“Nerdesin
Zeki ya! Nerdesin!
Saat kaç
oldu! Nerdesin be yavrucuğum! Hani bugün gecikmeyecektin! Hani bugün erken
gelecektin ya! Yine bir cinayete, yine bir cinnete, yine bir illete mi
rastladın gece gece!”
Ne
zormuş Komiser eşi olmak.. Hep merak, hep endişe, hep korku.. Telefona, kapıya
rahat bakamaz, haberleri rahat dinleyemezsin.
Offfff
of! Bu ne böyle ya! Böyle hayat mı olur.
Halbuki
çok dediydim ben ona; “Bırak şu “Amirlik, mamirlik” işlerini Zeki.. Gel gidelim
Ankara’ya.. Tamam sen çalışkansın, dürüstsün, yaptığı işi doğru yaparsın ama
gel bunları hentbolda yap. Sen hentbolcusun. Bak seni anan tam hentbol için
yaratmış” diye..
Ama o ne
yaptı!
”Yok
kızım, hentbola yıllarca emek versen bile, hentbolda yaptıkların görünmez,
bilinmez. Ama bak burada Celil var, İrfan var. Seni unutmayan, senin canını
kurtarmak için hayatını tehlikeye atan insanlar var.” dedi.
“Yapma
Zeki, birde beni düşün. Sabah akşam senin iyi olup olmadığını, başını birşey
gelip gelmediğini düşüneceğim. Bak bu gidişle sağlığımdan olacağım.”dedim. “Hem
Polis olmayı çok istiyorsan git, Polis Akademisinin Hentbol takımı var. Orada
oyna.”
Ama o ne
dedi!
“İyi
işte! Bak bu şekilde polislerin ve polis
eşlerinin ne çektiğinide anlamış olursun.” dedi. Bir de Allahaşkına Zeynur,
bari bu sen söyleme! Sen değil misin gece gündüz hentbolu düşünen! Bu çok mu
sağlıklı sanki!”dedi.
Bir şey
diyemedim. “Tamam o zaman” dedim. Ama hep zamanında geleceksin, beni merakta
bırakmayacaksın, her gittiğin yerden telefon edeceksin, tamam mı!”dedim.
Hep
zamanında geldi, he telefon etti, beni hiç merakta bırakmadı.
Taaa o
geceye kadar.. O gece hiç aramadı.
RAL
Hastanesinin, Deccal ve Japon’un vurulduğu, gökyüzüne silahların, alevlerin
yükseldiği gece hiç, ama hiç aramadı.
Bekle
Allah bekle! Ara Allah ara! Yok! Yok! Yok! Gençlik Park yarıldı da Zeki içine
girdi sanki! Abdi İpekçi Parkındaki “Eller” kaptı götürdü sanki Zeki’yi..
Yattım,
kalktım. Yattım kalktım. Yattım, kalktım. Üç kez yaptım bunu. Uyuyamıyordum. Vereceğim haberin heyecanı ve
sevinci değil, artık sıkıntıdan uyku tutmuyordu beni.. Dizlerimi karnıma
çekiyorum, kollarımı bacaklarıma doluyorum, beşik gibi sallanıyorum, ofluyorum,
pofluyorum yine de olmuyor.
Gelmiyor,
gelmiyor! Gelince sormazsam ona! Hani benden çok korkuyordu. Korkan adam
saatlerce bekletir mi karısını..
Zeki
bari bu gece bekletme! Bu gece özel bir gece.. Bu gece çok “Doruk’ta bir gece..
Bir çocuğumuz olacak Zeki. Bunu bilmen lazım. Ne olur fazla bekletme! Hadi
yavrucuğum. Çık gel artık!
Hem ne
güzel giyinmişim, süslenmişim. Bir düğün günü, bir bugün bu kadar
güzelleşmişim. O gece Ankara’da gökyüzüne yükselen kırmızı ışıklar gibiyim ben
de.. Alev alev..
Gel
artık Zeki gel! Sana söyleyeceğim çok
güzel şeyler var. Bak dokuz ay on gün sonra bir bebeğimiz olacak diyecem. “Kız
olursa Gizem, erkek olursa Doruk koyalım” diyordun ya! Artık koyabiliriz diyecem.
Gel
artık Zeki ya, gel ne olursun!
Komiser
eşi olmak ne kadar zormuş. Ben dedim sana Zeki .. “Gel hentbol oyna. Her yere
beraber gider, beraber geliriz. Ne ben seni, ne sen beni merak ederiz” diye..
Ama
dinleyen kim! Ama sözüm söz.. Bu geceyi bir atlatalım, bu haberi bir vereyim.
Dokuz ay on gün bir geçsin, dokuz yıl on gün bir geçsin. Sözüm söz. Oğlumuz
olursa hentbol oynatacağım. Ne o öyle.. Hep merak, hep merak.. Nereye kadar.
Yok bu
böyle olmayacak! E be Allahın kulu, bir
telefon et bari ya! Bu kız beni merak etmiştir, bu kız şimdi giyinmiştir-süslenmiştir
beni bekliyordur -yok onu dememiştir- uyumamıştır diye bir telefon et ya!
Amannnn
niye bekliyorum ki! Git yat kızım. Bunun geleceği yok. Ama duuuuur. O beni burada
saatlerce merakta bırakırken iyiydi. Ben ona bir mektup yazayım da gelince
okusun bakalım. Bir kadın nasıl ıstırap çekiyormuş görsün bakalım. Görsün de
aynı ıstırabı da o çeksin bakalım. Var mı öyle evliliklerde tek taraflı
ıstırap.. Anca beraber ıstırapça beraber, değil mi!
Canım
Kızdığım
kişiye niye “canım” diyerek başlıyorsam.. Ben kızdığımda “Zeki” derim.
Gece yarısına kadar
bekledim. Ne geldin, ne bir telefon ettin. Bu gece bizim için çok özel, çok
güzel bir gece olacaktı. Ama sen bu geceyi mahvettin. Sana söyleyeceğim şeyi
asla bilemeyeceksin. Beni sakın arama. Ben Yüksek Hızlı Trene binip Eskişehir’e,
annemlere gidiyorum ve bir daha gelmeyeceğim. Sen ise bu gece sana söylemek
istediklerimi; yıllar sonra Kızılay’da
elinde spor çantası, kara kaş, kara gözüyle sana tıpatıp benzeyen ve sana hentbol oynadığını söyleyen bir çocuğa çarptığında anlayacaksın. Beni bir daha arama komiser
Zeki.
İyi ol canım. Niye
hala “canım” diyorum anlamadım ki!
Hep iyi kal. Hala
“iyi”olmasını istiyorum. Eee ne de olsa çocuğumun babası..
Zeynur
Utanmadan
bir de gülüyorum yazdıklarıma.. Gülme Zeynur gülme! Ya da şimdi gülde, telefon
açıp, “Zeynurcum geciktim, bir daha
olmayacak, bizim işi biliyorsun, işim uzadı” gibi sözlerine, özür dilemelere
sakın kanma sakın..
Git Zeynur
üzerini değiştir. Günlük temizlikte kullandığın pijamaları giy.. Saçlarını
dağıt, suratını as, hiç konuşma.. Görsün bakalım ıstırap nasıl çekiliyormuş.
Bir kadını bekletmek nasıl birşeymiş
görsün bakalım.
Onun
havası ancak karakoldakilere geçer burada ben..” derken sehpanın üzerindeki telefon
sağa sola titremeye başladı. “Canım arıyor” yazıyor. Bu geceden sonra buraya
“canım çok geç arıyor” yazıcam.
“Zeki”..
Demiştim,
kızınca “canım” demem, “Zeki” derim diye..
“Siz
Zeki’nin hanımıydınız değil mi?” “Bu geceden sonra değil” diyeceğim ama diyemiyorum.
Siz
kimsiniz?
“Bi
abisi.. Celil ben.”
Zekiye birşey mi oldu?
“Yok yok
sadece..”
Zeki’ye bir
şey mi oldu? Çabuk söyleyin.
“Yok
yenge, yok. Kendisi Ankara Tıp Hast..”
Zeki öldü
mü yoksa?
“Yengeeee…
Sen kendini hikayeye fazla kaptırmışsın galiba. Komiserim gayet iyi.”
Ölüm,
ameliyat, Deccal’in kalbi, sağ kaşın düşüşü, bakışlar, duruşlar falan.. Ne
bileyim korktum biraz..
“Yok
yenge yok! Kitap bitti sadece kitappp..”
Ne
dediğimi anlamadınız değil mi? Ne dediğimi anlamadıysanız o zaman siz hala;
1-Sezgin Kaymaz’ı tanımıyorsunuz,
2-
Sezgin Kaymaz’ın son kitabı, Son Şura kitabını okumadınız,
3-Ankara'yı, Deccal’in kim olduğunu bilmiyorsunuz, 4-Gerçek Komiseri, karısını ve çocuğunu tanımıyorsunuz,
5-Hatta, Sezgin Kaymaz, Zeki, Zeynur ve Doruk'un hentbol oynadığını hiç bilmiyorsunuz demektir.
“Son
Şura” kitabını Sezgin Kaymaz yazdı ama içinde Sezgin Kaymaz adından daha
çok Zeki ve Zeynur vardı. Sonsuz
teşekkürler hocam. Bu kitap, aldığımız
madalyalar, kupalar kadar daha değerli bizim için.. Bu kitap bu nedenle
bunların arasında yer alacak bundan sonra..
Kitaptaki
Zeki'ye verdiğiniz hayat gibi hayat verdiniz bize hocam. Sağolun, varolun.
0 yorum:
Yorum Gönder