Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi

8 Haziran 2014 Pazar



Hepimizin bildiği gibi, A Bayan Milli Takımımız, Brezilya’da yapılacak olan Dünya Şampiyonasına Avrupa’dan katılacak takımların belirleneceği eleme gurubu maçlarını Portekiz’de oynadı ve Play-Off oynamaya haz kazandı. Sonrasında ise play-off’ta Hollanda ile eşleşti ve ilk maç 4-5 Haziran 2011 tarihinde Hollanda'da, ikinci maç 11-12 Haziran 2011 tarihleri arasında Türkiye'de oynanacak.
Bu durum tüm hentbol camiasını sanırım mutlu etmiştir. Bu nedenle federasyonumuzu, milli takım antrenörlerimizi ve takımda yer alan kardeşlerimizi tebrik etmek gerekir.
Ancak, asıl önemli iş buradan sonra başlıyor ya da başlamalı diye düşünüyorum. Bundan önce, bu konuma gelip de hem erkeklerde hem de bayanlarda başaramadığımız bir takım işleri, bu sefer başarabilmek için, hep birlikte neden başaramıyorduk diye kendimize sormamız lazım. Bu konu uzun bir süreç gerektiriyor ve bir çok farklı yönü bulunmakta. Çünkü, yukarıdaki başlıkta yer alan sözde de okuduğunuz gibi,“bir çocuğu yetiştirmek ve eğitmek aslında tüm köyün işidir”. Yani bu köy içinde yer alan tüm unsurlar; federasyon, milli takım antrenörleri, kulüpler, kulüp antrenörleri, sporcuların kendileri, sporcuların kendi takım arkadaşları, sporcuların/kulüplerin rakipleri, hakemler, sporcu aileleri vb. gibi unsurlar bu köyde yaşayan herkes bu eğitimin, bu çalışmanın bir parçası.
Bu köyde yaşayanlar olarak bizler, kendi adımıza üstümüze düşenleri gerçekten olması gerektiği gibi yaptığımızda, başarı veya başarısızlık durumunda iç rahatlığıyla “biz elimizden geleni yaptık, ama olmadı” diyebilmeliyiz. Peki, neler yapılmalı?
Fedarasyonumuz, şimdiden maçın oynanacağı ilin belirlenmesi çalışmalarını başlatmalı ve bu kararı verirken; seyircinin kalitesi, sayısı, organizasyon kalitesi ve pratikliği, atmosferi, sporcuların kendilerini daha iyi hisettikleri ve daha iyi bir çalışma bir ortamının olması gibi konuları göz önünde bulundurması gereklidir. Ayrıca, önce kendilerini sonra da tüm camiayı başarma ve sonuca ulaşma konusunda inandırmaları gerekir. Yine yapılacak çalışmalar arasında, rakiple ilgili yazılı ve özellikle görsel dokümanların elde edilmesi ve bunların milli takım antrenörlerine ulaştırılarak çalışmaları buna göre yönlendirmelerinin sağlanması gerekir. Ayrıca, federasyon yetkililerinin sık sık kulüplerimizi ziyaret ederek, yönetici, antrenör ve sporcuları ile görüşmeleri, inançlarını ve desteklerini göstermeleri, onların da bu başarıya odaklanmalarını sağlamaları gerekir.
Milli takım antrenörleri, milli takıma yönelik çalışmalarını yoğunlaştırıp, şimdiden Hazirandaki maçlara odaklanmalı, mümkünse rakiple ilgili tüm bilgilere ulaşıp, analiz etmeli ve taktik, teknik ve motivasyonel hazırlıklarını yapmalıdırlar. Aslında en az iş onlara düşmelidir. Çünkü, onlara hazırda ne verilirse onu yapmaya çalışıyorlar. Esas görev bence bundan sonra değineceğim unsurlara düşmektedir.
Köyün diğer oturan sakinleri olarak kulüpler bu sahnede aslında esas oyuncular arasında yer alıyor. Sporcuların kendi kulüpleri bu işin ana dayanak noktaları. Sporcu eğer kendi kulübünde her türlü imkanı bulabiliyorsa, o oranda da milli takıma hazır geliyor. Maaş ödemelerinden, verilen çalışma imkanlarından, onlara gösterilen saygı ve sevgiden, kulübün kendileri için koyduğu hedeflerden tutun da daha bir çok konuda kulüplere ve dolayısıyla onların başkan ve diğer yöneticilerine görevler düşmektedir.
Evet, diğer bir önemli unsur da antrenörlerimiz. Kulüp antrenörleri, kendi kulüplerinde yapacakları çalışmaların nekadar kaliteli olduğu konusunda kendilerini iyi değerlendirmelidirler. Bir sporcunun ihtiyacı olan, sezon başı, sezon içi ve sonrası çalışmaları gerçekten en iyi düzeyde ve takımın kalitesini arttıracak şekilde planlayıp, organize edebiliyor mu? Kendilerine sormaları gerekir. Çünkü, milli takımlara giden sporcuları hazırlayan, temeli veren, onların iyi bir sporcu olmalarına neden olan aslında kulüp antrenörleri. Sporcularına gerçekten üst düzey bir sporcu karakteri kazandırabiliyor mu? İyi bir sporcuda bulunması gereken öz disiplini ve çalışma alışkanlığını verebiliyor mu? Sporcularına gelecekle ilgili, hem kulüp hem de kendi sporculuk kariyerleri için bir vizyon oluşturabiliyor mu? Kendini geliştirmek demek, hem kulübümü hem de sporcumu geliştirmek demek diye, sürekli gelişimi sağlayabiliyor mu? Ben de aslında bir milli takım antrenörüyüm, çünkü, benim sporcum milli takımda, onu yetiştirmek ve en iyi şekilde hazırlamak benim de görevim diyebiliyor mu? Milli takımlarda başarı ve başarısızlıklar da, kendi payının da olduğunu düşünüp, başka ne yapabilirdim diye sorguluyor mu? Milli takımlarda yapılacak çalışmalarla ilgili her zaman iletişime açık olup, karşılıklı görüş alış verişinde bulunabiliyor ve beklentilere göre çalışmalarını yönlendirebiliyor mu?, Eğer bunları yapabiliyorsa, biz o zaman başarıya doğru önemli bir adımı atmış olacağız.
Sporcularımız, kendilerinin ne tür bir konumda olduklarını asla unutmamalılar. Aslında onların çok kolay bir şekilde bulundukları yerin, binlerce gencin, insanın ne kadar gıpta ile baktıklarını ve onların yerinde bulunmak istediklerini hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar. Orada bulunmak, onlara çok önemli sorumluluklar da yüklemektedir. Bunlar nelerdir? Öncelikle, sporcu olarak öz disipline sahip, çalışma alışkanlığı edinmiş ve her zaman daha fazlasını gerçekleştirebilecek bir anlayışa ve hazırlığa sahip olmak gerekir. Kendilerine bir hedef koyabilmelidirler ve bu hedef hem takım olarak hem de birey zoru gerçekleştirecek şekilde olmalıdır. Ne kadar yüksek bir hedef koyarsak o kadar yüksek bir başarıya ulaşabiliriz. Ayrıca, yaptıkları maçların, antrenmanların düzeyi ve kalitesini ne kadar arttırırlarsa kendilerine o kadar yararlı olacaktır. Bunu, kendi takım arkadaşlarından ve hatta rakiplerinden de talep etmelidirler. Kendi oynadıkları maçlarda ne kadar yüksek mücadele gerçekleştirirlerse o kadar çok milli takım başarısına yansıyacaktır. Sporcularımızın, kendi yaşam biçimlerinden, beslenmelerinden, bu sporu ne kadar içselleştirdiklerinden ve yaşam önceliği haline getirdiklerinden emin olmaları gereklidir. Başarının uzun süreli bir süreç olduğu ve bazı kazanımların bir hafta, bir ay ya da bir yıl gibi bir sürede elde edilemeyeceği de unutulmamalıdır.
Sporcuların arkadaşları, en az sporcularımız kadar önemlidirler. Çünkü, bu gün onlar takımda ise yarın da diğerleri aynı yerde olabilirler. Arkadaşların daha üst düzey işleri başarabilmesi için takım arkadaşlarının da aynı düzeyde çalışmasına ve mücadele etmesine ihtiyaç vardır. Kaliteli bir mücadeleyi birlikte ortaya koyabileceklerini, antrenmanda yapılanların maçlara doğrudan yansıdığını asla unutmamalıdırlar. Bu nedenle kendilerini geri planda tutmamalıdırlar.
Rakip sporcu ve kulüpler, iyi bir yarışma ortamı doğrudan milli takıma yansıyacaktır. Rakipleriniz ne kadar iyi ise siz de okadar iyi mücadele etmek zorundasınız. En az onlar kadar mücadele etmezseniz bu yarışta gerilerde kalırsınız. Bu nedenle gerçekten iyi bir başarı istiyorsanız, kendiniz kadar rakiplerinizin de iyi olmasını istemelisiniz ve bunun için çalışmalısınız. Aksi halde siz de gerilere gitmeye mahkumsunuz.
Hakemler, her zaman en geri planda kalan unsurlardan biri olarak görülmektedir. Ancak, liglerde ortaya konacak mücadelenin kalitesine katkı getirecek en önemli unsurlardan biridir hakemlik. Bu nedenle onlarında uluslararası alanda en üst düzeyde bilgilenmeleri, eğitilmeleri, tecrübelendirilmeleri ve bu sistem içinde daha profesyonel olarak yer alabilmelerinin sağlanması gerekir. Yukarıda verilen unsurlar kadar önemli oldukları unutulmamalıdır. Bu nedenle onlarla sürekli iletişim halinde olunmalı, bilgilerinden, yorumlarından karşılıklı olarak yararlanılmalıdır.
Aileler, hepimiz için çok önemli. Her şeyin sonunda onların yanına dönüyoruz. Anne, baba, eş, çocuk veya sevdiğimiz insan. Onların bize olan destekleri aslında karşılıksız. Başarılı olduğumuzda en az bizler kadar seviniyor, tersi olduğunda ise bir o kadar üzülüyorlar. Ancak bu tür önemli süreçlerde belki biraz daha anlayışlı olmaları gerekecek. Daha moralli olmamız, daha iyi beslenmemiz, daha az sorunlarla karşılaşmamız, daha çok hedefimize odaklanmamız, kendilerinden daha çok şeyler beklememiz için bizlere daha çok anlayışlı davranmaları gerekecek.
Yukarıda ifade ettiğim gibi, bir çocuğu yetiştirmek tüm köyün işi. Eğer bir başarıyı istiyorsak hepimiz bunda üstümüze düşeni yerine getirmeliyiz. Aksi halde 30 yıldır söylediğimiz sözleri birbirimize tekrarlar ve “Allahım ben nerde yanlış yaptım” diye düşünürüz.
Dr. Zeki Pehlivan

zepehlivan@yahoo.com
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 02:44 in    No comments »

0 yorum:

Yorum Gönder

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search