Özel bir yazı; çünkü büyük ve özel bir kulüp,
Özel bir kulüp; bizi hiç yalnız bırakmadı, çünkü
Türkiye’deki hentbolla aynı yaşta,
Özel bir takım; zirveden hiç inmedi,
Özel bir seyirci; çünkü siyah – beyaz.
Hentbol Erkekler Süper Lig Play-off final serisinin
dördüncü maçı. Seride durum 2-1 Beşiktaş lehine. Her iki takım için önemli bir
gün. Beşiktaş kazanırsa kupayı kaldıracak, Büyükşehir Belediyesi Ankaraspor takımı
alırsa durum eşitlenecek ve şampiyonluk İstanbul'daki maçta belli olacaktı.
Hentbolu takip edenler iyi bilirler ki bu iki takım arasındaki her
müsabaka izlenmeye değer olmuştur. Ben
de bu heyecanla müsabakanın oynanacağı THF Spor Salonuna gittim. Kulaklarıma
inanamadım. Salondan müthiş bir uğultu geliyordu. Ama durun daha içeri girmedim. Salonun
kapısına yaklaştıkça bunun “Beşiktaşım sen çok yaşa, canım feda olsun sana”, “kara kartal oley” ya da “siyah-beyaz en büyük Beşiktaş” - ki bu
maç sonunda tescillendi- sesleri salonu dolduruyordu. Güvenlik aramasından bir
an önce geçip, bir sporcunun salona adım attığı anki heyecanıyla ben de salona koşmak istedim. O ses adeta beni çağırıyordu.
Sadece beni değil, tüm
sporseverleri, tüm hentbol severleri salona çağırıyordu.
Beşiktaşlı taraftarların salonu inleten bu
muhteşem tezahüratlarıyla ben bu duyguları yaşarken, soyunma odasındaki
sporcuların neler hissettiğini düşünemiyorum bile. Ama o soyunma odalarında
geçen ve böyle seyirci kitlelerine daha
fazla tanık olmuş birisi olarak, az çok
neler yaşanabileceğini tahmin edebiliyordum. Sakin ve nazik tavırlarıyla
bildiğimiz Müfit hocanın heyecanlandığına ve taktik verecek cümleleri kurmakta
zorlandığına, yardımcı antrenör İlker hocanın ve kaptan İbrahim’in bu havayı
daha da ateşleyen sözler söylediklerine, tüm sporcuların bacaklarının titrediğine,
sahaya çıkmak için sabırsızlandıklarına ve şampiyonluk kupasını Ankara da kaldırmak için hep birlikte büyük bir arzuyla söz verdiklerine eminim.
Maç Ankaradaydı ve haliyle Ankara seyircisi sayıca daha fazlaydı, ama onlar sadece maç seyretmeye
gelmişlerdi. Diğer taraftan her zaman ve
her yerde takımlarının yanında olan Beşiktaşlı taraftarlar maçtan çok takımlarına
destek olmaya gelmişlerdi. Karşı tribünü olduğu gibi kaplayan siyah-beyaz görüntüler,
Beşiktaş sevgisi ve alışkanlığı ile bir bütünlük içerisinde hareket etmeleri, yıllardır birlikte olan bir koro gibi aynı
anda ve aynı tonda yürekten söyledikleri Beşiktaş, kara kartal,
siyah-beyaz kelimeler, bir sporcu gibi
tüm maç boyunca büyük bir coşku ve heyecanla takımlarını ve kendilerini ayakta tutmaları,
taraftarın bir takıma sağlayacağı en büyük katkı, en büyük destek ve en büyük
güçtü.
Öte yandan Beşiktaşlı hentbolcuların gol
sonrası tribünlere yönelmeleri ve gol sevincini
birlikte yaşamaları, Ramazan’ın sol yumruğunu göğsüne vurduktan sonra
seyirciyi işaret etmesi, maç sonrası taraftarları ile fotoğraf çektirirken
yaptıkları kartal duruşları, futbol maçlarında ki gibi Celij’in tribünlere
çıkarak taraftarın coşkusuna ortak olması, “bu terde sizin de emeğiniz var”
diyerek tüm hentbolcuların formalarını
taraftarlarına hediye etmeleri,
seremoniye çıkarken giydikleri siyah tişörtler gerçekten görülmeye değerdi.
Büyük bir kulüp, büyük bir hentbol takımı, büyük bir kupa ve
bunların tam da içinde olan büyük
Beşiktaş taraftarı.
Hayattan rengi alın, geri neyi kalır ki? diye bir
reklam melodisi var. Kimse alınmasın,
kırılmasın ama Beşiktaş Hentbol takımı ligimizin en değerli, en büyük takımlarından birisi. Bu nedenle hem kulüp hem de takım olarak aşağıdaki cümleyi fazlasıyla hak ediyorlar.
Hentboldan siyah beyazı alın geri ne kalır
ki?
Son sözüm ise yine Beşiktaş
taraftarına. Bizim onları duyduğumuz
gibi eminim onlarda bizi duyuyordur.
O gün hentbola renk kattınız, ses kattınız, keyif kattınız. İyiki varsınız.
İyiki geldiniz. Biz buradayız efendim. Yine bekleriz.
0 yorum:
Yorum Gönder