Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi

4 Aralık 2015 Cuma




 Öyle bir zamanda, öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, insan ne yapacağını, nasıl davranacağını gerçekten  bilemiyor. Her gün bir ölüm, her gün bir şehit, her gün bir patlama oluyor. Herkese, herşeye şüpheyle, öfkeyle bakıyor, korkuyla yaşıyoruz.

 

Yarınların bize ne getireceğini ise kesinlikle bilemiyoruz. Etrafımızdaki olaylara, ülkelere, yaşananlara baktığımızda da pek olumlu düşünemiyoruz. Kitap,  yerini silaha; hoşgörü, yerini kine; dostluk, yerini düşmanlığa bırakmış durumda.

 

Dünya kötüleşti. Dünya kötüleşti ancak, “insanoğlu” hala ne yaptığının farkında değil. Hep iyi niyetten bahsedip, hep kötü niyetli davranmak; hep barıştan söz edip, hep düşmanlık beslemek; hep elimizi uzatıp, sonra geri çekmek; hep yüzüne gülüp, hep arkasından itmek; insana, aklı olduğu için kendini şanslı sayan canlıya özgü bir şey olsa gerek.

 

Öyle değil mi? Hep doğruluktan bahsediyoruz, ama hep yanlış yapıyoruz. Hep zeytindalından bahsediyoruz, ama hep sadece dalını tutuyoruz. Hep doğruyu söylüyoruz ama hep, hep, hep, ısrarla, sürekli olarak  yanlış yapıyoruz.   

 

Bizler, sporun içindeki insanlarda pek farklı değiliz. Spor adamları, kulüpler, yöneticiler, antrenörler, sporcular, spor yazarları veya seyirciler olarak. Hep birlikte,  içiçe geçmiş bu renkli, anlamlı, güzel halkaları, birbirinden ayırmaya çalışıyoruz.


 

Dünya kötüleşti ve biz hala; insanları, ulusları, bayrakları, duyguları, yetenekleri, barışı, dostluğu;  basitçe, üzerimize giydiğimiz bir forma ile, elimize aldığımız bir top ile, kaleye attığımız bir gol ile  bize öğreten dünyanın en güzel uğraşı olan “sporu”  kirletmeye, yok etmeye devam ediyoruz.

 

En acı olanı da bu işte!  Sporun dışındaki değil, sporun içindeki insanların, sporu mahvetmesi. En dayanılmazı, en çirkin olanı da bu. Yöneticinin antrenöre, antrenörün sporcuya, sporcunun hakeme, seyircinin bunların hepsine yaptığı işler, hareketler, sarf ettiği sözler, akıl alır gibi değil.

 

Kimse kimsenin bilgisine, emeğine, terine, yaşına saygı göstermiyor. 

Yöneticiler sorumlu oldukları branşa hiçbir katkı sağlamayarak, hatta daha da kötüye sürükleyerek spora, branşa saygısızlık ediyorlar. 

Kulüp başkanları teknik adamın işine karışarak; bilgiye, emeğe, akıtılan tere saygısızlık ediyorlar. Antrenörler milli olması adına, tanıdık olması adına takımlarına aldıkları sporcularla; orada olmayı daha çok hak eden diğer yetenekli sporculara saygısızlık ediyorlar. 

Sporcular; sorumsuz-ahlaksız davranışları ile kulübe, antrenöre, emeğe, takım arkadaşlarına, aldıkları paraya, gerçek spor seyircisine saygısızlık ediyorlar. 

Mesleğine özen göstermeyen, kendini geliştirmeyen hakemler; sahadaki mücadeleye, sporculara, kulüplere, tribünlere saygısızlık ediyorlar. 

 

Ve, merdivenlerde oturan o seyircide; bir ulusun acısına saygısızlık edebiliyor, insanların kaybettiği canlara ıslık çalabiliyorlar. 

   

Dünya kötü değil. Dünyayı kötüleştiren, dünyayı yaşanmaz hale getirende bizleriz. 

Spor kötü değil. Spor; dünyanın en keyifli uğraşı.. Ancak sporu çirkinleştiren, sporu seyredilmez hale getirende bizleriz. En kötüsü de; zor günlerden geçtiğimiz bu günlerde bile birlikte olmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, güzel olanı, doğru olanı alkışlamayı başaramıyoruz. 

 

Biraz saygı lütfen.. Kendinize, işinize, isminize saygı duyulmasını istiyorsanız; yaşama, ölüme, insanlığa, emeğe, akıtılan tere, verilen zamana biraz saygı lütfen

Biraz saygı lütfen.. Yanlış yapılanları değil, yanlış yapanları değil.. Kaybetse de doğru yapanları, kaybetse de doğru davrananlara biraz saygı lütfen.. 

Biraz saygı lütfen.. Pierre  de Coubertin’e, meşin yuvarlağa, yeşil sahalara, armalara, formalara, düdüğe biraz saygı lütfen.. 

Biraz saygı lütfen.. Spora, sporun öğrettiği, getirdiği, kazandırdığı güzel, doğru değerlere biraz saygı gösterin, bu değerleri koruyun ve bu değerleri hep, hep, hep, ısrarla, sürekli olarak besleyin lütfen. Lütfen.. 

 

 

Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 01:25  No comments »

0 yorum:

Yorum Gönder

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search