Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi’nde öğretmenlik yaptığım günlerdi. Kalkmış, kahvaltımı etmiş ve o zamanlar kullandığım bordo küçük Peugout arabama binip okula gitmek için yola çıkmıştım.
Bir süre yol aldıktan sonra bir an cüzdanımı yanıma almadığımı, evde unuttuğumu fark etmiş ve bir süre ne yapacağıma karar verememiştim. Dönüp almalı mıydım, yoksa okula mı geç kalmalıydım! Dersime, okuluma hiç geç kalmamıştım ve o gün de kalmak istemiyordum. Kenara çekip durdum. “Eyvah! Aksilik değil mi! Ya bir şey olursa!” diye düşünmeye başladım.
Dönüp dönmemek arasında karar veremiyordum. Ama birkaç saniye sonra kararımı belirleyen ilginç bir şey oldu. Arabamın tam önünden kara bir kedi geçti.
“Tamam!” dedim. “Okula gidiyorum! Kara kedinin uğursuz olup olmadığını ben bugün bu şekilde test edeceğim!” dedim ve gülerek yola çıktım. Gidiyorum ama bir taraftan da kendi kendime “Zeynur! Yanında ehliyetin yok! Kimlik kartın yok! Her zamankinden daha dikkatli araba kullan lütfen!” diyorum.
Bu düşüncelerle kaza, bela olmadan okuluma ulaştım.
Dersim bitti. Dönüş vakti geldi. Arabaya bindiğim anda beni aldı yine sabah geliş anındaki duygular, düşünceler… Ehliyet yok, kimlik yok! “Ha gayret Zeynur! Sabah okula nasıl sakin bir şekilde geldiysen şimdi o şekilde git kızım evine!” diyorum.
Yola çıktım. Sorunsuzca dönüş yapacağım Kazım Karabekir Caddesine kadar geldim. Kırmızı ışığın yandığını görünce durdum. Durunca, dönüş yapacağım tarafta bir polis aracının beklediğini gördüm. Tabii aklımdan da size yazdıklarım geçiyor. Ben polise odaklanmış ve bu düşüncelere dalmışken arkamdan güçlü bir klakson sesi duydum ve yeşil ışığın yandığını bana işaret ettiklerini düşünerek hareket ettim.
Etmez olaydım! Geçtikten sonra fark ettim ki, arkamdan hiçbir araç gelmiyor! Bu kural dışı ve dikkatsiz tutumun polis memurunun tabii ki gözünden kaçmamıştı! Aracımın önüne geçti ve beni eliyle yol kenarına davet etti.
Kenara geçtim ve durdum. Durdum ama, beni öyle bir gülme aldı ki sormayın gitsin! Kara kedi geliyor aklıma… “Uğursuzluk getirir!” dedikleri kadar varmış diyorum. “Hani daha dikkatli olacaktın Zeynur!” diyorum.
Diyorum da diyorum! Ama bir taraftan gülmeye devam ediyorum. Camı açtım ve ben hala gülüyorum. Polis memuru, bir süre benim gülmemin sonlanmasını bekledi, ben de kendimi toparlamaya çalıştım. Ama hala aklımda “Ah o kara kedi yok mu o kara kedi!” sözleri..
“Galiba fark etmediniz hanımefendi! Kırmızı ışıkta geçtiniz!”
“Fark ettim ama geçince!” dedim.
“Ehliyet, ruhsat lütfen!” dedi.
“Biliyorum memur bey, trafik kuralını ihlal ettim ve her cezama da razıyım. Ama önce lütfen size bir şey anlatmama izin verin!” dedim ve başladım anlatmaya..
Ben öğretmenim de.. Sabah yarı yola geldiğimde cüzdanımı almadığımı fark ettim de.. Bunu fark ettiğimde önümden bir kara kedi geçti de.. Ben de kara kedinin uğursuzluk getirip getirmeyeceğini öğrenmek istedim de.. Derse geç kalmama isteğim işin diğer tarafı da.. Kırmızı ışıkta beklerken aklımdan bunlar geçiyordu ve gözüm sizdeydi de.. Bu yüzden arkamdan çalan klakson sesini duyunca, yeşil ışık yandı da benim hareket etmemi istiyorlar zannettim de.. Anlattım da, anlattım ve sonunda bitirdim.
En sonunda da; “İşte böyle tesadüfler, kara güzel kedilerin namını zedeliyor!” dedim.
Gencecik, filinta gibi, göreve yeni başlamış olduğu çocuksu halinden belli olan polis memuru anlattıklarımı dinledikçe başladı gülmeye..
“Beni durdurduğunuzda işte bunlara gülüyordum! Şimdi ceza makbuzunu alabilirim. Çünkü şu an ben her türlü cezalıyım. Hem kırmızı ışıkta geçtim, hem de tüm gün ehliyetsiz araç kullandım.”
Ben, polis memurunun elini ceza makbuzuna atmasını beklerken, elini benim elime uzatmasıyla “Hanımefendi, yolunuz açık olsun. Güle güle gidin!” demez mi?
“Nasıl yani! Ceza yazmayacak mısınız?”
“Hayır yazmayacağım."
"Neden?"
"Kural ihlali yapıp, çevirdiğimiz hiçbir araç sahibinden böyle bir hikaye duymamıştım. Beni keyiflendirdiniz. Size de inanıyorum. Buyrun. Yolunuz açık olsun! Gidebilirsiniz.”
“Gerçekten mi!”
“Gerçekten!”
Ne yapacağımı şaşırdım. Teşekkür ettim. Kendisinin bu yaptığını ve bugünü hiç unutmayacağımı söyleyerek aracıma binmeye yöneldim. Son olarak da, “Kara kedinin aracın önünden geçmesi de uğursuzluk değil, uğurmuş!” dedim ve selamlaşarak, gülüşerek ayrıldık.
Asker ve polis için ölümün; üzerilerindeki üniforma kadar yakın olduğunu öğrendiğimiz, yıkıldığımız, öfkelendiğimiz, acıdan kahrolduğumuz, “Daha fazla askerimiz, daha fazla polisimiz şehit olmasın! Yeter artık!” dediğimiz bugünlerde, bir polis memuru ile geçmişte yaşadığım bu güzel anıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Sayısız polisimizi, askerimizi, sivil vatandaşlarımızı aramızdan alan, sevdiklerinden, geleceğinden koparan; ülkeme, ailelerine ve bizlere büyük acılar yaşatan terörü lanetliyorum.
Şehit olan tüm polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Bu dünyada bulamadıkları huzuru, bu dünyada bulamadıkları uykuyu, bu dünyada bulmadıkları sessizliği, cennetin en güzel köşesinde bulsunlar. Bu dayanılmaz acının düştüğü her aile, her anne, her baba, her çocuk, her sevgili, her meslektaş, her arkadaş da; bu güzel insanların cennetin en güzel köşesinde olduğunu bilerek, sabrederek hayata tutunsunlar. Daha çok yaşamak istesinler.
Ülkemde böyle büyük acıların bir daha yaşanmaması, son bulması dileğiyle.. Siz hep varolun polislerimiz! Acınız acımız, kaybınız kaybımızdır. Bugünlerde hepimiz yanınızdayız.
#PolisimizinYanındayız
0 yorum:
Yorum Gönder