Zeynur Pehlivan; Beden Eğitimi Öğretmeni, Milli Hentbolcu, Antrenör, Hentbol Yazarı; Eğitim Uzmanı, Milli Hentbolcu Zeki Pehlivan'ın Eşi; Lise Öğrencisi, Milli Hentbolcu Doruk Pehlivan'ın Annesi

2 Ekim 2016 Pazar


Eğer siz; “Gittiğim her maçta mutlaka benim takımım kazanmalı!,
Eğer siz; “İzlediğim her maçta mutlaka benim takımım gol atmalı!,
Eğer siz; “Oynadığımız her kupada mutlaka benim takımım şampiyon olmalı!,
Eğer siz, “Benim takımım her zaman başarılı olmalı, her zaman birinci olmalı! diyenlerdenseniz yazacağım bu güzel hikayeden bir şey anlamayabilirsiniz. Böyle olanlara tavsiyem okumayı hemen sonlandırmalarıdır.
Çünkü spor sadece bundan ibaret değil!

Eğer siz; sonuçtan, skordan çok, kazanan veya kaybedenden çok,  bir maç için yapılan hazırlıkları; bir derbi için duyulan heyecanı; bir gol için verilen dakikalar, saatler, günleri; bir kupa için yapılan analizler, taktikler, toplantıları; bir şampiyonluk için verilen o inanılmaz mücadeleyi, hırsı, inancı görmek için tribünlere gidiyorsanız; takımınızın formasını giyip yüzlerce taraftarın içinde kayboluyorsanız; yanınızda, önünüzdeki, arkanızdaki ile aynı tepkiyi veriyor, aynı güzel şeyleri alkışlıyorsanız; sesinizle, varlığınızla takımınıza, sporcunuza, kulübünüze, spora büyük güç veriyorsanız; yorulmasına rağmen daha çok koşmaya çalışan, bitmesine rağmen ayakta durmaya çalışan, yetişemeyeceğini bildiği halde yakalamaya çalışan, düştüğü, yaralandığı, sakatlandığı halde oyuna devam eden o müthiş mücadeleye ortak olmak istiyorsanız, arkasından itiyorsanız; sonucun ne olduğuna aldırmadan sporun o muazzam kalabalığında, birlikteliğinde, tribünlerin o güzel sesine eşlik edip aynı şarkıyı söylüyor, takımınızla her zaman gurur duyuyorsanız; sporcunuzun tribünlere attığı bir formayı almak için herkes gibi sizin de elleriniz uzanıyorsa; ve eğer siz, maç sonucunda spora kattığınız o güç, o mutlulukla sahadan ayrılanlardansanız, ancak o zaman bu hikayeyi anlayabilirsiniz. 


Çünkü spor sadece başarı değil, şampiyonluk değil, hep kazanmak, hiç değil!
Öyle olmuş olsaydı gittikçe azalan bu futbol seyircisi bile olmazdı tribünlerde.. Bu kadar bütçe, bu kadar olanak, bu kadar sporcusu olan futbol çok mu başarılı? Tabii ki hayır! Ama tribünlere giden insanlar tam bir takım taraftarı, tam bir kulüp sevdalısı, tam bir spor tutkunu insanlar. Öfke, kin ve nefretten uzak sadece sporun ruhuyla yaşayan gerçek spor sevdalıları hayat veriyor o yeşil çimlere.. Sporu gerçek anlamda yaşayan, sporu başka gözle gören insanlar, futbolu, sadece futbol olduğu için seven insanlar yaşatıyor bu güzel sporları.. Hentbola, basketbola, voleybola veya diğer tüm branşlara da bu sevgiyle, bu düşünceyle gitmeli insanlar. Bu sporları da canlandırmalı insanlar..  Sporun popüler olup olmamasına, sporcunun ünlü olup olmamasına, sporcunun kaç para kazanıp kazanmamasına bakmaksızın gitmeli insanlar spor salonlarına.. 
Çünkü sporda başka hikayeler de var.


Mesela dün, hentbolda öyle bir hikaye yaşandı. 
Hentbolun, EHF kokartına sahip, uluslararası düzeyde hakemlik yapan çok başarılı bir hakem ikilisi var. Kürşad Erdoğan ve İbrahim Özdeniz. Başta hentbolun en üst, en zor, en mükemmel Ligi olan VELÜX EHF Erkekler Şampiyonlar Ligi olmak üzere, Avrupa Kadınlar Şampiyonasında ve daha birçok önemli turnuvalarda düdük çaldılar, çalmaya da devam ediyorlar.. Bu Türk hentbolu ve hakemliği adına büyük başarı ve gurur verici bir olay. Bizim basınımızda adları pek geçmiyor ama EHF arşivlerinde isimleri sıkça yazılıyor. Bu, başarı odaklı olan spor yazarlarının bile dikkatini çekmiş değil henüz. 
Bu hakem çiftimiz, geçen sene de hentbolun en iyi ikinci Ligi olan EHF Kupasının dörtlü finalinde görevlendirildiler ve Finalfour’un yarı final maçını yönettiler. Ancak kendileri sadece sahada değil, saha dışındaki davranışlarıyla da örnek insanlardır. Hentbolun en güzel parçalarından biridir bu isimler. Basketbol Federasyonunun basketbol hakemleri için yaptığı gibi bir kitap hentbol da yapılsa, kitapta en çok sayfayı alacak hakem isimlerindendir Kürşad Erdoğan ve İbrahim Özdeniz.    
Ancak ben burada sporun sahadaki değilde, saha içinde başlayıp saha dışında devam eden güzel bir düşünceyi, anlamlı bir hareketi sizlere aktaracağım.
Kürşad Erdoğan ve İbrahim Özdeniz hakem ikilisinin geçen Myıs ayında yönettiği Fransız Chambery Savoie Handball ile İspanyol Fraikin BM. Granollers arasında oynanan üçüncülük dördüncülük maçını İspanyol takımı aldı ve EHF Kupasında üçüncü oldu. Bir Türk hakem ikilisinin yönettiği bu maç kendileri ve tabii ki bizim Türk hakemliği açısından çok önemli bir aşama ve başarıydı ancak bundan sonrası, bu maç benim için çok daha önemli hale geldi. 
Nasıl mı? Dün Ankara’da, Erkekler Süper Liginde Maliye Milli Piyango-Zağnosspor karşılaşması vardı ve biz her zamanki gibi THF Spor Salonuna gittik. Takımlar sahaya çıktı, ısınmalar başladı ve bir süre sonra da maçın hakemleri göründü salonda. Kürşad Erdoğan ve İbrahim Özdeniz ikilisi. Bizi yurtdışında başarı ile temsil eden hakemi görmek çok güzeldi ve çok mutlu olmuştuk ancak asıl sürpriz bundan sonra başladı ve bundan sonrası beni ilgilendiriyor.
Nasıl bir duygu yaşadığımı anlatmam için sizlere birkaç şey söylemek isterim. Yıllarca milli takımda oynadım ama bıraktığım sene bile milli takımda oynamama rağmen ayrılırken, ne bir plaket, ne bir teşekkür yazısı aldım. Yıllarca çeşitli kulüplere oynadım ama hentbolu bıraktığım kulüpten bile bir şilt veya küçük bir tabak bile almadım. İnsanın kendisini anlatması veya yazması çok zor oluyor, çok da tuhaf geliyor ama öyle sıradan bir sporcu değildim ben. İyi oyuncu, değerli oyuncu veya Gol Kraliçeliği ödüllerim var.
Gönül isterdi ki, ya da Zeynur isterdi ki kendisine en azından “Hizmetleriniz için çok teşekkür ederiz.” denilsin. Ama olmadı. O yüzden spor sadece saha içinde oynanılan oyun değildir diye tekrar tekrar söylüyorum. 
Yanlış hatırlıyor olabilirim ama Faruk Uraz’ın bir kitabında vardı galiba. “Nankör olan spor değil, insanlardır!” diye.. Maalesef bu davranış çoğu spor dalında var. Her yerde, herkese forma dağıtan yetkililer milli takımlara emek veren sporcularını da düşünmeli, forma verilen insanlardan daha çok emek, zaman, hizmet veren milli sporcularına biraz daha özen göstermeli, sporcuların kendilerini değerli hissetmeleri sağlanmalı diye düşünüyorum. Umarım bundan sonra ki sporculara bunlar yapılır ancak bugün maalesef, “Bu bana Türkiye Hentbol Federasyonunun bir hediyesidir ve benim için çok değerlidir.” diyebileceğim hiçbir şey yok evimde..
Şimdi tekrar düne gelelim! Salona giren hakem ikilisinden İbrahim Özdeniz’in elinde bir hentbol topu vardı ve geldi, o topu hakem masasının üzerine bıraktı. Herkes gibi ben de ve de çok  normal olarak o topun maç topu olduğu düşünüyordum. Ancak bir süre sonra İbrahim Özdeniz elinde tuttuğu top ile bizim olduğumuz tribünlere doğru geldi ve beni işaret etti. Yanına gittim. 
“Zeynur abla, bu geçen sene Fransa’da, EHF Kupasında yönettiğimiz maçın topu. Bunu senin için aldık. Senin maça geleceğini biliyorduk. Ankara’da olduğumuz bir maç da bunu sana vermek istedik."dedi.
Bundan sonrasını, bu duyduklarımdan sonra ne hissettiğimi yazmaya gerek var mı? Bu duyguların, bu düşüncelerin tarifi olur mu? İnsan bazen gerçekten aptallaşıyor. Birincisi, böyle şeylere alışkın değilim. Aptallaşmam çok normal.. İkincisi de, topun EHF finali topu olması, çok önemli bir maçın topu olması, Fransa’dan gelmesi, bu topun o maçın hakemleri tarafından bana ulaşması.. Şaşırmam çok normal.. İnanılır gibi değil! Öylesine güzel bir mutluluk, öylesine güzel bir aptallık, öylesine güzel bir şaşkınlık ki bu!


Şampiyon olan sporcular bir anı, bir kanıt uğruna fileleri keserken, maçın topunu alırken, takımlar  maç formalarını, kupaları müzelerine kaldırırken, şampiyonluk fotoğrafları kocaman duvarlara asılırken ve bende de, milli takımlardan kalan hiçbir şey yokken insan bu davranış, bu düşünce  karşısında ne hissedebilir, ne diyebilir, ne söylenebilir ki! 
Kendilerine saklamaları gereken bu güzel hatırayı bana verdiler. Ne denilebilir ki!
Bence bu yazı burada kalsın, burada bitsin! Bu o kadar anlamlı, bu o kadar sporcu duyarlılığı ile yapılan bir davranış ki, sanırım söylenecek her söz bunun güzelliğine gölge düşürecektir. Bu topu ömrün boyunca saklayacağım bilinsin yeter. Bu herşeyi anlatır sanırım. 
Binlerce, yüzlerce kez teşekkürler. İyi ki varsınız Kürşad Erdoğan, İbrahim Özdeniz
#KürşadErdoğan #İbrahimÖzdeniz.
Posted by http://zeynurpehlivan.blogspot.com/ on 08:35  No comments »

0 yorum:

Yorum Gönder

Bookmark Us

Delicious Digg Facebook Favorites More Stumbleupon Twitter

Search