VELUX EHF CHAMPIONS LEAGUE ve Lanxess Arena… İki gün, dört takım ve dört maçlık bir FINAL4. SG Flenburg birinci, THW Kiel ikinci, Barcelona üçüncü, Veszprem dördüncü oldu.
Bu hikaye bu kadar basit cümlelerle anlatılacak kadar basit bir hikaye değil. Bu hikaye seneler sonra Köln Lanxess Arena ‘dakilerin büyük bir mutlulukla, “Bende oradaydım, ya neydi o öyle, Flensburg nasıl şampiyon olmuştu ama ” diyerek anlatmaya başlayacağı muhteşem bir hikaye.
Her biri ayrı bir final olan tarihi maçlara, tahmin edilmeyen sonuçlara, şimdiye kadar FINAL4’un yaşamadığı anlara, görülmemiş atmosfere tanıklık etmenin ve 20000 şanslı seyirciden birisi olmanın verdiği ayrı bir hazla, tekrar tekrar anlatmak isteyeceği çok başka bir hikaye.
Lanxess Arena tabii ki, büyük hentbol maçlarına, büyük takımlara ve büyük oyunculara beş senedir alışmıştı. Ama ne Lanxess Arena, ne de hentbol seyircileri böyle dört muhteşem FINAL4’a, uzatmalara ve yedi metrelere giden bir maça tanıklık etmişlerdi.
Açıkcası ben, Şampiyonlar Ligi bileti alırken bu takımları seyredeceğimi hiç tahmin etmiyordum. Bu takımları değil, başka oyuncuları, başka takımları izlemek için ve o muhteşem atmosferi yaşamak için almıştım.
Bunlardan birincisi, FINAL4’a kesin olarak katılır diye düşündüğüm yıldızlar topluluğu PSG Handball takımıydı. Polonya milli takımına, oynadıkları hentbola ayrı bir hayranlığımdan ve tabii ki bu sene takımın başına geçen Dujshebaev’den dolayı, dörtlü finalde yer alır diye düşündüğüm Targi Kielce’ydi.
Geçen senenin VELUX Şampiyonu Domagoj Duvnjak’lı HSV Hamburg ise zaten olmalıydı diye düşünüyordum ki, bu düşünceme Vardar- Skopje son verdi.
Çeyrek final ilk maçında yedi farkla Barcelona’yı yenen ve Hamburg’un elenmesinden sonra bizlere “Yok artık, Barcelona’yı da mıFINAL4da göremeyeceğiz yoksa” diye kara kara düşündüren Rhein-Neckar Löwen’de bu takımlar arasındaydı. Ne bu takımları Cologne’de, ne de FINAL4’a kalan ve mutlaka içlerinden birisi şampiyon olur diye düşündüğümüz Veszprem, Kiel ve Barcelona’nın şampiyon olduğunu görebildik.
2013-2014 VELUX EHF Şampiyonlar Ligi şampiyonu, FINAL4 tarihinde finallerde hiç görmediğimiz, herkesin son sırada şans tanıdığı SG Flensburg –Handewitt oldu.
THW Kiel ve
FC Barcelona Şampiyonlar Ligini en çok ziyaret eden ve şampiyon olan takımlar.
Bu sene Veszprem ve Flensburg ise ilk kez FİNAL4’a katılıyor. Vesprem final
adayı, çünkü iki sene önce Barcelona’dan ülkesine dönen Laszlo Nagy ve bu
senenin gol kralı olan Momir Ilıc gibi değerli oyunculara sahip. Flensburg ise,
Barcelona’ya yarı finalde şanslı kura çektidiğini düşündüren takım. Yani
FINAL4'un sonuncusu olacak diye düşündüğümüz takım. Sadece bize değil,
Barcelona antrenörü Xaier Pascual’a aynı şeyi düşündüren takım. İlk devrede
altı farkı yakaladıktan sonra yaptığı oyuncu değişiklikleri ve oynattığı oyunla
daha maç bitmeden ertesi günkü final maçı hesaplarını yapmaya başlayan ve bu
maçı tarihi bir maça dönüştürmeye başaran Xaier Pascual. Oyuncu
değişikliklerinde sahada ki oyuncuların bile tepkisine sebep olan teknik adam.
Ve diğer tarafta yenilgiyi asla kabullenmeyen sakin Küçük Dev Adam, Ljubomir
Vranjes. Flensburg ve İsveç milli takımlarında 168 cm’lik boyu ile “Nasıl sol
oyun kurucu oynar” dediğimiz, ama aldatmaları ve kuvveti ile oynadığı hentbola
hayran olduğumuz Vranjes. Çok büyük starların olmadığı bir takımda kendisi gibi
güçlü ve çabuk oyuncular yetiştiren, sürekli mücadele eden, her iki maçta altı
farkla geride olmalarına rağmen Barcelona ve Kiel gibi dev takımlardan maçı
kendi lehlerine çevirmeyi başaran, Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapan, Flensburg’u
inanılmaz bir başarıya sürükleyen ve maç sonunda oyuncuları tarafından oldukça
yükseklere atılan Vranjes. EHF Yorumcusu Tom O Brannagain bile bu altı farktan
dönüş için, “Flensburg’un önünde yazan SG’yi hep merak etmiştim. Şimdi ne
olduğunu gayet iyi biliyorum. “Six Goals “. “Altı gol”. SG (Six Goals)
Flensburg-Handewitt “ yorumunu yaptı.
SG
Flensburg, Barcelona’yı yedi metrelerle yendikten sonra bile herkes Kiel’i
favori olarak gösteriyordu. Bende FINAL4 öncesi Barcelona ve Kiel final oynar
diyordum. Oynadıkları oyun, kadrolar ve sonuçlar bunu söylüyordu. Ama öyle bir
Flensburg vardı ki sahada. Herkesi şaşkına çevirdi. Tempo, hız, istek… Hiç
kimse yerinde durmuyordu. Hiç kimsenin pozisyonu yoktu. Çaprazlar, pozisyon
değişmeler ve çift pivota girmeler.. Glandorf şuta girerken öyle bir hız
alıyordu ki, adeta yere basmıyordu. Eggert’in kanattaki hızı ve yedi
metrelerdeki sakinliği apayrıydı. Hepsi ama hepsi çok iyi çalışılmış derslerdi.
Büyük bir hızla işleyen makine gibiydiler. Aynı ritimle işleyen, aynı sesi
veren bir makine. Ama aynı zamanda çok teknik, aynı zamanda çok kuvvetli, aynı
zamanda akıllı bir makine… Bu makinenin hızına hız katan ve ayrı yazılmayı hak
eden, şampiyonlukta en büyük payı olan kaleci Andersson.
Kiel’in
kadro yapısına baktığınızda fazla eksik göremezsiniz. Flensburg’a baktığınızda
ise birçok eksik görürsünüz. Ama eğer kalede Andersson’un performansını
sergileyen bir kaleciniz varsa sorun yok demektir. Çünkü Kiel’in en büyük
handikapı, kalede Andersson, Alilovic ya da bir Arpad olmamasıydı. Kaleciler
artık hentbolda sonucu belirlemede çok daha fazla etkili olmaya başladılar.
Flensburg kalecisi Andersson bu turnuvada bunu açıkça göstermiş oldu. İyi bir
takım yaratmak isteyen takımlara önerim, transfere kesinlikle iyi bir kaleci alarak
başlasınlar.
Bu maçları
ağzı açık seyreden bizler. Televizyonlardan maçları seyrederken böyle heyecanlı
maçlarda insanların nasıl oturduklarına şaşırırdım. Ama şimdi çok iyi anladım.
Maçlar öyle tempolu oynanıyor ki, kimse kafasını çevirip yanındakine bile
bakamıyor. Eğer maç başladıktan sonra yerine geçmek istersen azarı işitmeye
hazırsın demektir. Seyirci hiçbir şeyi kaçırmak istemiyor ve geç gelen
seyirciye kızıyor. Gözlerime gördüm. Kalkmaları gerektiğinde hep beraber
kalkıyorlar. Daha ilginç bir şey daha söyleyeyim. Bira içmenin serbest olduğu
bir maçta, herkesin en az üç dört bardak bira içtiği bir yerde kötü bir olaya
rastlamamış olmam. Bizim çay içtiğimiz bir yerde, tanık olduğumuz olayları
düşünüyorum da, içine bir şey mi koyuyorlar acaba diye düşünmeden
edemiyorum.
Bir gün
önce düzenlenen Jack&Jones mağazasında hentbolcularla imza töreninde
buluşmak, açılış partisine katılmak, her yerde hentbol resimlerine rastlamak,
sokaklarda takımlarının formalarını giymiş insanları görmek ve sohbet etmek,
maçlardan önce yarışmalara katılmak, salonda her an bir ünlü ile karşılaşmak,
salonda olup o güzel anlarda takımları alkışlamak, ayakta seyretmek, dört
sunucu ve maskotların rahat tavırları, müzik, eğlence, dans, gösteriler…
Bu kadar yeter… İlker Şentürk
arkadaşım bana Macaristan’dan sonra, “Bir de Köln’ü yaşa, öyle karar ver”
demişti. Gerçekten hentbolda Cologne’den büyüğü yokmuş. Anlatmakla bitecek gibi
de değil…Vranjes, FINAL4 öncesi sporcularına “Biz diğer takımlara göre küçük bir takımız. O yüzden bu hafta eğlenmenize bakın” demişti. Ama olmaz ki… Barcelona’yı yeneceksin, Karabatic’in yedi metresini çıkaracaksın, finale kalacaksın, Kiel’i de yenecek ve şampiyon olacaksın ve “Sen en büyüksün!” diye seni havalara atacaklar… Böyle de eğlenilmez ki… Dalga mı geçiyorsun… Tebrikler SG Flensburg-Handewitt. Her türlü eğlenmeyi hak etti. Hak ettiği şekilde de karşılandı.
0 yorum:
Yorum Gönder