynı ortamda, eşit ama zor şartlarda yaşayacak, yarışacaklar. Her iki takımın amacı da aynı;  yarışmanın sonunu görebilmek  ve birinci olmak.
Tabii bunun için ön hazırlıkların iyi yapılmış olması gerekir, çünkü bu uzun bir yolculuk ve neyle karşılaşacağını bilmiyorsun. Kimi  zaman yaşam şartlarıyla, kimi zaman kendi takım arkadaşınla, kimi zamanda rakip takımla mücadele etmen gerekiyor. Bunun içinde yeterli beceriye, dirence, güce, hırsa sahip olunmalı. Yarışmacılar çok heyecanlı. Bir an önce yarışmanın başlamasını istiyorlar ve tabii seyirci de…
İlk günler, her işte olduğu gibi çok güzel geçiyor. Sözler dikkatli, davranışlar temkinli,  yardımlaşma dayanışma had safhada.  Senin onlara onlarında sana ihtiyacı var.
Yarışmalar başlıyor. Beş, yedi ya da onuncu oyunu kazanan takım,  yarışmayı yani büyük ödülü kazanıyor. Yarışmaların sonucunda alınacak puanlar zaman zaman ferdi, zaman zaman da takımın göstereceği performansa bağlı. Yarışma alanında müsabaka esnasında çevrede -rakip takım dışında- sadece görevliler mevcut.  Başlangıçta kazanıyorsun kazandıkça keyifleniyorsun. Ama her şey ilk günkü gibi iyi gitmiyor ve kazanan hep sen olmuyorsun.  Bazen de diğer takım kazanıyor. Hatta hep kazanmaya başlıyor. Yeniliyorsun. Yenildikçe takım içinde huzursuzluklar, anlaşmazlıklar çıkıyor, kavgalar başlıyor. Saha içinde olması ve kalması gereken mücadele, sportmenlik anlayışı saha dışına çıkıyor. Ancak  farklı şekilde. 
Yalnız unutulan bir şey var.  Kameralar her şeyi seyirciye sunuyor  -yarışma anında ya da dışında- söylenilen  her söz duyuluyor,  yapılan her hareket - iyi ya da kötü- görülüyor,  herkes her şeyi biliyor, tanıyor, öğreniyor ve yorumlar yapıyor. O nedenle yapılan her harekette çok dikkatli olunmalı. Sarf edilen kötü sözler de, sportmenlik dışı ve ekip ruhuna uymayan davranışlar da. Seyircilerin bazıları hayranı olduğu, desteklediği bir sporcuyu ya da takımı izlemek için, bazıları bu oyuna  tamamen gönül verdikleri,  sevdikleri  için,  bazıları ise sadece seyrettiği oyundan keyif almak adına televizyon karşısına geçiyorlar. Bu insanların tek ya da tüm beklentileri  o  zor şartlarda,  o yaşam koşullarıyla baş etmen ve  yarışmalarda,  sporun tüm güzelliklerini oyuna yansıtarak, bütün gücünle -ne kadar gücün kaldıysa-  mücadele etmen. Çünkü seyirci güzel şeyler görmek istiyor.  Bunu göremeyen, bulamayan ve beğenmeyen bir seyirci başka televizyon kanalına,  başka oyuna yöneliyor ve işte asıl o zaman maç kaybediliyor,  işte o zaman seyirci finali bile izlemek istemiyor.
Bir hentbol takımından ve hentbol maçından bahsetmiyorum. Ben Acun Ilıcalı’nın Survivor yarışmasından bahsediyorum. Orada verilen mücadeleden bahsediyorum. Her türlü zeminde – sulu, çamurlu, kaygan, kum-  verilen mücadeleden; aç kalmamak için, hayatta kalmak için verilen  mücadeleden; anlaşamayan, ama yarışma esnasında her şeyi unutup bir bütün olan, bir takım olan insanların verdikleri mücadeleden bahsediyorum. Kazanılan yarışmalar sonrasında gülen yüzlerden, kaybedilen yarışmalar sonrasında yenilginin nedeni olarak hakemin gösterilmemesinden  bahsediyorum. Sevdiklerinden uzakta, üç ay boyunca bu mücadeleyi sürdürmek ve mümkün olduğu kadar uzun süre bu adada kalmak için nasıl mücadele ettiklerinden bahsediyorum.
Hangi antrenörün ne zaman  ve nerede söylediğini hiç hatırlamıyorum ama cümleyi çok net hatırlıyorum “Bir takıma nasıl maç kazanılacağını öğretmeden önce,  mücadele  etmeyi öğretmelisiniz” demişti.
Mücadele etmek sadece maç saatinde orada bulunup atmış dakika sahada görünmek değil, mücadele etmek demek;  aynı Survivor daki gibi maç saati dışında da birlikte zaman geçirmek, yemek yemek, ekstra antrenman yapmak, takım üyelerinin zor zamanlarında yanlarında olmak demek. Modern hentbol anlayışı içinde tıpkı Almanya, İspanya, Macaristan ve hatta Slovenya gibi,  bir final müsabakası oynuyormuşçasına, ısınma devresinden itibaren performansını sürekli  yükselterek, omuz omuza  savaşarak, yan yana değil, çoğu zaman daha önde koşarak, sadece bir devre değil, maç sonlanıncaya kadar bu şekilde  devam ettirmek demek. O zaman kalecilerde tribünlere giden topu  almak için kendileri tribünlere çıkmayacak, o topu bir seyircinin elinden alacaktır. O zaman seyirci, madalya töreninde yaşananları, salondaki pankartları veya hakemleri protesto ederek madalya almayan kulüp ve sporcularını değil, sahadaki mücadeleyi seyredecek ve konuşacaktır. Bazı maçlarda sporcuların bir gram bile terlemediklerini gördüğüm zaman içimden hep şu geçiyor  “Acun bizi Panamaya götür”.


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 21:27  No comments »
FC BARCELONA HANDBALL TEAM

FC Barcelona ya da kısaca Barça, Hans Gamper önderliğinde 1899 yılında kurulmuş, İspanya’nın Katalan bölgesini temsil eden büyük bir kulüp.  La Liga’dan hiç düşmeyen üç kulüpten birisi olan, kuruluşundaki ilk  ismi Foot-Ball Club Barcelona’nın ne kadar büyük bir kulüp olduğunu hemen anlıyorsunuz.  Müzesinde,  sayısız La liga şampiyonluk kupalarının yanı sıra,  Şampiyonlar Ligi, Kupa Galipleri Kupası, UEFA Süper Kupa, Dünya Kulüpler Kupası bulunduruyor.  Futbol takımı 2009 yılında mücadele ettiği 6 turnuvada (Şampiyonlar Ligi, UEFA Süper Kupa, La Liga, İspanya Kral Kupası, İspanya Süper Kupası ve FIFA Dünya Kulüpler Kupası)şampiyon olarak bir ilki gerçekleştirdi.
Barcelona Resmi Web sayfasında, FCBARCELONA yazısının hemen altında, "Més que un club"  yazısı yer alır. Bu “More than a club” yani “bir kulüpten daha fazlası” demektir. Bunun en büyük örneği ise 2006 yılında UNİCEF ile yaptığı beş yıllık anlaşmadır. Bu anlaşmadan hiçbir ücret almayan Barcelona, UNİCEF’e her yıl 1.5 milyon Euro bağışta  bulunmuştur.
FC Barcelona, futbol ve sosyal sorumluluk projelerinin dışında, ulusal ve uluslararası birçok başarıya sahip değişik  spor dallarını (basketbol, hentbol,  futsal, atletizm, rugby, voleybol, çim hokeyi, buz hokeyi ve artistik patinaj) bünyesinde bulunduran büyük kulüplerden bir tanesidir.
1942 yılında kurulan ve futboldaki başarıların hepsine sahip olan Barcelona Hentbol takımının ne kadar büyük ve güçlü olduğuna ise, bizler ilk kez Ankara’da ki, o zamanki adıyla Yükseliş Koleji,  şimdi TOBB Üniversitesi Kampüsü içinde yer alan Spor Salonunda tanık olmuştuk. 1990-1991 sezonunda Eti Bisküileri Erkek Hentbol takımı,   İsrail Hapoel Rishon Lezion, İzlanda FH Hafnarfjörour, Almanya Grosswallstadt takımlarını  muhteşem sonuçlarla eledikten sonra,  FC Barcelona ile yarı finalde karşılaşmıştı. O sene İspanya liginde en fazla gol atan iki efsane Yugoslav oyuncu,  Zlatko Portner ve Veselin Vujovic’i bünyesinde bulunduran Barcelona, Ankara’da ki ilk  maçı 19-31, kendi evindeki maçı ise 40-16 gibi bir skorla kazanmıştı.
Dünyanın en iyi hentbol kulüplerinden biri olan FC Barcelona, şu anda da bünyesinde dünyanın en iyi oyuncularını bulunduruyor. Arpad Sterbik, Victor Tomas, Cedric Sorhaindo, Raul Entrerrios, Siarhei Rutenka, Nikola Karabatic, Kiril Lazarov bunlardan sadece birkaçı.
Şimdi bizler belki de bu takımı tam 24 yıl sonra  ülkemizde tekrar görebileceğiz. Hentbol Magazin Dergisi çalışanları bugünlerde,  bizlerin “Bir gün Barcelona ve Karabatic gibi oyuncuları burada görür müyüz”  dediğimiz hayallerimizi gerçekleştirmek için yoğun çaba harcıyorlar. Kulüp ve oyuncu olarak sadece televizyonlarda gördüğümüz hentbol devlerini, biz hentbol severlerle  buluşturma gayreti içerisindeler. İstanbulCup 2014 adı altında düzenlenecek olan bu büyük organizasyonda ülkemizi, Avrupa‘da  ve Türkiye’de  büyük bir başarılara ismini yazdıran Beşiktaş JK  temsil edecek.
İstanbulCup 2014, bu sene Türk hentbolu  adına gerçekleşmesini istediğim en büyük dileklerimden birisi. Bu organizasyon bizlere; büyük bir kulübü ve oyuncularını izlemenin yanı sıra,  son günlerde tamamen uzaklaştığımız Avrupa Hentbolunu yakından görme, Avrupa hentbolu ile ülke hentbolumuzu kıyaslama, bir büyük kulüp olma yolunda hangi adımlar atılmalı, hedeflere ulaşmak için neler yapmalı, nasıl yapılanmalı, nasıl çalışılmalı gibi düşüncelerimizi masaya yatırıp tekrar tekrar gözden geçirme ve düşünme şansı yaratacağını düşünüyorum. Oynadığımız hentbol ve Avrupa hentbolu arasındaki farkı net bir şekilde görme şansına sahip olacağını düşündüğüm bu turnuvaya hentbola hizmet eden herkesin ama herkesin, yedisinden yetmişine tüm hentbol camiasının ilgi göstereceğini ve  orada  olacağını düşünüyorum.
Bir hentbolcu olarak en büyük dileğim bu organizasyonun gerçekleşmesidir. İkincisi ise bu organizasyon gerçekleştiği takdirde hentbol branşında ismi geçen tüm insanların o salonda bu güzel emek ve organizasyona ortak olması, destek olması, seyirci olmasıdır.
Turnuva bittikten sonra ise sadece seyirci olarak kalmayıp,  bu turnuvayı, bu kulüpleri, bu oyuncuları unutmadan estetik,  güçlü, mücadeleci, başarılı,  tıpkı Avrupa hentbolu  gibi bir Türk hentbolu yaratmak için,  tüm  bu çabaları unutmadan aynı şekilde kulüplerde ve milli takımlarda  uygulamaktır.
Bizlerin  bu hayalini gerçekleştirmek için büyük çaba gösteren, Hentbol Magazin çalışanlarına öncelikle bu güzel fikirleri için  çok teşekkür ediyorum.   Ben şimdiden Ağustos ayında İstanbul’da Barcelona’yı seyretme hayalini kurmaya başladım. Umarım tüm bu çalışmalar sonuç verir ve hayal olarak kalmaz. Herkese kolaylıklar diliyorum. Ağustos’ta görüşmek üzere..


Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 06:23 in    No comments »

Her güzel spor olayını, her kaliteli maçı, ferdi veya takım sporu diye ayırt etmeksizin izlemeye bayılıyorum. Bu ister  Federer-Murray arasındaki bir tenis maçı, ister Real Madrid - Barcelona arasındaki futbol maçı,  ister Fransa Bisiklet turu, ister  Kiel  ile Veszprem arasında oynanan hentbol  maçı olsun.
Bu karşılaşmaları izlerken beni etkileyen sadece saha içinde oynanılan oyun değil, o spor kompleksinin içinde yaşananlar.
Daha dışarıdan sizi salona çeken hava,  bir eğlence, bir şölen havasını andıran o ambiyans,  müzik ve orkestra, molalar da ki gösteriler, küçük yarışmalar, maçtaki enstantaneler.
Birkaç örnek verdiğimde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Galatasaray   taraftarlarının  açtığı pankartlar; Beşiktaş taraftarının  atkılarını ve berelerini sahaya atarak deprem sonrası Van halkına verdikleri destek; Eczacıbaşı Vitra  Voleybol takımının renkli taraftar gurubu “Tigers” ve  müzikle sporun  birleştiği  Anadolu Efes Basketbol takımının reklamı,  bunlardan sadece birkaçı.
Diğer taraftan dünyanın bir numarası olan Novak Djokovic’in yaptığı dans ve taklitler; Manchester United   gibi dev bir futbol kulübü sporcularının,  rakipleri Chelsea   şampiyonluğu garantilediğinde,  saha girişinde koridor oluşturarak futbolcuları alkışlarla tebrik etmeleri; bir bisiklet yarışında aynı anda yol alırken,  rakibin yere yuvarlandığında onun kalkmasını beklemek.  Spor müsabakalarını  izlerken ben  bunları görüyorum. Eğlenmek, öğrenmek,   orada bulunduğun her andan sahadaki bir sporcu kadar büyük keyif almak,  bunlar çok güzel  duygular. Cologne‘de, Velux EHF Şampiyonlar Ligi  final-four müsabakalarının  açılışında kim sahne alacakmış  biliyor musunuz?   Almanya’nın  ünlü komedyeni Mario Barth. Bunlar spor adına, hentbol adına  çok güzel şeyler. Bize Cem Yılmaz’ın geldiğini düşünsenize.  Kim böyle bir organizasyona gitmek istemez ki?
Şimdi, bunlardan niye bahsediyor olabilirim? Takımlarımız kupa maçlarını oynadı. Güçlü Üsküdar Belediyesi zayıf rakibi karşısında kolay bir galibiyet aldı.   Yeliz Özel’i, Sırp milli takım oyuncusu Filipoviç’i (ki son zamanlarda bu kalitede oyuncu transfer edilmemişti) Romen milli takım kalecisi Tornai ve  Vizitiu’yu  renklerine kattı. Böyle bir takım seyredilmez mi? Zaten iyi bir takım olan,  bir üst  turda bu kalitesini çok daha net göstereceğine ve uzun yıllardır beklediğimiz başarıyı (son zamanlarda bunu sadece  Muratpaşa  Belediyesi gerçekleştirmişti)  bu kez   Üsküdar Belediyesi’nin gerçekleştireceğine yürekten inanıyorum.
Ama yukarıda saydığım özelliklerin,  yokluğunu ve önemini,  Çankaya Belediyesi Anka Spor ile   İxtako  Navarro  arasında oynanılan  maçlarda bir kez daha anladım.   Her iki karşılaşmasını da Ankara da,  kendi evinde oynayan ve ilk maçını  13  sayı gibi güzel bir farkla  kapatan  Çankaya Belediyesinin  turu atladığı düşünülüyordu.  Ancak  ertesi gün,  görülmemiş  bir  olay oldu (zaten kimse görmedi, çünkü kimse yoktu) ve   aynı farkı atan İspanyollar gol averajı ile turu geçen takım oldu. Spor hayat gibidir, bir müsabakada  acı ve neşeyi aynı anda yaşarsın. O gün Çankaya Belediyesi Anka Spor ve hentbol  için  acı bir gündü.
Şimdi,  “Geri Dön”  tuşuna basıyorum ve şöyle bir tablo hayal ediyorum. Kulüp olarak bir organizasyon yapılsa,  gerek kendi personeline, gerek hentbol seyircisine ulaşılsa; salon müzik, orkestra ve gösterilerle renklendirilse;  sahada ki oyuncular da böyle bir  motivasyonla  daha da coşsa,  sorarım size  İspanya takımı turu geçebilir miydi?  O seyirci buna izin vermezdi. Öyle bir  tezahüratla  İspanya takımı karşı sahaya bile gidemezdi.  O son golle de kimse yıkılmazdı.   
Ya da kendi ligimizden örnek verecek olursam,  NTV spordan maçları izlerken duyduğumuz  tek ses spor spikerinin sesi olmasa, tezahüratlardan onun sesini duymakta zorlansak, veya molalarda antrenörleri dinlemek yerine sahada ki gösteriyi izlesek ya da hep birlikte Meksika dalgası yapılsa,  ne güzel olur değil mi?
Neyse, böyle tatsız olaylarla bir daha karşılaşmamak için gelin Üsküdar Belediyesi, Beşiktaş ve Büyükşehir Belediyesi Ankara Spor takımlarının kupa maçlarında, yanlarında olalım, onlara ve hentbole destek verelim.
Bir zamanlar herkes bizi seyrediyordu.  Şimdi sıra bizde.  Kimsenin  davet etmesini beklemeden, haydi maça maça…


Zeynur Pehlivan
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 03:12  No comments »

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Herkese Merhabalar...
Blog'un  ismi oğlum Doruk'a ait... "Hayır" diyemezdim...Çünkü benim dünyam da Doruk...Yazılar eski, ama sayfa yeni...Hentbola dair her şeyi bulabileceğiniz bir adres... Kendinizi bile..



 
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 02:50  No comments »

Herkes tahmin eder, Erkekler Hentbol Süper Liginde Beşiktaş’ın final oynayacağını. Ve bu nedenle gözler diğer finaliste çevrilir. Beşiktaş’a kafa tutacak, şampiyonluğu son maça kadar taşıyacak bir rakip beklenir. Ya da amaç, en azından Ankara’da ki dördüncü maçı izleyebilmektir. Kolay değildir güçlü fiziği, tecrübesi ve “Salonun Ekolu” ünvanını almış böyle bir takımla finalde karşılaşmak. Bu nedenle tahminlerde haksızda sayılmayız. Sadece benim değil, güzel bir mücadele izlemek isteyen az sayıdaki çoğunluğun fikridir bu.


Ankara’lı hentbolseverler çok şanslıdır. Senelerdir Süper Ligde en fazla takıma sahip ildir Ankara. Özellikle erkeklerde… M.T.A, İstanbul Bankası Yenişehir, Hortaş Yenişehir, Halkbank, Çankaya Belediyesi, ASKİ, Milli Piyango takımları isimlerini ilk sıraya yazdırmış kulüplerdir ki bunların altısında Yaşar Sevim imzası vardır. Sanırım birde, sadece hafta sonu yapacakları maç için gidilen şampiyon Eskişehir Eti Bisküileri ve Tarsus Erkutspor’u da “yarı Ankara’lı” takımlar olarak sayabiliriz. Ne diyordu Ziya Adnan “Bir şehri tribünden sevmektir taraftarlık”… Herkes Ankara’nın İstanbul’a dönüşünü sever ama ben belki de Ankara’yı bu sebeple seviyorum. Ankara’yı bütün bu takımları tribünden seyrederken seviyorum… Büyükşehir Belediyesi Ankara, Maliye Milli Piyango, Gençlerbirliği, Ankara İl Özel İdare, Çankaya Belediyesi Anka… ki bir dönemler yedi ve sekiz takımla Süper Ligde yer almıştır Ankara.


Seksenli yıllarda aynı durum İstanbul geçerliydi. Hentbolun kalbi İstanbul’da atardı.. Allah’tan o yıllarda İstanbul’da yaşıyordum…O zamanda İstanbul’u bu kulüpler bana sevdirmişti. Beşiktaş, Simtel, Arçelik, Taçspor, Pertevniyal, Bağlarbaşı, Tekel, İTÜ ve daha birçokları.. Ne kadar acı değil mi, bu kadar büyük isimlerin hentbolda olmaması. Neyse onları başka bir zaman anlatırız. Şimdi bu koskoca kent hentbolda - şu son senelere kadar - sadece bir büyük ismin başında yer alıyor. İstanbul Beşiktaş JK.


Bir zamanlar İstanbul’da çok sayıda hentbol takımları varken, Türkiye Şampiyonu hep bir Ankara takımı olurdu.(M.T.A-İstanbul Bankası Yenişehir-Hortaş Yenişehir) Şimdi ise Ankara’da çok sayıda takım varken İstanbul Beşiktaş JK tüm kupaları müzesine götürüyor. Bu arada bir kez Türkiye Şampiyonu olan İstanbul Arçelik takımını unutmuş değiliz. Dokuz kez Türkiye Şampiyonu olmuş, üstelik bunların beşini son beş yılda aralıksız elde eden bir takımdır Beşiktaş. Bu sene Türkiye Kupasını alan Beşiktaş’ın şimdiki hedefi, Türkiye Süper Lig Şampiyonluğu…


Tüm sezonun yorgunluğu ve sakatlıkların ardından; üç maç üzerinden oynanacak zor bir seri başlıyor Ankara İl Özel İdare ve İstanbul Beşiktaş JK için. Üstelik son günlerde büyük kayıplar verdiğimiz SOMA acısıyla birlikte…


Geçen yıl final serilerinde Beşiktaş ve Büyükşehir Belediyesi Ankara arasında oynanan müsabakaları hatırlıyorum da gerçekten hepsi çok güzeldi. Ama unutulmaz olan, bir önceki sene son maça kalan İstanbul’da ki maçı iki kez uzatmalara götüren, birçok kişiye hentbolu sevdiren o unutulmaz maçtı. O gün ekran başındaki herkese ismini öğretmişti Taner. Hentbol kitapçığında yer alan tüm kuralları görmeye çok yakın hissediyorduk kendimizi.. İki kez uzatmalardan sonra, maç yedi metrelere mi kalacaktı… Kalsaydı ne iyi olurdu… Kalede Taner böyle oynarken sanki olacak gibiydi derken… Büyükşehir Belediyesi Ankara’nın hücumda yaptığı basit hatalarla maç Beşiktaş’ın olmuştu…




Yarın finalde Beşiktaş’ın karşısına çıkacak olan Ankara İl Özel İdare, şu anki Büyükşehir Belediye Ankara takımından çok daha iyi bir takım görüntüsünde. Sekiz ya da on oyuncusu milli takımlarda yer alan oyuncu kalitesine sahip. Antrenör Adnan Öztürk’ün de A Erkek milli takım antrenörü olduğunu düşünürsek, Beşiktaş bir anlamda, milli takımla karşılaşacak gibi… Diğer taraftan Beşiktaş’ın da yabancı ağırlıklı kadrosunu düşündüğümüzde maç bir çeşit, yabancılar karması ile yerliler karması şeklinde olacak gibi…




Beşiktaş geniş kadro yapısı ile Süper Lig normal sezonunu birinci sırada bitirdi, Türkiye Kupasını aldı, ancak hem birçok oyuncunun ileri yaşlarda olması, sakatlıkları olan oyuncuların varlığı, kalecilerin eski formlarında olmaması, kısa aralıklarla oynanacak olan bu serilerde sadece Ramazan ve Tolga’dan her şeyi bekleyerek bu tip maçları kazanmaları zor gibi görünüyor. Daha genç, ama aynı Beşiktaş gibi yüksek fizik gücüne sahip olan, milli takımda da birlikte oynamaya alışık Ankara İl Özel İdare, uzun soluklu bu tip maçlarda ayakta kalacak takım gibi geliyor. Tabii enerjisini aklıyla birleştirebilirse…


Sizin favoriniz kim diye sorarsanız, favori olan değil, ama Beşiktaş’ın yukarıda bahsettiğim handikaplarından dolayı, avantajlı olanın Ankara İl Özel İdare olarak düşünüyorum. Ancak şunu da söylemeden edemeyeceğim. Ramazan’ın, Tolga’nın veya diğer oyuncuların maç kazanma arzularını Ankara İl Özel İdare oyuncularında göremiyorum. Bence maçın sonucunu belirleyecek olan en önemli faktör bu. Ali Can’ın, Can Çelebi’nin, Uğur’un, Emre’nin fizikleri ve güçleri, tam bir Avrupa’lı hentbolcu gibi. İki metrelik fizikleriyle kimsenin durduramayacağı bu oyuncuların daha mücadeleci, daha etkili, savunmanın önlem almakta ve durdurmakta zorlanacağı oyuncular olması gerekirken, topu aldığında yavaşlayan, karşısındaki bir savunma oyuncusunu geçerken bile sahip oldukları güçleri kullanmayan oyuncu görünümündeler. Halbuki bu oyuncular on-on iki metreden bile sayı yapabilecek oyuncular. Ellerine topu aldığı zaman kimsenin önüne geçemeyeceği, kalecilerin toplarını kurtarmakta zorlanacak olması gereken oyuncular…


Türkiye Süper Lig Şampiyonluğu finalinde iki ayrı özelliklere sahip, ama iki kaliteli takımı seyretmek zevkli olacak. Bakalım bu maçlardan ileriki yıllarda akıllarımızda kimler ve neler kalacak… Sağ oyun kurucular mı, kaleciler mi, yoksa pivotlar mı, ya da tribündeki görüntüler mi… Üç maç da mı, yoksa beş maçta mı bitecek, yoksa uzatmalara mı gidecek… En iyisi yedi metrelere kalsın…. Son maçlar değil mi, sonuna kadar gidilmeli…


Sonuna kadar gidilmeli, ama birde SOMA için gidilmeli.. Sayısını bile tam olarak bilmediğimiz ve yitirdiğimiz bu insanlarımız için, birlikte ölüme giden bu tertemiz masum insanlarımız için, bu insanlarımızı hep birlikte anmak ve yasımızı hep birlikte yaşamak için simsiyah gidilmeli…




















Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 02:48  No comments »

16 Mayıs 2014 Cuma


Türkiye de ki U20 Avrupa Erkekler Hentbol Şampiyonası esnasında Talant Dujshebaev ve Heiner Brand’la sohbet etme şansına sahip olmuş, Heiner Brand’a ise bir çok sorunun yanında “ Bu kadar seyirciyi nasıl sahalara çekiyorsunuz “ diye sormuştum. O da bana “çünkü sahada ki hentbol kaliteli” demişti.




Kendi aramızda yaptığımız hentbol sohbetlerinde, özellikle erkeklerde Avrupa’da oynanılan hentbolun ne kadar kaliteli ya da başka bir spor dalı olduğundan söz ederiz. Bunu daha net anlamak adına, EHF TV‘ den Avrupa’da ki , NTV spordan ise kendi ligimizden bir hentbol maçını aynı anda seyrettim. Daha ekranı açar açmaz Heiner Brand’ın sözlerinin ne kadar doğru olduğunu anladım. Tıka basa dolu bir salon, muhteşem bir atmosfer… Biz de ise bomboş bir salon, tatsız bir hava…

Bugün bu kadar seyirciyi salonlara çeken kaliteli hentboldan, yani saha içinden bahsetmek istiyorum. İlk dikkatimi çeken sporcuların fiziki görünümleri oluyor. Benim jenerasyonum çok iyi hatırlar. Barcelona, Eskişehir Eti Bisküileri takımı ile maç yapmaya Ankara’ya gelmişti. Balkanların dâhisi olarak bilinen Vuyoviç, Portner ve İspanya kraliyet ailesinden Urdangarin gibi oyuncular uzun, ince, ama bir o kadar çabuk ve yüksek teknik becerilere sahipti. Şimdi her şey çok farklı. Uzun, daha uzun, ince daha kalın, çabuk çok daha çabuk, teknik becerileri ise olağanüstü. 200 cm boyu ve 100 kg ağırlığı ile İsveç’li sol kanat Jonas Kallman, 211 cm boyu ve 95 kg ağırlığı ile Atletico Madrid’in Danimarkalı oyun kurucusu Nikolaj Markussen, 200 cm boyu ve 106 kg ağırlığı ile Kiel’in pivotu Marcus Ahlm, 200 cm boyu ve 119 kg ağırlığı ile Barcelonalı kaleci Sterbik bunlara birkaç örnek. Böyle oyuncular birçok basketbol takımında bile yok.

Peki bu oyuncular sadece fizikleri ile mi herkesi salonlara çekiyor. Tabii ki hayır. Çünkü seyirci orada, üzerine bir gladyatör giysisi giydirildiği takdirde her türlü engelle savaşabilecek güce sahip olan Christian Zeitz’ın mesafe ve savunma tanımayan şutlarını, Luc Abalo’nun sürati ve attığı estetik golleri, İvano Baliç’in zeka dolu oyun kuruculuğunu, Şampiyonlar Liginin belki de en kısa kalecisi olan Omeyer’in güven veren kurtarışlarını ve başında ki bandanası ile genç neslin kahramanı olan Mikkel Hansen’i görüyorlar. Nitelikli antrenör ve antrenmanların bütün izlerini üzerinde, formasında taşıyan bunlar ve bunlar gibi birçok hentbolcu için o seyirciler salonlara gidiyorlar.


İkinci olarak her dakikası, her saniyesi, büyük mücadeleye sahne olan hentboldan söz etmek istiyorum. Her meslekte olduğu gibi sporda da , sahalarda veya salonlarda geçirdiğiniz zaman sizi başarıya götürür. Bu sporcuların salonlarda ne kadar zaman geçirdiklerini sözle ifade etmelerine hiç gerek yok. Savunmada ve hücumda bir makine gibi çalışan bacaklar, büyük bir hızla gelen kütleyi durdurmak için harcanan bacak ve kol kuvveti, yüksek tempoda oynanılan bir hentbol maçında oyuncuyu ve topu takip etmek için gereken emek ve dikkat, yirmi metre genişliğindeki sahada artık daha fazla yer kaplayan oyuncuların savunma düzenini bozmak için gerekli oyun zekası, topa sahip olmadaki ve topu kullanmadaki ustalıkları, sporun özünde olan mücadeleyi sonuna kadar devam ettirme anlayışı, kalecilerin takıma verdikleri inanılmaz destek, star değil ekip olma bilinci ve tabii donanımlı bir antrenörün takıma katkısını gördüğünüzde, bir takımın salonlarda ne kadar zaman geçirdiğini görüyorsunuz, anlıyorsunuz ve imreniyorsunuz.


Bu gibi müsabakaları izlemekten kim zevk almaz ki... Sonra televizyondaki kendi lig maçımıza dönüyorum. Maaselef biz hala on sene önceki hentbolu oynuyoruz. Bazen düşünüyorum da biz galiba hentbolda zamanı durdurduk. Bugün (31 mart) saatlerimizi bir saat ileri aldık. Gün ışığından daha fazla yararlanmak adına. Bende hentbolda saatleri ileri almak istiyorum. Bayağı ileri… Hentboldan daha fazla haz almak adına…

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 10:04  No comments »

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search